Ünlü felsefeci Zizek Hürriyet'e konuştu
Sloven felsefeci Hürriyet'ten Cansu Çamlıbel'e konuştu ve günlük siyasi analizlerini ve özellikle Türkiye ile ilgili tezlerini anlattı...
Kendisini 'radikal solcu' olarak tanımlayan bir felsefecinin reklamcılar tarafından finanse edilen bir organizasyona katılması tartışmalı değil mi?
- Ben hâlâ bir solcuyum. Bugüne kadar reklam sektörünü çok eleştirmiş biriyim. Bütün masrafları karşılıyorlar. Neden kabul etmeyeyim? Anlatacağım şey reklamcılığın son 10-15 yılda uğradığı değişim. Örnek verirken yine Starbucks'a saldırmış olacağım. Bir bardak kahve alıyorsunuz ve ufak bir miktar fazladan ödeme yaptığınızda onun yüzde bilmem kaçı Guatemala'daki çocuklara, bilmem kaçı şuna buna gidiyor. Pazarlama taktiğine bakar mısınız? Bir ürün alıyorsunuz ve o sırada sosyal sorumluluk meselesini de ürünle beraber üç kuruşa çözüyorsunuz. Konuşmamda bunları hedef alacağım. Reklamcılara yaptığım bu konuşma sayesinde yolculuğum ve masraflar karşılandığı için ertesi gün Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde gerçek Marksist bir konuşma yapabileceğim. Benim kazancım da bu.
Osmanlı'ya olan sempatinizden başlayalım...
- Türkiye'ye bir sempatim var, bu gerçek. Tabii benim çocuk olduğum
yıllarda Balkanlar'da Osmanlılarla ilgili anlatılanları düşünün.
Aslında ilkokuldayken kötü adamlara sempati beslemek neredeyse
otomatik bir reflekstir. Gerçekten tarih okumaya başladığım ileri
yaşlarda şunu gördüm; sizi harap eden aslında biz Slavlar olmuşuz.
Osmanlı'nın çöküşü 17. yüzyıldaki savaşlarla başlar ki, bu dönem
Balkanlar'dan gelen yöneticilerin sistemi ele geçirmesiyle
paraleldir. Mesela Sokullu Mehmet Paşa, ailesinin bütün fertlerini
Balkanlar'dan getirip sisteme sokmuştur, yolsuzluklar da
beraberinde gelmiştir. Şaka yapmıyorum. Osmanlı'yı bitiren, çok
fazla açık ve toleranslı bir rejim olmasıdır. Ben bu toleransı
takdir ettiğimi söylemeye çalışıyorum.
Ama bu yorumunuz Türkiye'de bazı entelektüeller
tarafından sığ bulundu, epey paraladılar sizi.
- Evet biliyorum. Ama bu tam bir yanlış anlaşılma. Aslında biraz da
yeni-Osmanlıcı söylem tarafından manipüle edilmiş olabilirim.
Söylemeye çalıştığım şuydu; eğer yeni-Osmanlıcılık eski
imparatorlukta olduğu gibi farklı toplulukları kucaklamaksa
(Kürtleri ve Ermenileri), o zaman Osmanlı gibi olmaya çalışın.
Yani, etnik kimlik üzerine kurulmamış bir modeli övmeye
çalışıyordum. Şimdi korkunç birşey söyleyeceğim. Bakın Ortadoğu alt
üst olmuş durumda. Böyle ortamlarda ister istemez bir devlet
bölgesel güç olarak sivrilir.
Türkiye'nin bölgesel bir aktör olarak Müslüman ülkelere
model olduğundan mı bahsetmeye başlayacaksınız yoksa?
- Eh illa biri model olacaksa Türkiye olsun tabii. Türkiye'de
yaşananlar çok ilgimi çekiyor. Bazı paradoksal durumlar da var
aslında. Yanlışsam beni düzeltin, AB üyeliğini isteyenler
neo-liberal İslamcılar, şüpheyle yaklaşanlar daha ulusalcı bir
çizgi izleyen Kemalistler değil mi?
