Ümit Alan yeni mağduriyetleri yazdı
Tercihini AKP'den yana kullanıp, köşe, tv programı vs gibi çeşitli taltiflerle ödüllendirilen, buna rağmen muhalif kesimden gelen eleştiriler yüzünden sürekli ağlaşan kimi medya insanlarından söz ediyorum.
BirGün gazetesi yazarı Ümit Alan, Yeni Türkiye'nin yeni
mağdurlarını yazdı.
"Mağdur derken Soma'daki iş katliamında hayatını
kaybedenler ve yakınlarından söz etmiyorum; Gezi'de ölen,
yaralanan, Gezi'den bu yana polis şiddetine maruz kalanlardan da
değil" diyen Alan, "Medya üzerine yazıyorum diye,
AKP iktidarında işini kaybeden gazetecilerden de söz ettiğimi
sanabilirsiniz, yok onlar da değil" yazdı.
Markar Eseyan'dan Cemil Barlas'a, Yıldıray Oğur'dan
yeni Türkiye'nin yeni medyasının isimleriyle dalga geçen Alan,
şöyle devam etti:
"Tercihini AKP'den yana kullanıp, köşe, tv programı vs gibi çeşitli taltiflerle ödüllendirilen, buna rağmen muhalif kesimden gelen eleştiriler yüzünden sürekli ağlaşan kimi medya insanlarından söz ediyorum.
Evet, şaşırtıcı ama gerçek bu. Son olarak kişisel biri iki tweet üzerinden fırtınalar koparmışlar.
Biri, Markar Esayan ile önceden arkadaşmış da "zamanında evimize aldık, yediğin içtiğin haram zıkkım olsun" gibisinden bir tweet yazmış, bir başkası "ben de ben de" diye atlamış, bir diğeri arkadaşını korumak için bunu Türkiye gazetesindeki köşesine taşımış, aman ne büyük hikâye! Çocukken "Öğretmenim Ali saçımı çekti" diyen çocukların büyüyüp medyaya salınmış hali adeta.
Zaten bu arkadaşların sosyal medyada dalga konusu olan yazılar yazdıktan sonra kendi aralarında "X çok güzel yazmış, Y yine şahane yazmış" şeklindeki dayanışma ritüelleri de teneffüste grup halinde kol kola gezen ortaokul öğrencilerine benziyor çokça.
Her neyse Müslüm Gürses yorumuyla (Teoman'ınki hafif kalır) "paramparça" olmuş "yetmez ama evet, cemaat, AKP" ittifakının ardından kalan hüzünlü bir tablo bu. İçlerinde yer alan Perihan Mağden'e ikinci bir "Topladım kalbimin dağılan her köşesini" kitabı yazdırır, o derece yani.
Cansiparene savundukları iktidarın her vartadan "mağdur" çıkma refleksini yazarlarının da benimsemesi şaşırtıcı değil. Aslında bulundukları pozisyonla, yepyeni mağduriyet hikâyeleri yazmak için fırsatları olacak. Bu haftaki Köşe Vuruşu'nda, bu mağduriyetler neler olabilir üzerine kafa yoralım:
Hâlâ bakan milletvekili, müsteşar olamadım ne zamana
kadar köşe yazacağız mağduriyeti,
Başbakanlık uçağına binemedim ya da bindim ama pencere kenarı
gelmedi mağduriyeti,
Falanca bile yalı dairesinde oturuyor; biz hâlâ 3+1 kupon
dairede mağduriyeti.
Bizim tartışma programının karşına yine bol ratingli dizi koymuşlar
kimse izlemedi mağduriyeti.
"1930'lardaki acılara atıfta bulunup, bugünü yüceltecek
malzeme kalmadı Türk Tarih Kurumu uyuyor mu?"
mağduriyeti.
"Cemil'in babasının soyadı var diye mi her programda o "moderatör"
oluyor, niye biz olmuyoruz?" mağduriyeti.
Keşke Cemaat tarafında kalsaydım orada hem "maklube", hem
de yeni mağduriyet fırsatları var mağduriyeti.
Şike skandalı biraz daha uzasaydı da biz de bir futbol programına
kapılansaydık, Rasim aldı yürüdü; orada daha çok para varmış vay
bana, vaylar bana mağduriyeti.
Onun BMW ile gazeteye gelirken reklamını çekmişlerdi, beni
Doblo'yla gelirken bile çekmediler mağduriyeti,
"Geçmişte Cemaat'i cansiperane savunan yazıları niye arama
motorlarından sildiremiyoruz, bu Google lobisinin bir oyunu mu?"
mağduriyeti.
Yeni Türkiye'nin "nefret söylemlerine" konu oluyoruz
diye ağlaşan yeni nesil yandaş yazarlarının alternatif mağduriyet
listesi daha uzar gider böyle.
Onlar her geçen gün üzerine koyarak oynayan, "bu kadarı
da olmaz" derken daha fazlasını mümkün kılan bir takım
çünkü. Şimdi bu kadar ağlarken, hasbelkader AKP iktidarı kaybederse
hallerini düşünemiyorum.
Gözyaşları Üsküdar'a sel olur, Kadir Abi prestij kaybeder. Gerçi onlar, Mehmet Barlas gibi ustalarından ilham alarak yavaş yavaş dümen kırmaya başlar ve iktidar değiştiği an yeni iktidarın safına gelecek şekilde kendilerini ayarlar gibi geliyor ama belli olmaz tabii.
Yalnız, iktidardayken bile neredeyse "Mağduriyet Müzesi" kuracak bu güruhun olası bir muhalefet durumunu ben hayal edemiyorum. Yanlış yere park edip trafik cezası yeseler, polis devletinden girip askeri vesayetten çıkarlar. Ofsayttan doğan endirekt serbest vuruş misali, Twitter'daki kişisel bir atışmadan doğan bu mağduriyet destanı üzerine fazla bile yazdım sanki. Zaten bu telaşın nedeni, kaybetme korkusundan başka ne olabilir ki?