Usta yönetmen 'dizi izlemek canımı acıtıyor' diyor

Mahallenin Muhtarları, Eyvah Kızım Büyüdü, Zeliha’nın Gözleri, Sessiz Gemiler, Dicle, Çarli İş Başında, Çılgın Yuva, Sahte Prenses, Size Baba Diyebilir miyim, Hiç Yoktan Aşk gibi başarılı birçok projeye imza atan Filiz Kaynak, dizi

Mahallenin Muhtarları, Eyvah Kızım Büyüdü, Zeliha’nın Gözleri, Sessiz Gemiler, Dicle, Çarli İş Başında, Çılgın Yuva, Sahte Prenses, Size Baba Diyebilir miyim, Hiç Yoktan Aşk gibi başarılı birçok projeye imza atan Filiz Kaynak, ülkemizin sayıları az olsa da çalışmalarıyla göz dolduran kadın yönetmenlerinden.

Sakin kişiliği ile seti huzurlu hale getirerek çalışmayı keyifli kılmasıyla tanınan Kaynak ile Filmstudio dergisi, yönetmenliğe nasıl başladığını, sinemanın dünü ve bugününü, sektörün sorunlarını ve yeni sinema projesi “Baba ve General”i konuştu.

SİNEMA EN BÜYÜK TUTKUMDU

FİLMSTUDİO: Yönetmen olmaya nasıl karar verdiniz?

FİLİZ KAYNAK: Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunuyum, aslında hedefim gazeteci olmaktı. Okul döneminde gazetecilik yaptım, sonra reklam sorumlusu olarak çalıştım. Zamanla asıl tutkum olduğuna karar verdiğim sinemayı denemeden yola devam etmek istemedim. Kendimi, komşumuz tiyatro oyuncusu Atilla Yiğit’in karşısında buldum. İznik’de çekilecek yeni bir filme başlıyorlardı ve asistana ihtiyaçları vardı. İkinci asistan olarak başladım. Ekip, oyuncular ve yönetmenim Avni Kütükoğlu çok yardımcı oldular. Pek çok sinema filmi ve dizide asistanlık yaptıktan sonra, Oğuz Yalçın ve Ümit Efekan’ın ardından “Mahallenin Muhtarları” dizisi ile yönetmenliğe başladım.

SENARYODA AVRUPA STANDARTLARINI YAKALAYAMADIK

FİLMSTUDİO: Bir yönetmenin gözünden Türk sinemasını geçmişten günümüze değerlendirir misiniz?

FİLİZ KAYNAK: Sinema, her sanat dalı gibi yapıldığı dönemin sosyo-ekonomik koşullarından fazlasıyla etkilenir. Ülkemizde teknikaçıdan, oyunculuk ve reji açısından oldukça başarılı bulduğum filmler var. Avrupa standartlarını pek çok açıdan yakalamamıza rağmen, senaryo konusunda geri kaldığımızı düşünüyorum. Oysa senaryo filmin temeli, her şey onun üzerine inşa edilecek. O zayıfsa, diğer tüm birimleri de sarsar. Bundan kastım, senarist eksikliği değil, birbiriyle puzzle tamamlar gibi çalışacak senaryo ekibi eksikliğidir. Senaryo, ucu bucağı belirsiz bir yolda, çok zaman ve emek isteyen bir çalışma süresi gerektirir. Bu belirsizlikten dolayı, genelde senaryo ekibine önceden bir yatırım yapılamıyor. Herkesin bir fikri, bir projesi var, az-çok senaryoya dair bir bilgisi de var, oturup yazmayı tercih ediyor.  Oysa bu fikrin yanı sıra, sağlam bir teknik bilgi de gerektirir. Kimse senaryosunu yazarken bir danışmana ihtiyaç duymuyor. Prodüksiyon için harcanan parayı ve vakti, senaryo için harcamıyoruz. Ama artık bu eksiğimizi de aşmaya başladık. Genç kuşak sinemacılarımızın bir kısmı, senaryolarını geliştirmek için uluslararası senaryo laboratuarlarına katılıyor.

İNSANLARIN MUTLU SONA İHTİYACI VAR

Yeşilçam sineması, insanlara güzel mesajlar veren, samimi, manevi değerlerin paradan daha üstün olduğunu belirten, pek çoğu mutlu sonla biten filmlerdi. Bugünkü filmlere baktığımız zaman, gerçeklik adına mutlu sonlar göremiyoruz. Filmler, paranın manevi değerleri ezdiği konseptler üzerine kuruluyor. Bugünün gerçeği bu ve evet sinema bir anlamda da gerçeği yakaladığı oranda etkilidir. Ama bir yanıyla da kurmacadır ve insanların mutlu sonlara da ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.

