Uğur Dündar
Ya da "mektup" denilemeyecek iğrençlikte bir "suçlama, karalama, itibarsızlaştırma" bildirgesi...
Geçenlerde Uğur Dündar'ı bir yazısından dolayı.
Her zaman olduğu gibi övgüler de geldi, hakaretler de...
Ve bir de mektup...
Ya da "mektup" denilemeyecek iğrençlikte bir
"suçlama, karalama, itibarsızlaştırma"
bildirgesi...
Tabii ki itibar etmedim...
Resmi makamlarca (Yargı tarafından) doğruluğu tescil edilmemiş
kişisel suçlamaları içeren bir mektup her zaman ve herkes
tarafından yazılabilirdi.
Mektubu gönderene "hakaret" sayılabilecek
sözcüklerle; yaptığının doğru olmadığını, Uğur
Dündar ya da bir başkası aleyhinde kanıtlanmamış, sunulan
belgelerin doğru olduğu Yargı tarafından tescil edilmemiş iddialar
içeren bir mektubu sanal ortamda da olsa birilerinin yayımlaması
amacıyla dolaştırmasının "suç" olduğunu söyledim
ve "başınıza iş almayın" dedim...
Aaaaaa...
Bugün ne göreyim?..
Bana Uğur Dündar aleyhinde gönderilen ve
"iğrenç" iddialarla dolu mektubun bir benzeri
Uğur Dündar’a gönderilmişti…
Ve…
Uğur Dündar kendisine gelen o mektubun doğruluğunu araştırmadan bugünkü köşesinde…
Pardon…
Uğur Bey’e gelen mektup bana gönderilenin aynısı değildi…
Elbette öyle bir mektubu bırakın yayımlamayı doğrudan savcılığa koşar verir ve gönderen hakkında şikâyetçi olurdu…
Mektup; Dündar'ın değil de
Başbakan'a danışmanlık da yapan AK Partili
bir milletvekili yakınının iğrençliklerini anlatmak için
gönderilmişti...
Mektupta, Başbakan'a danışmanlık da yapan AK Partili
bir milletvekili yakınının insanın midesini bulandıran
suçlarını okurken, yanınızda olsa mutlaka her şeyi bir yana bırakıp
adamı yumruklamaya başlarsınız...
Yani...
Bana, Uğur Dündar aleyhinde gönderilen mektupta
iddia edilenlere çok benzeyen iddialar...
Başbakan'a danışmanlık da yapan AK Partili
milletvekili yakınının o iğrençliklerinden sanırsınız
ki o danışmanın da haberi var...
Ey güzel insanlar!.
Evet, iki gün önce Uğur Dündar'ı alkışlamıştım
çünkü çok doğru bir hüküm cümlesi kurmuştu...
tespiti doğruydu çünkü
zenginlik gözle görünen bir şeydi...
Uğur Bey de siyasette birden zenginleşen o
hırsızları (İsim olarak değil) genel olarak teşhir
ediyordu…
Haklıydı da…
Eğer bir yurttaş siyasete girmeden önce iki şehir
arasında gidecek otobüs bileti parası bile bulamıyorken
(Ki öyle birisini bir ara gazetesinde “yazar” olarak istihdam eden
Cem Uzan’dan dinlemiştim. Şu anda çok önemli bir görevde ve çok
zengin ama adını hiçbir zaman yazamadım; yazmam. Nihayet sadece bir
iddiaydı Uzan’ın anlattıkları) siyaset yaptığı sürecin sonunda
beş - on milyon dolara sahip oluyorsa; o
servetin altında lâğım geçmemesi mümkün
değildi...
Ama...
Bir yurttaşın bir başka yurttaş için yazdığı bir mektupta
ortaya attığı iğrenç iddiaları biz gazetecilerin ciddiye alıp
köşelerimize taşımamız da en az o mektuptaki eylemler kadar kötü
idi...
Ve Uğur Dündar bu defa işte o büyük hatayı
yapmıştı...
Yani...
"Mektup Gazeteciliği"...
Bırakın "Usta" bir gazeteciyi, bir stajyerin bile
yapmayacağı bir hatayı...
Çünkü o tür mektuplar herkes için herkese gönderilebilecek türde
suçlamalardır.
Nitekim yazımın başında da belirttiğim gibi bir benzeri bana (Ve
sanırım çok kişiye) Uğur Dündar aleyhinde yazılmış
olarak gönderildi...
Benim itibar etmediğim o mektubun benzerini Uğur Bey yayımlamayı
göze alabiliyordu...
Yani, mektupta yer alan suçlamaları sanki mahkeme tarafından tescil
edilmiş gibi köşesine alıp yayımlıyordu...
Ve tabii ki gazetecilik ilke ve ahlâkını ayaklar altına
aldığı için kaybediyordu...