Uğur Baba yaşlansa da asla ihtiyarlamaz...

Gerçi yalancı bir pastaneci bir gün yemin billah pastanesinde kara Fatma olmadığını söylemiş ve hatta.....

Dün gece TV izlerken “Vah vah” dedi annem …
Karım ve ben merakla baktık…
Anneciğim ekranı gösterdi:
“Çok yaşlandı…”
Uğur Dündar’ı işaret ediyordu ağlamaklı gözlerle…
“O bu kadar yaşlandıktan sonra bizi ölüm ha bu gün ha yarın yakalar…”
“Aman anneee!” diye sitem etti karım. “Uğur Dündar senden daha genç değil ki…”
“Olsa olsa senden birkaç yaş küçüktür” dedim bu kez ben…
“Tabii ya” dedi karım… “Sen 76 yaşındasın o da en az 73 vardır…”
Annem hayretle ağzını kapadı bir eliyle…
Sevgili okur…
“Ömür, temmuz güneşi karşısında, kardır” der Şeyh Sadi
Enis Behiç Koryürek de “Zaman sanki bir rüzgâr ve bir su gibi aksın” diyordu Erol Sayan tarafından Rast makamında bestelenen bir şiirinde…
Evet…
Yıllar bir su gibi akıp geçiyor işte…
Annemin söylediklerinden sonra ekrana baktım…
40 yıl öncesi canlandı gözlerimin önünde…
Uğur Baba’nın gençliğini hatırladım…
TV izleyicilerinin mavi gözlü devi idi Uğur Baba o zamanlar…
Bir “Efsaneydi!”…
Hakan Peker’in sevgilisi için söylediği şarkı gibi:
 
Bir efsaneydi efsaneydi senle beraber olmak…
Gözlerinde buluşup ellerine dokunmak...
Saatlerce uzanıp hep yanında kalmak...
Bir efsane senle beraber olmak…
 
Genç adamın sevdiği için söylediği bu şarkı, Uğur Dündar için genç kızlar tarafından söyleniyor gibiydi
O ise kendisi için çıldıran, deliren genç kızların hiçbirinin yüzüne bile bakmıyor, sadece işini düşünüyordu…
Pastaneleri basıyor…
Fırıncıların çanına ot tıkıyor…
At- eşek etinden sucuk üretenleri rezil ediyordu…
Aynı zamanda da Çınar Oteli’nin pastanesinin ve diskoteğinin müsteciriydi (Çalıştıran)…
Henüz şimdiki kadar zengin değildi…
Pantolonunun paçaları o kadar kısa kalırdı ki uzun boyu yüzünden; ayak bilekleri görünürdü…
İşçileri greve gitmeye kalkışmışlardı da başaramamışlardı…
Oysa aynı günlerde televizyonda “sol” kokan söylemleriyle fukara halkın da sevgilisiydi…
O dönemlerde büyük hırsız yakaladığı görülmüş bir şey değildi ama olsun…
Hırsızın büyüğü küçüğü olur muydu?..
Pastaneciler madem ortalığı kara Fatmalardan temizleyemiyorlardı, o halde Uğur Baba’nın hışmına uğrayacaklardı…
O, küçük hırsızların korkulu rüyası Uğur Baba idi…
Gerçi yalancı bir pastaneci bir gün yemin billah pastanesinde kara Fatma olmadığını söylemiş ve hatta o sevimsiz hayvancıkları pastanesine Uğur Baba’nın adamlarının koyduklarını bile iddia etmişti ama tabii bizler o yalancıya değil, gönüllerimizde taht kurmuş, kısa pantolon paçalı Uğur Baba’ya inanmıştık…
Yaşı altmış ve üstünde olanlar o gün bu gündür O’nun büyük bir hırsız yakalayacağı hayaliyle yanıp tutuşuyoruz…
Ve biliyoruz ki Uğur Baba doksan yaşına gelse de önünde sonunda mutlaka bir büyük hırsız yakalayacaktır…
Aksi halde o ekrandan asla inmeyecektir…
İnmemelidir de…
Kim bilir?..
Belki küçük hırsızlar aptal oldukları için Uğur Baba’nın tuzağına çabuk düşüyorlar…
Büyük hırsızları ise hepiniz biliyorsunuz…
Küçük hırsız düz ovada yolunu şaşırırken, büyükleri deveyi dağdan aşırıyorlar…
Uğur Baba her ne kadar genç görünse de (Ben annemin “yaşlandı” deyişine de inanmıyorum aslında) dağları aşıp da “Büyük Hırsız” kovalayacak kadar da genç değildir…
Genç değildir ama 70 yaşına rağmen delikanlı gibidir…
Gençler!..
Allah aşkına hanginiz Uğur Babanın 70 yaşında (belki birkaç yaş fazlası bile vardır) olduğunu tahmin edersiniz?..
Peki, neden göstermez yaşını?..
Kendisine iyi bakar da ondan…
Ekrana çıkmadan önce mükemmel bir makyaj yaptırır yüzüne, gözlerine…
Canım siz O’nun makyajsız çıktığı “Pazar Yeri” baskınlarındaki haline bakmayın…
Siz O’nu, ekrandaki haliyle hatırlayın…
Bestesi ve güftesi Selâhattin İnal’a ait Hicaz şarkıdaki gibi…
“Sen beni mazideki halimle tanırsın…
Hâlâ bilirim aşk ile bekler inanırsın…
Hep öyle siyah saçlı ve hülyalı sanırsın…
Hâlâ bilirim aşk ile bekler inanırsın…”
Biz de O’nu mazideki haliyle tanımak istiyoruz…
Sarı saçlı, hülyalı bakışlı…
 
Not: Uğur Baba ilgili makalelerimize yorum yapmanızı ne yazık ki sizleri korumak adına yasaklıyoruz…
Çünkü Uğur Baba eleştiri sevmediği için hemen mahkemeye koşup siz kıymetli okurlarımızdan “Para” (maddi tazminat) istiyor…
Ve ne ilginçtir, küçük kızların ırzına geçenleri mahkûm etmeyen mahkemeler, Uğur Baba’nın tazminat taleplerini genellikle kabul ediyorlar…
O nedenle hoşgörünüze sığınarak “Yorum” bölümünü kilitliyoruz…
 
Adnan Berk Okan
30.06.2009