Ve Tuba Ünsal da köşe yazılarına başladı!
Sanal alemdeki kavgaları ile gündeme gelen Tuba Ünsal sonunda köşe yazarı da oldu. İşte Ünsal'ın ilk ve müthiş(!) köşe yazısı...
Vatan gazetesinin pazar ekinde ilk köşe yazısı bugün yayınlanan "Drama Queen"leri bir kaşık suda boğdum ve gözümden bir damla gözyaşı akmaya ramak kala Ciguli koyup iki laf arası göbek attım.
İşte 'Yazmak ciddi iştir; hepinizin yaptığı gibi eşşekçe yapılmaz' başlıklı ilk yazısından çarpıcı bir bölüm:
"Yazmak ciddi bir iştir, öyle hepinizin yaptığı gibi eşşekçe
yapılmaz" bu cümle benim en kıymetlim Vizontele Tuuba'nın başlangıç
cümlesidir. Ankara'da bir öğretmen öğrencilerine böyle ayar verir.
Fakat es geçtiği bir şey vardır ki, o dönem yazamadığını iddia
ettiği öğrencisi Yılmaz, yıllar sonra döneminin en çok izlenen
filmiyle hocasına cevap verecektir... Yazı yazmak söz konusu
olduğunda hep bu cümle aklıma gelir. Evet, yazı yazmak ciddi bir
iştir emek vermek, düşünmek, araştırmak ve sanırım en önemlisi de
başka bir dil biçimiyle anlatım tarzı gerektirir. Sanırım ona sahip
yazarlarımız bakkala gidip ekmek almalarını anlatsalar bile, biz
onları Bond filmi heyecanıyla okuyoruz... Yazmak aslında bir nevi
içsel kusma eylemi. İyi yapıldığı zaman yapanına boşalma duygusu
yaşatır. Evet, her anlamda bir boşalma eylemidir bu. "Benim Tatlı
Komposto Günlüğüm" de bir nevi yaşadığım o sancılı süreci kağıda
dökerek rahatlama isteğimden yola çıkarak oluştu. Hamileydim ve
beynim tam olarak bunu algılamış değildi. Bir ben vardım benden
içeri ya da ben yoktum, yeni bir kız vardı. Ya da hiç birimiz
yoktuk sadece ortada kocaman bir göbek vardı. Göbeğimi ve
içimdekini atlatıp gezmek tozmak, en pisinden sokak gıdası
tüketmek, ayran yerine tekila shut yapmak istiyordum. İçimdeki
zıpır kız, zıp zıp zıplıyordu. İnsanoğlu kabuklu bir varlıktır.
İşte ben o kabuktan sıyrılıp en "naturella bella" halimle yazmaya
başladım. Bir yandan da içimdeki kromsu ünlüyle dalga geçtim.
Ünlümsü Tuba'dan ana Tuba'ya kadar yaşadığım yolculuğu bir çırpıda
anlattım. Kendimle dalga geçerken bir yandan da çevremle eğlendim.
İlişkimi sorguladım, yapabileceklerimi keşfettim ve bu süreç
bittiğinde, içinde en özelimi açtığım balya gibi bir kitap çıktı. O
kalıp kalıp insan eleştiren eleştirmenler "Önce okuyun sonra karar
verin" dediler. Ben de durduğum köşemden öylece mutlu mutlu
seyrettim. İtiraf edeyim ilk yazmaya başladığımda kitabımı çakma
bir isimle yazmayı bile düşünmüştüm. (bknz. "Tuba Durmaz", "Duran
Yazmaz, "Durduk Durmaz", "Ayşe Tuğbaz" gibi isimler...)
Böylece insanlar belki önce okur sonra hüküm giydirirler diye
düşündüm. Şimdi eleştirileri keyifle izleyip takdir görmenin
dayanılmaz hafifliğini yaşıyorum. :) Ve artık bunları sadece
köşemden izlemiyorum. Artık bu sayede bu gazetede köşem var.
Buradan yazıyor olacağım. Hadi bakalım hayırlısı... Allah
utandırmasın... Amin.