Uluç ve Bildirici onların peşini bırakmıyor!
Gazetecilik ve reklam üzerine eleştiriler getiren Hıncal Uluç, Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici'nin geçen haftaki yazısını Sabah'taki köşesinde yayınladı.
Firma ve şirketlerin gazetelere reklam vermek yerine, o gazetede çalışan muhabir ya da yazarları gezilere götürmesi üzerine eleştiriler devam ediyor.
Hıncal Uluç da Faruk Bildirici de konunun peşini bırakmıyor. Hıncal Uluç bugün Sabah gazetesindeki köşesinden Faruk Bildirici'nin Hürriyet yazarlarını eleştirdiği yazısını yayınladı.
Yazının sonuna da bitmediğini ve bu konuya deva edeceğini duyurdu.
İŞTE HINCAL ULUÇ'UN O YAZISI
Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici, ayni haberin üç ayrı sayfada yer almasına takılmış ve haftalar önce, çok haklı bir eleştiri yapmış, "Nasıl oluyor" demiştim. Ben de ona köşemde takılmıştım. "Sen bana, Hürriyet yazar ve muhabirlerinin bu sene katıldıkları davetlerin listesini yolla, ben de sana nasıl olduğunu anlatayım" diye..
Sonra da, yıllar önce Cüneyt Ağabey'in (Koryürek) Delta Ajasında
başladığım PR işininin, dününü anlatmıştım. Daha uzun bir yazıda
da, bugün geldiği yozlaşmış halin altını çizecektim.
Ama, olaylar öyle gelişti ki ülkemde, bir türlü bu konuya
giremedim. Derken geçen pazartesi günü, Faruk'un köşesinde,
"Reklamın etkili ve ucuz yolu" başlıklı yazısı çıktı.
Benim yazacaklarımın çoğunu o yazmış, bana da altına imza atmak
düşmüştü.
Sorun sadece Hürriyet'in değil. Günümüzde her gazete yaşıyor. Onun
da altını çizerek, size Faruk'un yazısını sunuyorum..
Restoran, bar, otel, beach, casino, mağaza gibi yeni
'mekân' açacak ya da oralarda etkinlik düzenleyecek işletmeciler ve
onların PR şirketleri, işin kolayını buldu.
Gazetelere reklam vermek yerine gazeteci davet edip, reklamdan daha
etkili ve daha ucuzyolla tanıtım yapıyorlar.
Gazetecilerin davet edildiği yerler bazen yurtiçinde ama çoğu
zaman yurtdışında oluyor. Gazetecilerin ulaşım ve konaklama
giderlerini, o firma ödüyor; gazetecilerin o açılış ya da etkinliğe
ilişkin yazdıkları da genellikle olumlu ve tanıtıcı nitelik
taşıyor.
Davetlerle 'haber' yaptıranlar, restoran, otel gibi
mekânların sahipleriyle sınırlı değil. Büyük şirketler, holdingler
ve politikacılar da bu yöntemi 'başarı' ile uyguluyor; kimi şirket
yurtdışında 'lansman' toplantıları düzenliyor, kimi de gazetecileri
uzak ülkelerdeki maçlara, konserlere, fuarlara götürüp
ağırlıyor.
Elbette bu açılış, toplantı ya da etkinliklerin bir bölümü
gerçekten haber değeri taşıyor ve gazeteci davet edilmese de
yazılması gerekiyor. Ama bazen bakıyoruz, asla yazı ve haber konusu
olmayacak bir faaliyet, sırf gazeteci o geziye davet edildiği için
yazılıyor ve yayınlanıyor. Hatta bazen birden fazla gazeteci davet
edilince gazetenin birden fazla sayfasında yer işgal ettiği de
oluyor bu tür haberlerin.
Daha önce defalarca yazdım. Bir kez daha tekrarlama gereği
duyuyorum. Davet gazeteciliği, gazetecilik meslek etiği açısından
problemli. Çünkü gazetecilik, gerçeği ama yalın gerçeği hiçbir
çıkar ilişkisine dayanmadan aktarma mesleğidir. Araya herhangi bir
çıkar ilişkisi girince aktarılan bilginin nesnelliğine gölge düşer;
güvenilirlik, inandırıcılık zedelenir.
Doğan Grubu Yazılı Medya İlkeleri'nde 'davetle gidildiğinin
yazıda yer alması zorunluluğu' bulunmasının nedeni, gazeteciye
objektif davranması gerektiğinin hatırlatılması aslında. Bu ilkenin
ikinci nedeni de okurun, o yazıyı 'geziye davet edilmiş bir
gazetecinin kaleme aldığını' bilerek okuması. Başka bir deyişle,
okur, "Bu bir davet gazeteciliği
ürünüdür"denilerek, haber veya
yazıdaki tanıtım unsurlarına karşı
uyarılmış oluyor.
Hürriyet'te bu ilkenin uygulanmasının, 'davet
gazeteciliği'nin sakıncalarını ortadan kaldırdığı söylenebilir mi?
Hayır. Ama 'davet gazeteciliği' sorununun Hürriyet ile sınırlı
olmadığı da açık. Zaten bu yazıyı, 'davet gazeteciliği'nin Türkiye
medyasında giderek daha da ağırlık kazandığı gözlemlerime dayanarak
yazdım. Bütün medya kuruluşları artık başkasını suçlama
kolaycılığına sapmadan önlem almak zorunda. Görmezden gelinecek
noktayı çoktan aştı.
Faruk, davetlerin etkisine bir de örnek vermiş.. Onu da
okuyalım..
"Davet gezilerinin sonuçlarıyla ilgili fikir vermesi
bakımından uluslararası bir kruvaziyer (Gezi gemiciliği) şirketiyle
ilgili Hürriyet'te çıkan 'davet' haberlerini inceledim. Tabii bir
de gezi öncesi yazılanlar var ama onları saymadım.
Bu şirketin turlarının tanıtımı için son 1.5 yıl içinde
Hürriyet'ten farklı servislerden üç yazar ve bir muhabir, Atina,
Miami ve Uzakdoğu gezilerine davet edilmiş; her biri yarım sayfa
olmak üzere tam beş haber yayınlanmış bu şirketle ilgili. Hepsi de
o şirketin gemi turlarının tanıtımı niteliğinde.
Nitekim davetler yoluyla beş kez geniş 'haber' yayınlatan bu
şirket, Hürriyet'e hiç reklam vermemiş. Bu da haber görünümlü o
metinlerin reklamdan daha etkili olduğunun ve ayrıca reklam vermeye
gerek bırakmadığının kanıtı olsa gerek..."
Deneyimli bir PR'cı ve yıllanmış bir gazeteci olarak,
benim hala ekleyeceklerim var tabii..
Yazacağım!.