AVRUPA'NIN TUZAĞINA DÜŞMEDEN ÖZÜR DİLEYİN
Siyasi doğruculuğun sorunu zaten geleneksel olarak alışkanlığımız olan şeyleri yasal zemine oturtma çabası. Bu tür meseleleri yasalaştırmaya çalışırsanız uzun vadede ters teper. Yahudi soykırımında bile biliyorsunuz bazıları kaç kişinin öldürüldüğünü yasaya bağlamaya çalıştı. Düşünsenize ben beş milyon değil dört milyon dokuz yüz bin Yahudi katledildi dersem ceza alacağım. İşte bu benim için siyasi doğruculuğun fiyaskosudur. Bu yöntemlerle ırkçılığı yeniden üretmekten başka birşey yapamazsınız. Bence Türkiye buna Ermenilere yapılan korkunç şeyleri kabul ederek yanıt vermeli. Ama bunu yaparken kesinlikle kendinizi Avrupalılara karşı ezik bir şekilde konumlandırmayın. Avrupa'da pek çok ülke ulus devlet olmaya çalışırken pratikte benzer kıyımlar yapmıştır. Siz de Osmanlı'nın son döneminde başlayan modernizasyon hamlesi çerçevesinde Avrupalılara benzemek için bunu yaptınız aslında. Evet bunlar Kemal'den önce oldu (Mustafa Kemal'i kastediyor). Aslına bakarsanız Kemal çok daha iyiydi, eleştirildiği kadar kötü bir adam değildi. Sonuçta ne oldu? Avrupalılar sizi damgaladılar, sanki tek kötü adamlar Naziler ve Türklermiş gibi. Ben aslında Ermenilere yapılanın büyük endüstriyel bir planlamanın sonucu ortaya çıkan bir etnik temizlik kampanyası olduğunu da düşünmüyorum. Tamam belki bir şekilde planlıydı ama herkesin vahşilikte birbirinden geri kalmadığı dönemlerden bahsediyoruz. Özür dileyecekseniz de unutmayın özrü Avrupalılardan dilemeyeceksiniz. Avustralyalılar da Aborijinlerden özür diledi sonunda. Ama siz de özür dilerken Avrupa'nın tuzağına düşmeyin, onlara benzemek için yaptığınızı söyleyin, onları da suçlayarak yapın bu işi. Bu şekilde bir özürden Türkiye'nin kaybedeceği birşey yok. Zaten ancak gerçekte güçlü olanlar hatalarını kabul edebilir.
TÜM KÜRTLER TÜRKİYE'DE BİRLEŞSE MÜKEMMEL OLUR
2007'de Türkiye Kuzey Irak'a sınır ötesi bir müdahale
için meclisten tezkere çıkarttığında Guardian için eleştirel bir
yazı kaleme almıştınız.
- Aslında eleştirdiğim Batı idi. Avrupa askeri müdahaleleri kendine
reva görüyor ama bu hakkını adeta monopolize ediyor. İşte tam da bu
nedenle her ne kadar Kürtlere yönelik askeri operasyonlara
karşıysam da Türkiye'nin pozisyonuna biraz sempatim yok değil.
Çünkü Türkiye 'Umrumda değilsiniz, siz yapıyorsunuz ben de yaparım'
diyor bir anlamda.
Bir yandan da Kürtlerin siyasi taleplerine sempatiniz
yok mu?
- Tarih boyunca kimse Kürtleri istemedi. Türkiye'de, Suriye'de,
İran'da, Irak'ta sorunları var. Kolonyal gerekçelerle cetvelle
parçalandılar. Ben bugün Osmanlıvari bir çözümü tek çıkar yol
olarak görüyorum. Biliyorsunuz umutsuzca yeni bir model
arayışındayım. Acaba çok kültürlü bir yapı için Osmanlı modeli
bugün işe yarar mı diye sorguluyorum işte. Tabii bu toplulukların
birbirine karşı tolerans içinde yaşadığı bir model için devletin
yasal çerçevesi yetmez. Bizlerin de minimum bir dizi kültür
normlarını benimsemiş olmamız gerekiyor. Bu süreçte belli bir
kültürün diğerleri için tolerans alanını tanımlarken biraz daha
avantajlı bir konumda olması da kaçınılmaz. Avusturya
İmparatorluğu'nda da Osmanlı'da da bu böyleydi. Ama bugün Kürtlere
kültürel otonomi vererek Türkiye ulus devlet modelinden çıkış için
dünyaya bir model yaratamaz mı?
Bu Türkiye'de bazıları için geçerli bir
korku.
- Hayır, hayır. İlla birilerinden kopmak gerekirse Irak'taki
Kürtler kopar, hatta size katılmak ister. Şimdi çok korkunç birşey
söyleyeceğim ve yeni-Osmanlıcılar bunun için muhtemelen beni çok
sevecek. Uzun vadede bütün diğer ülkelerdeki Kürtler, Türkiye'nin
altında birleşse mükemmel olmaz mı? Bunun savaşsız çok da mümkün
olmadığı aşikar. Ama bu ideal bir çözüm olabilirdi. Suriye, Irak ve
İran Kürtleri, Türkiye Kürtlerinin liderliğinde Türkiye çatısı
altında ancak özerk bir yapı içinde temsil ediliyor. Şimdi bana
bunun yapılamaz olduğunu söyleyeceksiniz. Peki o zaman bu iş nereye
gidecek?