EN ÇOK İZLEYİCİ ÇEKENLER, EN ÇOK ENTRİKA İÇERENLER

FİLMSTUDİO: Dizi sektörünü nasıl buluyorsunuz?

FİLİZ KAYNAK: Çok takip edemiyorum ama en çok izleyici çekenler, en çok entrika içerenler gibi geliyor. Dizi izleyemiyorum. Her hafta 120 dakikayı yetiştirmek için, müthiş bir tempoyla çalışılıyor. Nerede ne yapmak isteyip, yapmaları gerekip, yapamadıklarını hissedebiliyorum ve bu benim canımı acıtıyor. Sonuç, ne oyuncuyu, ne yönetmeni, ne de yazarı mutlu eder. Bu durum, en çok kanallarla ilgili.  Kanallar da, günün bütün maliyetini dizilerin arasına aldıkları reklamlarla çıkartabiliyor. Bir de üstüne para kazanmaları gerek. Ne kadar uzun olursa, onlar için o kadar iyi…  

VAHİDE PERÇİN GEÇ KEŞFEDİLDİ

FİLMSTUDİO: Sektörde çok fazla oyuncu var. Bunların arasından parlayabilmek zor mu?

FİLİZ KAYNAK: Parlayabilmek için, yetenek ve eğitimin yanı sıra doğru rolle buluşmak da çok önemli. Bu noktada da şans faktörü devreye giriyor. Doğru rolle buluşmuş olsalar da, bu uzun süreli bir dizi ya da seyirci sayısı yüksek bir film değilse, yine fark edilmeleri güç olacak. Ancak gerçekten başlangıçta sabırla, küçük-büyük rol demeden her şansı değerlendirmeleri gerekiyor belki de.

Vahide Perçin Bir İstanbul Masalı’nda oynadığı zaman herkes bayıldı. “Daha önce nerelerdeydiniz?” diye sorulduğunda, “Ben hep buradaydım da, siz neredeydiniz?” dedi. 40 yaşından sonra insanı keşfedebiliyorlar, daha genç yaşlarında kim bilir sinema ve televizyonda ne roller oynayabilirdi.

SETTEKİ HERKES İŞİN VAZGEÇİLMEZ BİR PARÇASIDIR

FİLMSTUDİO: Bir yönetmen olarak beğendiğiniz ve çalışmayı tercih ettiğiniz oyuncular kimler?

FİLİZ KAYNAK: Bir yönetmen; role uygun olmasının yanı sıra set disiplini olan, kendi konumunu ekipte herhangi birinden üstün görmeyen, iyi ya da kötü olsun canlandırdığı karakter üzerinde düşünen ve yaptığı işten heyecan duyan, sete gerilim taşımayan her oyuncuyla çalışmak ister.  Ben seçme şansım olan her oyuncum için, öncelikle bu kriterleri göz önüne alırım.  Benim için, setteki herkes işin vazgeçilmez bir parçasıdır ve bu anlamda kimsenin, bir diğerinden üstün yanı yoktur, sadece farklı görev alanları vardır.

İÇİMİZE SİNMEYEN İŞLER YAPMAYA ZORLANIYORUZ

FİLMSTUDİO: Sektörün en önemli problemleri sizce nedir?

FİLİZ KAYNAK: Dizilerde bölümlerin çok uzun olması, hem senaristin hem de yönetmenin onaylamadığı, içine sinmeyen işler yapmaya zorlanması… Çekimlerde çift ekip kurarak biraz olsun bu engeli aşmaya çalışsalar da, bu kez senaryoda zorlanılıyor.

Sinemaya gelince; yapım şirketlerinin, devletten yeterli desteği alamadıkları gibi, koşulları çok farklı olmasına rağmen, halen bir ticarethane muamelesi görmesi ve aynı vergi oranını ödemekle mükellef olması önemli bir sorun. Ülkemizde devlet fonu çok kısıtlı olduğu için, bir film çekmek için yurt dışı ortak yapım fonlarından faydalanmamız gerekiyor. Ancak, onların da Eurimages dışında pek çoğu verdikleri desteğin bazen tamamını, bazen de tamamından fazlasını, yine o ülke ekonomisine döndürecek şekilde kullanma zorunluluğu getiriyor. 

SİNEMA İÇİN DESTEK ÇOK YETERSİZ

FİLMSTUDİO: Devlet neden yeterince destek olmuyor?

