'Türkiye'den Zizek çıkar mı' diye sordu faturayı Gezicilere kesti
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk, "Türkiye'den Zizek çıkar mı" diye sorguladığı yazıda, hem AKP hem de sol cenahı eleştirdi sonunda ise faturayı Gezi'cilere kesti.
Kartal Belediyesi'nin hafta sonu düzenlediği etkinlikte
konuşan Slovak düşünür Slavoj Zizek'i dinlemeye giden Öztürk, ancak
sonuna yetişebilse de konuşmanın ardından bakın hangi sonuçlara
vardı.
İşte Öztürk'ün o yazısından dikkat çeken
bölümler:
Hafta sonu Kartal Belediyesi, Slovak filozof Slavoj Zizek'i
konferans için davet etti. Bir, iki arkadaşla dinlemeye gidelim
dedik. Verilen adresi Kartal'da bilen yok, neredeyse iki saat
adresi aramakla geçti. Sonra arkeolojik kazı merkezinde, iptidai
sayılabilecek bir çadır gördük. Arkadaşım, 'Çadırdan Zizek çıkar
mı' diye sordu gülerek. Çıktı, konferansı kazı alanına kurulmuş bir
sahra çadırında veriyordu Zizek.
Biz, adres aramaktan “aşkın metafiziği” başlıklı konferans bölümünü
kaçırdık. Soru cevap da pek ciddi bir şey yoktu. Plastik
bardaklarda, demlenmemiş çayları içip, ayrıldık. Kazı alanında
çadır ilginç bir konsept ama keşke daha iyi organize edilseydi.
Yine de ilgi çoktu, Zizek'i getirmek güzel bir faaliyet.
Türkiye'nin Zizek'leri kimlerdir?
Yolda tartıştığımız konu, 'Türkiye'nin Zizek'leri kimlerdir? Bizde
Zizek yok mu?' üzerine yoğunlaştı aramızda. Uzun zamandır bu
meseleyi tartışıyoruz aslında. Çünkü aydın, filozof, entelektüel
kısırlığı çekiyor Türkiye son zamanlarda. Bize yeni ufuklar
verecek, tıkanmış zihinlerimizi açacak, bizi şaşırtacak aydınlara o
kadar ihtiyacımız var ki.
Zizek'ten o kadar etkilendiğimi düşünmeyin. Öyle güçlü bir filozof
olarak görmüyorum kendilerini. Ancak felsefeyi, düşünceyi popüler
bir dille ve gençleri cezbeden tarzıyla tartışması, sempatik deli
tavırları hoşuma gidiyor.
Yazının ana konusuna giremedim hala, ne Zizek'miş.
Aydın çıkmamasının üç nedeni
Türkiye'de üç ana damar aydın yetiştirirdi. İslamcılar,
Solcular ve Sağ liberaller. Üç akımın da tıkanmış, politize olmuş,
kısırlaşmış olduğu iddiaları tartışmaya değer bence. Ülkeleri güçlü
kılan şey fikir üretimidir, araba üretimi değil. Hangi
akımdan, hangi cenahtan olursa olsun, bir filozofa, bir düşünüre
sahip olmak ayrıcalıktır. Bu nedenle önemli bir tartışma konusu
olarak görüyorum.
Sanırım, Türkiye'nin düşünce tarlasının son dönemde çoraklaştığı
konusunda hepimiz hemfikiriz. Çoraklaşmış bir tarladan da iyi ürün
alamazsınız doğal olarak. Türkiye'de son dönemlerde fikir adamı,
aydın ve filozof yetişmemesinin üç sebebi olduğunu düşünüyorum.
1. İktidar, siyaset ilişkileri
2. Aşılamayan dogmalar ve fikri prangalar
3. Sosyal ve çevre koşulları
İktidar, bürokrasi, siyaset ve ticaretle ilişkiler, bağımsız
aydınların en büyük imtihanıdır. İslamcı, sol ve sağ
entelektüellerin geçirdiği imtihanların hepsini kazandığını
söylemek zor olur. Ya iktidara tartışmasız destek veren ya da
iktidara zinhar muhalif olan zihinlerin, özgürce fikir üretmesini
kimse beklemesin. Sanatçının, şairin, köşe yazarının da durumu
aynıdır.
Oysaki siyaset, aydınların fikirlerden etkilenmeli,
faydalanmalı, oradan kendine bir yol bulmalı. Bizde ise aydınlar
politize olmuş (hatta politik zehirlenmiş), siyasetin söylemine
göre hiza alıyor. Ya düşman oluyorlar ya da
dost. Bu köşeli taraf tutma özgür zihinli, yeri geldiğinde
siyasete destek veren, yeri geldiğinde eleştiren, aydınların
yetişmesine engel bir durum.
Dogmalar ve fikri prangaların esiri olanlar
Aşılamayan dogmalar ve fikri prangalar, düşünce adamlarını
sığlaştırır. Örneğin İslamcı kesimin, geleneksel fıkıh
külliyatı, harama dönüştürülmüş kültürler, yapılamayan içtihat,
iktidarla ilişkiler, genelleştirilmiş Batı düşmanlığı gibi
dogmaları ve fikri prangaları vardır.
Sol entelektüeller ise dindarlık, millilik, gelenek, Osmanlıcılık,
iktidar ve din karşıtlığı gibi prangalardan kurtulamadılar. Bazılar
bırakın Lenin'i, Stalin'i bile aşamadılar. Aslında sol liberaller,
AK Parti ile ilişkilerinin balayı döneminde, bu alanda çok yol kat
etti. Ancak Gezi kriziyle birlikte hepsi tekrar fabrika ayarlarına
döndü, Stalin'i arattılar bize.
Son olarak çevre ve sosyal şartların da bir Zizek çıkmasına engel
olduğunu konuşalım, yazıyı bitirelim (kısa yazma kursuna
gitmeliyim). Korkarım aydın yetiştirilememesi konusunda en
büyük günah, üniversitelerimizin hanesine yazılacak. Orada aydın ve
entelektüel yetiştirmek yerine, hayattan kopuk, memur
akademisyenler yetişiyor. YÖK için devrim gibi bir değişim
beklerken, hayal kırıklığı yaşatan bir durağanlıkla karşılaştık
açıkçası.
Mahalle baskısı toprağı çoraklaştırır
Çevre baskısı (mahalle baskısı diyelim hadi), yabana atılacak bir
şey değil. Nedense insanlar kendileri gibi düşünmeyen, konuşmayan,
farklı olan herkese baskı yapma hakkını buluyor kendilerinde.
Herkes “AK troller” denen kesime yükleniyor (ben de onların hışmına
uğradım), ancak Gezi, HDP/PKK tartışmalarında, kendi mahallesi
tarafından linç edilen sanatçıları, aydınları, yazarları kimse
konuşmak istemiyor. Böyle bir ortamda hangi özgür fikirli aydın
yetişmesinden bahsedeceğiz?
Çadır ortamında Zizek pek yetişmez, doğrudur. Ancak
yetiştirmek zorundayız. Fikirlerin, düşüncelerin, tezlerin
tartışıldığı, Zizek'den daha güçlü aydınların çıktığı topraklara
yeniden ihtiyacımız var. Bu çoraklık, bu fikir yağmurundan yoksun
iklim, bu sığlaşmış denizler bizim değil.
Biliyorum adam gibi aydınlar var hala ülkemizde. Özgür, adil,
omurgalı aydınlar sahaya inmeli artık. Bize yeni ufuklar açmalılar.
Yoksa meydan çapulcuya, trole, tetikçiye kalıyor.