Velev ki ciddi bir film yazıyorum!

Gülse Birsel, Turkuvaz Kitap tarafından yayımlanan 'Velev ki Ciddiyim!' kitabını büyük bir "ciddiyetle" Sabah'a anlattı.

Mizahı kendinden menkul ülkemizde bu özelliği yerli yerinde değerlendiren mühim isimlerden Gülse Birsel, Turkuvaz Kitap tarafından yayımlanan Velev ki Ciddiyim! kitabını büyük bir "ciddiyetle"  Sabah'a anlattı.

 
ARTIK HAYATIMIZ TAM BİR 'VELEV Kİ'YE DÖNÜŞTÜ
Nişantaşı'nın gözlem yapması en verimli, en keyifli mekanlarından Reasürans'ta Cafe Wien'de buluşacağız Gülse Birsel'le. Yazılarında da sık sık belirttiği gibi, kendisi bir 'gece kuşu' olduğundan, 15 dakika rötar yapıyor. Bu süre boyunca yan masalara kulak kabartıp memleketin komikliğini bir kez daha derinden hissettikten sonra, dergilere sarıyoruz. Time dergisi, kapağına krizli yıl 2009 için en uygun isim olarak, Amerikalı ekonomist, FED Başkanı Ben Bernanke'yi yerleştirmiş. "Hah!" diyoruz, "İlk soru bu olsun; Gülse Birsel'ce kimdir acaba 2009'un adamı ve de olayı?" Dergiyi kapatır kapatmaz bütün ışıltısıyla Gülse Birsel kapıdan giriyor.

- 2009'u düşününce yılın adamı kim sizce? Bir de yılın olayı ne?
- Herhalde Barack Obama. Yılın olayı da o. Dünya için daha büyük bir şey hatırlamıyorum. Bütün dünyanın gidişatını olumlu yönde değiştireceğini 'ümit etmek istediğimiz' bir figür.

- Biraz hayal kırıklığına uğradı lakin insanlar...
- Tabii. Hâlâ kurtarıcı bekliyoruz çünkü. Yazının icat edilmesinden ne kadar zaman sonra hem de. Bu da hâlâ ne kadar saf olduğumuzu gösteriyor. İnsan ne kadar değişecek ki? ABD'nin yüzlerce yıldır siyaseti belli, ajandası belli. Obama birdenbire gelip, "Bir dakika her şeyi değiştiriyorum, bütün dünya özgür olsun!" demeyecek.

- Bir de Nobel Barış Ödülü verdiler kendisine.
- Harika bir PR eseri aynı zamanda. Bush'tan daha iyi olduğuna küçük de olsa bir inancım var ama ABD'nin dünyaya bakışını, sömürgeciliğini değiştireceğini zannetmiyorum. Aslında var olan bir sistemin başına yönetici olarak gelmiş bir insan. Bir şirketin CEO'sunun değişmesi gibi Obama da.

- Olumlu değişiklikler var mı peki gidişatta?
- Ben her zaman ümitten yanayım. İnsanlar kapitalist sistemde kazandıkları paradan daha fazla bütçe ayırıp daha pahalı 'hybrid' arabalara geçiyorlarsa ve bunu yapanların sayısı az değilse, bu güzel bir şey. Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkenin insanlarında bile bir bilinç varsa, insanlıktan ümitliyim. İyilerin kötülerden fazla olduğu kanaatindeyim.

- Kitabın arkasında "Yeryüzü geleceğe dair belki en umutsuz dönemini yaşıyor," diye karanlık bir tablo çizmişsiniz.
- Bu benimle mi ilgili, herkes mi böyle düşünüyor bilmiyorum ama, son beş yıldır galiba iyice hızlandı her şey. Güya iletişim gelişti, internet vesaire sayesinde birbirimizi anlayacaktık, bütün dünya hakları kardeş olacaktı... Ama tam tersi oluyor. Bu kadar dezenformasyon olan dönemi yok dünyanın. Ortaçağ'da bile belki dünyada daha doğru bilgiler dolaşıyordu. İletişim fos çıktı.

- 2012 alametleri olmasın bunlar...
- İnanmıyorum ama inanmak istiyorum.

- Nasıl yani, bitse de gitsek mi diyorsunuz?
- Yoo, tam tersi. 2012'nin güzel şeyler getireceğine inanıyorum. Maya takviminde, Sümerlerin yazılarında filan, hikâye şu; 2012 civarı bir tarihte dünya başka bir burca, zekanın yükseldiği, daha barışçı bir döneme giriyor. Ben iyimserlerdenim.

- Kitabın kapağında Bush'a ayakkabısını fırlatan gazeteci misali ayakkabınızı fırlatıyorsunuz. Kime gitsin bu kırmızı, topuklu ayakkabı?
- Hybrid araba almayanlara, zevk için telefonlarımızı dinleyenlere, bütün dünyayı çöpe çevirenlere... Bunu böyle bir kapitalizm karşıtı söylem gibi ifade etmek istemiyorum ama çok uluslu şirketlerle ilgili mide bulandırıcı bilgiler çıkmaya başladı. En son bir belgesel seyrettim mesela Food, Inc. diye. Son 20-30 yıl içinde ABD'deki gıda şirketleri birleşerek yedi sekiz şirkette toplanmış. Bunlar o kadar güçlüler ki, çöp bile yedirebilirler size. Bush dönemindeki parlamento gıdayla ilgili fast food şirketlerine dava açmayı yasaklamış. Vatandaş olarak böyle bir hakkınız yok ve ABD özgürlükten bahsediyor. Düşünebiliyor musunuz? Bu şirketlerin CEO'ları parlamentoyla, politikacılarla iç içeler.