FİLİZ KAYNAK: Kültür Bakanlığı’nın Sinema Destekleme Fonu var. Yıllara göre değişen oranlarda destek yapılıyor ve çok sayıda müracaata yetersiz kalıyor.  Ayrıca, bir proje reddedilirse, bunun gerekçesi tam olarak açıklanmıyor. Bir de çekilmiş filmler için, Ekonomi Bakanlığı’nın tanıtım fonu var. Bu desteği, hem sinema hem dizi film yapımcıları kullanabiliyor. Her ikisi de sektör için çok önemli ama özellikle film yapımı için gereken destek çok yetersiz. Pek çok ülkede neredeyse her şehrin, her eyaletin ayrı ayrı fonları var. Tamam devletten beklemeyelim, sponsorlara gidelim ama bunun için de ayrı bir yasa gerekiyor. Bir sanat yapıtına destek olduklarında ancak vergi matrahından küçük bir oranda indirim olabiliyor. Oysa pek çok ülkede büyük oranda, hatta bazısında tamamını vergiden düşebiliyorlar. En azından bu olsa, özel sektörden destek almamızın önü açılır.

FİLMSTUDİO: Sinema filmlerinin gişe rekorları kırması, iyi bir film olduğunu gösterir mi?

FİLİZ KAYNAK: Göstermez; bu sadece gişe başarısıdır. İyi bir film olmasa da ticari açıdan başarılı diyebiliriz. Az da olsa, ikisini birden yakalayan filmler de vardır. Yabancı senaryo danışmanları, workshoplarında; “İlk filmi yapmak çok zordur. Parasını bulmak vakit alır, bu arada senaryo ve proje üzerinde çok ince çalışılır, genellikle iyi bir film ortaya çıkar.  İlk filmin başarısı sayesinde, ikinci filme parayı kolay bulursunuz ve o heyecanla çok da hazırlanmadan çekersiniz. Bu nedenle ikinci filmler kötü olur” demişti. Bunu birçok yönetmenin ilk filmiyle, ikinci filmi arasında doğruladım.

DİZİ SEYİRCİSİ DAĞINIKTIR

FİLMSTUDİO: Seyirciyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

FİLİZ KAYNAK: Dizilerde seyircimiz, öncelikle hikâyeye dikkat ediyor. Sevdikleri oyuncunun da etkisi var belki ama sadece ilk bölümde. Asıl, hikâyenin onları sarması gerekiyor. Karakterle özdeşleştikleri ya da bildik bir duyguyu yakaladıkları zaman daha keyifle izliyorlar. Dizi seyircisi, koltuğuna yerleşip günün ağırlığını atmak, kafasını dağıtmak ister; dağınıktır, konsantre olması zordur.  Sinema seyircisi ise, kararlı ve seçicidir.  Yönetmenin kim olduğu, çoğu kez konudan önemlidir onun için. Bilinçlidir, filmini seçer ve ücretini verip iki saatini bu işe ayırır. Perdeyle baş başa olmaya, dolayısıyla konsantre olmaya hazırdır. Ama bu emeğinin karşılığını da ister. Filmi beğenmezse, acımasızca da eleştirme hakkını görür kendinde.

‘BABA VE GENERAL’ YOLA ÇIKIYOR

FİLMSTUDİO: “Baba ve General” isimli sinema projenizden biraz bahseder misiniz?

FİLİZ KAYNAK: “Baba ve General”  2014 Yunus Nadi Roman Ödülü alan “General Uçtu” isimli romanın uyarlaması… Romanın yazarı Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve senaristimiz Ayhan Kavas’ın işbirliğiyle ortaya çıkarttığımız proje için, şu an yapım ortakları arayışımız sürmekte. Film; oğlu, ülkedeki son darbenin haksız kurbanlarından olan bir babanın, o dönemin darbe lideri General’den intikam alma hikayesi. Büyük bir acının darmadağın ettiği aileyi toplayan küçük, masum, biraz da eğlenceli bir oyun, kurgulananın dışına çıkarak bambaşka bir yön alırken, karakterleri de oradan oraya savurur. Herhangi bir mesaj kaygısı gütmediğimiz filmde; hareketli bir kurgu ve zaman zaman gerilimli, zaman zaman ironik bir dil eşliğinde,  hem karakterleri hem seyirciyi kendi vicdanıyla baş başa bırakmayı hedefledik… Baba rolünü Ahmet Mekin oynuyor…

SEKTÖRDE KADIN CİNSİYETSİZDİR

FİLMSTUDİO: Sektörde kadın olmanın zorluklarını yaşadınız mı?

FİLİZ KAYNAK: Ben, bu sektörde kadın olmanın herhangi bir avantaj ya da dezavantajını görmedim. Çalıştığım yapımcı, teknik ekip ve oyuncular anlamında şanslıydım. Bunun dışında,  bizim sektörde, kadın-erkek çalışma koşulları ya da saatlerinde bir fark yoktur, olamaz da. Kadın, bu sektörde daha kırılgan değildir, bir anlamda cinsiyetsizdir. Bu koşulları kabul ettiğiniz sürece, bir sorun olacağını sanmıyorum.