TVNet bir avuç trole nasıl pabuç bıraktı?

Önce Yusuf Kaplan, ardından Cihan Aktaş... Sosyal medyada trollerin linç kampanyasına maruz kaldılar ve birkaç kişi dışında kimse de "N'oluyor?" demedi! Peki ama neden?

HATİCE KÜBRA / GAZETECİLER.COM

Kabul edelim ki artık Türkiye'de trollük diye bir müessese var, trolllük diye bir meslek var ve bir de trol kafası var.

Hani "ne içiyor bunlar?" diyorlar ya; bunlar ekseriyetle nargile içer.

Kimileri mesleklerinin yanında bunu ek iş olarak yaparken, kimileri de trollük sayesinde iş kapar.

Aslında üzerine kafa yormaya, yazı yazmaya değmeyecek kadar gereksiz ve fakat verdikleri zarar ve elde ettikleri sonuçlar düşünülünce bir o kadar gerekli bir konudan bahsediyorum.

Meselenin tarihçesine girmeyeceğim, sosyal medya kullanan herkes az çok bu konuya vakıf zaten.

Geçen hafta yaşanan iki olay, durumun vehametini bir kez daha gözler önüne serdi.

Yusuf Kaplan'ın TRT Diyanet'te hükümetin Suriye politikasını eleştirmesi ve "Jölelilerle, şunlarla, bunlarla gaz veriyorlar; memleketi batırdılar" sözleri büyük tepkilere neden oldu.

Tepki verilebilir, doğaldır.

Ne Yusuf Kaplan, ne Cihan Aktaş (ona birazdan geleceğiz) eleştirilemez değiller.

Fakat birkaç saat geçmeden Twitter'dan başlatılan linç kampanyasıyla Yusuf Kaplan'ın ne hainliği kaldı, ne de İngiliz ajanlığı.

Bu hain ilan etme furyası gerçekten çok can sıkıcı bir hal aldı artık.

Yusuf Kaplan'la ilgili sosyal medyada yazılanlara bakarken, TVNet'ten Turgay Bakırtaş'ın Cihan Aktaş'ı programına neden konuk etmediğini açıklayan bir yazısıyla karşılaştım.

Cihan Aktaş'la ilgili mevzudan bu şekilde haberim oldu. Yazıyı hayretler içinde okudum.

Bu nasıl bir akıl tutulmasıdır!

Turgay Bakırtaş olayı şöyle özetlemiş:

"Dün başıma tatsız bir iş geldi. TVNET'te Ali Ayçil'le birlikte hazırladığımız programa yazar Cihan Aktaş'ı davet ettik. Cihan Hanım da sağ olsun bizi kırmadı, icabet edeceğini söyledi. Ancak programın duyurusunu yaptığım andan itibaren kızılca kıyamet koptu. Birazcık edep bilen insanın değil karşısındakine, kendisine yakıştırmayacağı derecede ağır küfürler, hakaretler, hatta tehditler havada uçuşmaya başladı. Neyse, baktık saldırıların dozu giderek artıyor ve buna bizim programımız sebep oluyor, Cihan Hanım'ın programa çıkmamasının daha iyi olacağını düşündük."

Saldırıların dozunu artırmasını ise "İfşa adı altında bazı arkadaşlarımın özel fotoğraflarını dahi yayınlayanlar oldu. Kelle isteyen bir yeniçeri ayaklanmasının sahnelenişine şahit olduk" diyerek anlatmış.

Bakırtaş yazısını "İmzaladığı malum bildiriden dolayı yaşadıklarını ve üstüne yapışan (ayrıca bu son olaya da sebep olan) etiketleri de biliyorum ve bunlarla ilgilenmiyorum. Çünkü ilgilenmek zorunda değilim. Ben öyle bir bildiriyi imzalamam; Cihan Aktaş imzalamış. Bu hoşuma gitmiyor diye kendisini tükürükle boğacak değilim. Kimse de bana bunu dayatamaz" diye de bitirmiş.

Cihan Aktaş 2013 yılında "Suriye için üçüncü yol mümkün" başlıklı bir bildiriye imza atmış ve muhtemeldir ki bildirideki "Suriye'deki ateşi daha büyük ateşler söndüremez; Esad rejiminin belini bükecek sınırlı bir müdahale de, Esad'ı devirecek bir işgal de çözüm değildir. İhtiyaç duyulan, derhal ateşkes ve barış görüşmelerinin başlamasıdır." ifadeleri yüzünden Esadcı ilan edilmişti.

Tabi sadece Esadcı değil aynı zamanda İrancı olmak gibi çeşitli yaftalamalara da maruz kaldı. Bu bugünün hikayesi değil. Yıllardır Cihan Aktaş için bu tarz ifadelerin sarf edildiğini biliyoruz. Ama galiba ilk kez şahsına dönük, bu denli bir linç kampanyası yürütüldü. Üstelik çok çirkin capsler ve hakaretler eşliğinde.

Turgay Bakırtaş, yazısının sonunda "Ben öyle bir bildiriyi imzalamam; Cihan Aktaş imzalamış. Bu hoşuma gitmiyor diye kendisini tükürükle boğacak değilim. Kimse de bana bunu dayatamaz" demiş ama Cihan Aktaş'ı programa çıkartmayarak bariz bir dayatmanın kurbanı olmuş.

Kendisinin deyimiyle kelle isteyen bu yeniçerilere istedikleri kelleyi vermiş.

Şimdi, tekrar başa dönecek olursak;

Bir avuç trolün linç kampanyasının nerelere gelebileceğine canlı canlı şahit olduk.

Hadi onlar trol, işleri bu.

Peki ya bunlara prim veren mahallenin abilerine, ablalarına ne demeli?

Neden birkaç kişi dışında kimse gıkını çıkarmıyor?

Fikir ayrılıklarına, farklı seslere kendi mahallesinde bile tahammülü olmayanların ülkeye nasıl bir demokrasi vaadi olabilir?

Yoksa yaftalanma korkusu, sizi doğru bildiğinizi söylemekten, ahlaklı olanı tavsiye etmekten geri mi bırakıyor?

TVNet bu troll tayfasına nasıl pabuç bıraktı, buna nasıl müsade etti?

Bir fikri altyapısı olmayan, goygoydan başka bir şey üretmeyen, tweetten başka bir şey okumayan bu güruh için camianın okuyan, okunan, düşünen, belli bir çizgiyi ve birikimi kitlelere taşıyan isimlerini yere çalmak ne demek? ("Sen de trolleri amma ezdin, o kadar da değil, içinde okumuş, birikimli çocuklar da var" falan diyebilirsiniz. Eğer öyleyse durum daha da felaket!)

Gerçekten akıl alır gibi değil.

Suriye konusunda daha hükümet açıklama yapmadan "girelim, vuralım, savaşalım" manşetleri atan medya sakinlerine de bir çift lafım var.

Sakın ola bu manşetleri atarken, yazıları yazarken; savaş naraları atan, Twitter'da mehter marşları çalan bu troll tayfasına güvenmeyin.

Zira biz onların Twitter'da cihatçılık oynarken bir yandan da oturdukları mekanlarda nasıl bedelli askerlik hesapları yaptığını, askerlikten kaçmanın yollarını aradığını çok iyi biliyoruz.

Bugün "savaş var" deseniz ilk topuklayacaklar listesinde başı çekerler.

Bu da dostane bir hatırlatma olsun benden size.