Utançtan kurtulmak için Kürtlerin üzerine atıyor

Hadi Uluengin'in yazısı üzerine başlayan IrkçılıK tartışmasına sonradan katılan Kadri Gürsel bugünde Uluengin'e vurmaya devam etti!

Mardin'de 44 kişinin ölümü ile sonuçlana katliam için "Kürt meselesi" diyen Hürriyet yazarı Uluengin'e tepkiler devam ediyor. Ruşen Çakır'dan sonra Uluengin'e Irkçı diyen Milliyet yazarı Kadri Gürsel bugün de Hürriyet yazarını bombalamaya devam ediyor....

(...)Hadi'nin meselesini anlamaya çalışıyorum.
Bu yazı, “Hadi'nin meselesini anlama denemesi”dir... Aşağıdaki satırlar Hadi hakkında yaptığım kişisel gözlemlere veya hakkında edindiğim somut bilgilere dayanmamaktadır.

Tamamen varsayımdır; doğru ya da yanlış, sahip olduğum bir algıyı teorikleştirerek sınama çabasıdır. Lütfen bu gözle okuyunuz.
Devam edelim... Hadi uzun yıllarını Brüksel'de geçirdi.

Batılılaşmış Türk'ün travması
O, Belçika'da ve diğer Avrupa ülkelerinde yakın zamana kadar şöyle bir durum ile karşılaşıyordu:

Avrupa medyası, Türkiye'de işlenen töre cinayetlerinin haberlerini verirken faillerin etnik kökenini vurgulama gereğini duymuyor ve bunun doğal sonucu, Avrupa kamuoyunda “Türklerin kadınlarını ve genç kızlarını ilkel töreleri adına kurban eden bir millet olduğu” algısı yerleşiyordu...

Avrupa medyası, Avrupa'da Türk pasaportluların ya da Türkiye kökenlilerin işledikleri hemen bütün suçların faillerini de aynı şekilde “Türk” olarak gösteriyordu... Başta, Avrupalıların anlamakta zorlandıkları töre cinayetleri ve genç kızların zorla evlendirilmesi olmak üzere, genellikle kadınların kurbanı olduğu aile içi şiddet vakaları... Sonra, uyuşturucu kaçakçılığı ve diğer tüm mafya suçları...

Ama Hadi biliyordu ki bu suçların failleri arasında önemli oranda Kürt vardır.

Bu Türkiye kökenlilerin birkaç nesildir yaşadıkları Avrupa'da kadınları hâlâ ikinci sınıf insan olarak görmekte ısrar etmeleri ve işledikleri namus cinayetleri, Türklerin değişemeyecekleri ve Avrupa'nın bir parçası olamayacakları algısını yerleştirmiyor muydu Avrupa kamuoyunda?
Avrupa'daki bu yabancılaştırıcı Türk algısıyla yüz yüze yaşamak, Türkiye'nin yerinin Avrupa ailesi olduğunu düşünen, AB perspektifini yıllardır hararetle destekleyen bir Batılılaşmış Türk için tahammül edilemez bir manevi işkenceydi, acısı her gün tadılan bir travmaydı.
Öte yandan... Peki ya Kürtler?

“Kürt adı” yukarıda saydığım Ortaçağ utançlarından zaten azade tutulmuştu...

PKK'nın köylerde kadın çocuk ayrımı yapmadan düzenlediği katliamlar, örgütün eylemlerini “haklarından mahrum bırakıldığı için Türk rejimine karşı silaha sarılmış bir halkın mücadelesi” olarak, çarpık bir perspektifle yansıtan Avrupa medyası tarafından adeta görmezden geliniyordu.

Bir tarafta “şeytanileşmiş” Türkiye vardı; diğer tarafta da zemzem suyuyla yıkanmış, “isyancı Kürt romantizmi”...

Bu kaba zihinsel algı kalıbı Abdullah Öcalan 1999'da yakalanınca çatladı...
Çatlaklar AB reformları sayesinde daha da derinleşti, ama bu algı kalıbı parçalanmış değildir, çünkü tarihsel-kültürel iç muhafazası güçlüdür.

Utancı Kürtlere atmak...
Türkiye'nin AB üyeliğinin önündeki en büyük Avrupa engeli Türkiye'nin yaşlı kıtadaki imaj sorunudur.

Ben de, Hadi de biliyoruz ki, Mardin'deki katliamdan sonra Avrupa'daki Türkiye imajı daha da kötüleşmiştir. İkimiz de biliyoruz ki bu katliamdan sonra önyargılı Avrupa kamuoyunu Türkiye'nin Avrupalı değerleri özümleyebileceğine ikna etmek biraz daha zorlaşmıştır.

Bir vatandaş olarak Mardin'deki katliamdan ötürü utanıyorum.
Biliyorum ki Hadi de utanıyor.

Ama utanç noktasında ayrılıyoruz...
Çünkü o, utançtan kurtulmak için onu Kürtlerin üzerine atıyor.
Ben, “Bu utanç hepimizindir” diyorum.

Sanıyorum, başlıktaki soruya cevap vermeye başladım. Perşembe devam edeceğim.