Vatan gazetesinde 'Çarşı' ruhu!
Vatan gazetesinin “herkese muhalif” duruşu, aslında biraz da Beşiktaş kapalı tribününün “Çarşı herkese karşı” ruhunu yansıtır.
diyor Vatan gazetesi yazarı Ercan İnan... Gazetenni yönetici kadrosunda da Beşiktaşlıların ağırlıkta olduğunu söylüyor... Birbir kimlerin Beşiktaşlı olduğunu sıralayan İnan gazetenin uğursuz ismini de açıklıyor...
- (...) Mesela Genel Yayın Yönetmeni Tayfun Devecioğlu, Galatasaray Lisesi mezunu olduğu halde çok iyi bir Beşiktaşlıdır. Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı İsmail Yuvacan da konu Beşiktaş oldumuydu en az benim kadar hasta bir ruh haline sahiptir.
O yüzden birbirimizi en iyi biz anlarız.
Başyazarımız Güngör Mengi, Yazı İşleri Müdürümüz Tayfun Hopalı,
yazarlarımız Mehmet Tezkan, Aydın Ayaydın, Necati Doğru, Reha
Muhtar hepsi sıkı Beşiktaşlıdır.
Sıkı Beşiktaşlı olmakla kalmayız her maçta da şayet o gün
gündemi çok meşgul eden, akşam saatlerinde yoğunlaşan, hassas bir
haber yoksa tribündeki yerimizi mutlaka alırız.
Ali Ağaoğlu'nu stada sokmasak
Hepimiz umutluyuz. Sivas yenilmiş, tribünlerdeki coşku bizim de
yüreğimize işlemiş belli ki...
Tayfun Devecioğlu baktım yine bizim ekonomi yazarımız Ali Ağaoğlu'nu davet etmiş. Birlikte girdiler içeriye...
Ali Fenerlidir. İki hafta önce Bursa maçına da geldi, berabere kaldık. Uğursuz bellemiştim kendisini...
Zaten Ali'yi kapıdan içeri girerken gördüm “Eyvah başımıza gelecek var” dedim.
Nitekim, Ali'nin uğursuz ayağı konusundaki tespitimde haklı olduğum maç sonu yine belli oldu. Tayfun Bey rica ediyorum bu Ali'yi İnönü Stadı'na sokmayalım. Geldiği iki maçta 5 puan kaybettik.
Bir de adamın zaten istatistik merakı var, maç esnasında yanıma oturup beni deli ediyor.
Düşünün maçtan önce 1 dakikalık saygı duruşu yapılıyor. Ali
üşenmemiş saat tutmuş “Hakem neden 17'nci saniyede saygı duruşunu
bitirdi” diye soruyor. Şeytan diyor adamı tut hemen altımızdaki
Kapalı Tribüne it ve “Bu arkadaş aslen Fenerlidir” diye de tüyo
ver. Gerisini Çarşı halleder zaten...
Fotoğraflar her şeyi anlatıyor zaten
Maç esnasında kimin nasıl bir ruh hali içinde olduğunu anlatmaya
gerek yok. Fotoğraflar zaten bunu çok ama çok net olarak yansıtıyor
(Doğrusu söylerlerdi ama kendimi bu kadar kaybettiğimin farkında
değildim. Fotoğraflara bakınca galiba en delisi, kendini en
kaybedeni benim dedim). İlk yarıyı 1-0 geride kapattık. Baktım
Mehmet Tezkan etrafa umut pompalıyor. “İyi oynuyoruz, bu maçı
ikinci yarı en az 3 gol atıp alırız” diyor. İçimden “Bu Delgado ile
zor” diyorum. Bakıyorum ikinci yarı Delgado'nun yerine Yusuf var.
Bir umut oturuyoruz yerimize. Bu arada Genel Yayın Yönetmeni Tayfun
Devecioğlu uğur deniyor. Genelde uğur denediğimiz zaman koltuk
değiştirirdik. Devecioğlu daha büyük bir uğura ihtiyacımız olduğunu
hissetmiş olacak ki, kendini stadın dışına atıyor. Herhalde Lig
TV'si olan bir televizyon bulacak ve orada bir koltuğa
oturacak.Umutlar ikinci golden sonra iyice azalıyor. Artık normal
bir futbol maçı seyreder gibi seyretmeye başlıyoruz maçı... Arkadan
bir ses duyuyorum.
Genel Yayın Yönetmen Yardımcımız İsmail Yuvacan “Dün akşam Real Madrid-Barcelona maçını seyrettin mi? 6-2'lik maçı. O ne müthiş maçtı. İşte futbol diye ben ona derim” gibisinden yorumlar yapmaya başlıyor. Ruh halini anlıyorum.
Kendini avutmaya çalışıyor.
“Biz de oynanan futbol değil, zaten şampiyon olsan ne olur, olmasan
ne olur” demeye getiriyor... Ama kemirdiği tırnaklardan içinin
nasıl yandığını hissedebiliyorum.
Güngör Mengi yok, temsilcisi var
Başyazarımız Güngör Mengi başka türlü bir uğur denemiş, o gün maça
gelmemişti.
Torunu Emir'i vekil göndermiş yerine...
Kazanırsak o sevinçle birlikte kendini locadan aşağıya atmaktan
korkmuş olabilir.
Olabilir diyorum çünkü 100'üncü yılımızda şampiyonluğu
tescillediğimiz son Galatasaray maçında, Sergen'in attığı golden
sonra, nasıl yerde taklalar attığı hâlâ gözümün önünden
gitmiyor...
Her neyse...
İnönü Stadı'nda hayati bir maçta ezeli rakibimiz Fenerbahçe'ye
yenilerek evimizin yolunu tutuyoruz. İsmail yolda yürürken yine
kendini avutmaya çalışıyor. “Yarın ben haftalık izinimi yapıyorum.
Yazı İşleri masasında başta Zafer Mutlu olmak üzere Fenerliler'den
ve hatta Galatasaraylılar'dan gelebilecek her türlü dokundurmanın
muhatabı olmayacağım. Bu akşam da evime gideceğim, direkt kafayı
vurup yatacağım. Yarın olacakları siz düşünün” diyor.
Hakikaten yenilmek bir tarafa, bir de bu işin ertesi günü var. İşe
gelip, laf yemek var.
Ne yapalım yapacak bir şey yok.
Delgado ve Bobo'nun ailelerini andık
Bu işin bir de Kupa finali var diyoruz.
Tayfun Hopalı “Ben İbrahim Akın'dan umutluyum” diyor.
Demek istemesi o ki Sivas, bu hafta İstanbul Büyükşehir
Belediyespor'a da takılacak.
“İnşallah” diyebiliyoruz çatlak bir sesle.
Ses mes de kalmamış. İnşallahlar bile zor çıkıyor gırtlaktan.
Delgado, Bobo sağolsunlar ses mes bırakmamış kimsede.
Çünkü bol bol Arjantin'deki, Brezilya'daki ailelerini anmışız
yüksek sesle...
“Fenerbahçe'yi Kupa finalinde yenip intikamımızı alacağız”
diyoruz.
Ve her şeye rağmen şampiyonluk umudumuzu koruyoruz.
Kalan maçları masaya yatırıyor, bölüp çıkarıp topluyoruz.
Bu kadar hesabı kitabı gazetede haber toplantılarında yapsak, yemin
ediyorum Le Monde tadında gazete çıkarırdık...