Ve aleykümselâm sevgili Salih Tuna…
Bir kez daha “hoş geldin” diyelim Salih Tuna’ya ve neler yazdığına bir göz atalım…
GAZETECİLER.COM - Hoş
gelmişsin, sefalar getirmişsin…
“Yediğin içtiğin
senin olsun gördüklerini anlat" diyecektik
ama gelir gelmez dalıvermişsin polemiğin en
kralına...
El hak iyi de etmişsin
hani…
Hele o çiftleştirmeler (yok canın
o manada değil) harika…
Hayali diyaloglar da
müthiş…
Belki Serdar Turgut – Oray Eğin
diyalogunda Serdar, “Yok devenin başı” değil de çok büyük ihtimalle
“Tut devenin başını” derdi…
Başka her şey
mükemmel…
Neyse…
Bir kez daha “hoş geldin” diyelim
Salih Tuna’ya ve neler yazdığına bir göz atalım…
O gün 5 tane Hürriyet Gazetesi
aldım
Tatil sonrası “dan” diye mevzuya
girmek yerine, sağa sola, ortaya selam diyerek başlayalım
söze.
Beylere, ağalara, muhtara,
kapıdaki anahtara selam; kara göze, kara kaşa, sırdaşa, arkadaşa,
yoldaşa, demirbaşa, umrecilere, umresizlere selam…
“Umreciler” dedim de aklıma eski
bir Yahudi öyküsünün işaret ettiği oldukça “eğlenceli” bir
“çelişki” geldi:
Ateist Yahudi bir baba çok iyi
eğitim alması için oğlunu Cizvitlerin okuluna gönderir. Katolik
Teslis “dogması”nı öğrenen çocuk eve döndüğünde, “Gerçekten de üç
tanrı mı var baba?..” diye hayretle sorar. Babası kaşlarını çatarak
“Oğlum bak beni iyi dinle!” der, “Sadece tek bir Tanrı var ve biz
ona inanmıyoruz…”
Amin Maalouf, “Çivisi Çıkmış
Dünya” adlı deneme kitabında bu müthiş “çelişkiyi”, “dinsel
aidiyetin” kalıcılığı üzerine anlatır.
Der ki: “Rusya'da komünizmin
yerini sağlamlaştırdığı ve Ortodoks inancının dayanıksız bir
kalıntı olduğu düşünülmüştü. Yüzyıl sona ermeden, komünizm kuru bir
tomurcuk gibi silinip süpürülmüş ve ülkenin yeni yöneticileri
kiliselere gitmeye başlamışlardı…”
Maalouf, adı geçen kitabında,
“kültürel kimlik” bakımından, “Atatürk Türkiye'sinin Müslüman
kalması”nı “dinî aidiyet”in kalıcılığına örnek göstermeyi ihmal
etmez.
Ertuğrul Bey'ciğimin “Umre
macerası” da, “dinî aidiyetin” göstergesi bakımından
önemlidir.
Kim ne derse desin, bu
böyledir.
Kabe'de iki rekat namaz kılmaması
veya Umrede oruç tutmaması gibi nerdeyse hoppalığa varan
tuhaflıkları bu gerçekliği zevale uğratmaz.
Kabe fotoğrafının önünden geçene
selam vermeyecek kadar şedit din düşmanlarının varlığını aklınıza
getirin, ne demek istediğimi anlarsınız.
Dolayısıyla, Ertuğrul Bey'ciğimin
Umre “ziyareti” (hiç değilse) kendisinin Umre'ye gösterdiği saygı
kadarcığını hak ediyor.
Dolayısıyla, tatilde olduğum
günlerde, “Nerdesin, tam senlik mevzu çıktı; sen yoksun! Şu
Umrecilerle bir güzel dalganı geç de eğlenelim…” demeye getirerek
mail kutumu dolduran okurları, tatilde olmasaydım da hayal
kırıklığına uğratacaktım.
Demem o ki; ibadet yapan kim
olursa olsun, ibadetin hatırına, azami saygı göstermenin
gerektiğine inanırım.
Lakin malum Umre ikilisine hepten
bigane kalmazdım herhalde.
En azından “Umre ikilileri”
listesi yapardım.
Salih Tuna
yazısının bundan sonrasında Umre için “ikili”
gruplar hazırlamış…
Hatta onların arasında geçecek
konuşmaları bile tasarlamış…