- Burada da var öyle ilişkiler.
- Türkiye'de o anlamda daha güvenilir, bağımsız bir sistemden bahsedebiliriz. Parlamentoyla çok organik bağlar yok. ABD'de hakikaten zengin, büyük politikacı ailelerin oğulları, kızları politikaya yerleştiriliyor. Bizde sokaktaki halktan bir adamın oğlu başbakan da, cumhurbaşkanı da oluyor. En azından siyasete girmekle ilgili fırsat eşitliğinden daha çok bahsedebiliriz. Siyasetin ABD'ye göre daha temiz olduğu kanaatindeyim. Dünyadaki hiçbir siyasi sistemin çok iyi işlemediği ve bunun ne kadar önemli olduğu fikrine geldim zaman içinde. Bir kötümserliğim var bu konuda evet ama Food, Inc. gibi belgeseller de yapılıyor. Bunları seyredip o şirketlerden alışveriş etmeyenler de var.

- '68 gibi bir karşı hareket oluşabilir mi sizce bu devirde? Toplumsal bir hareket?
- Bireysel kararlar olabilir ancak. O kadar kolektif, 700 bin kişi toplanalım, oturma eylemi yapalım gibi bir kafada değil dünya...

- İnternet üzerinden örgütlenilebilir ama. İran'da mesela seçimlerde etkisi büyüktü.
- O da işlevsel ama bence en önemli silah insanların tüketici olmaları. Tüketici talebi düştüğü zaman, siyasetin de, çok uluslu şirketlerin de gücü kalmıyor. Hem ürün alan, hem oy kullanan insanlardan bahsediyoruz tabii tüketici derken.

- Çoğu zaman da bir küçük Amerika'yız.
- Paran varsa evet. Burada yaşamakla Amerika arasında fark yok. Avantajı var hatta.

- Ne gibi bir avantaj?
- Burada, pek çok gelişmekte olan ülke gibi servisi daha ucuza satın alabiliyorsunuz. Daha lüks bir hayat yaşanıyor. Doğu kültürü olduğu için restorandaki servis bile daha özenli. Avrupa'da da biraz öyledir.

- Üç kitabınızın adı Gayet Ciddiyim, Hâlâ Ciddiyim, Velev ki Ciddiyim! Bir mizah insanı olarak ciddiyetle nasıl bir ilişkiniz var?
- Bu aslında ironik bir şey. Kitap, mizah yazılarından oluşuyor. Mizahın satır arasında da bir hiciv oluyor. Bir şeye dokunuyoruz. Mesaj vermiyoruz ama. Son dönemde onun anlamı başka oldu, didaktik olmak oldu. Tabii ki didaktik şeyler söylemiyoruz ama hiç bir şey söylemeyen mizah da elini burnunun üzerine koyup sallamak olur yani. Burada doğuyla batı arasında kalmış bir insanın, batılı olmaya çalışan birinin yaşadıkları var şehir hayatında. Bir hiciv var aslında.

- Komik bir insansan ciddiye alınmayabilirsin gibi bir kaygı yok yani.
- Tam tersi, "gayet ciddiyim" komedinin altını çizmek, "hiç ciddi değilim," demek aslında.

- "Velev ki" de Tayyip Erdoğan sayesinde bu kadar popüler oldu galiba değil mi?
- Tabii ama bence zamanın ruhunu çok iyi yakalayan bir kalıp. Birincisi Arapça kökenli. İkincisi kelime anlamı olarak, "Tut ki öyle olsun, öyle olsa ne olacak, ya öyleyse..." gibi bir şey. Son dönemde o kadar değişiklik yaşayıp o kadar hızlı adapte olmak zorunda kaldı ki Türkiye, artık hayatımız tam bir "velev ki" ye dönüştü. Velev ki siyasi simge, velev ki Arabistan olduk canım, olur olur alışacaksın, neden olmasın gibi bir dönemdeyiz. Açılım, şu, bu... Biraz serseme döndük.

- 2010'la ilgili öngörünüz var mı?
- Ben hâlâ sağduyuya inanıyorum. Bu ülke çok kültürlü bir ülke. Çok da huzurunun kaçmasını sevmeyen bir halk Türk halkı. İşinde gücünde olsun, eğlencesini yaşasın, mutlu olsun, arabasını alsın... Uzun yıllar Türkiye'nin huzuru kaçtı. Güneydoğu'dan bahsetmiyorum ama Türk halkı kısa bir süredir sakin, huzurlu yaşamaya başladı. Ben bile genç biri olmama rağmen 70'leri hatırlıyorum. Ablam, abim üniversiteye gidemiyordu. Annem babam tetikte bekliyordu "Çocuklar okuldan dönecek mi?" diye. 70'lerde bunu yaşadık. Sonra bir darbe geldi ve derken, "Bir dakika, normal hayata bir gelelim, rahat rahat evimizde oturalım, işimize gücümüze bakalım"ı istemeye başladı bence bu halk. Çoğu kişinin o yüzden bu çatışmalara yüz vereceğini sanmıyorum.

ÇOCUK MUHABBETİNDEN SIKILDIM
- Her söyleşinizde bir 'çocuk yapmak veya yapmamak' muhabbeti yapılıyor sizinle. Sıkılmadınız mı bundan?
- Ay ne kadar sıkıldım! Yapmaya karar verdiğimde basına açıklama yapacağım.

- Ayşe Arman da gaz vermiş; "Ben yaptım, sen de yapmalısın!" diye.
- Herkesin öyle bir gazı var. Herkes kendi yaptığı şeyi memnunsa övüp, karşısındaki de yapsın istiyor. Şehir dışına taşınanlar da öyle; "Ay burası harika, doğa çok güzel..." Tamam da ben orda intihar ederim yani. Bana Etiler bile uzak geliyor.