'Türkiye'de sinema artık AVM'ler ile özdeşleşti'

34. İstanbul Film Festivali'ne sayılı günler kaldı. Sayım Çınar Azize Tan ile IKSV'yi, festivali konuştu, ortaya kültür ve sanat dolu bir söyleşi çıktı.

GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK
SAYIM ÇINAR

34. İstanbul Film Festivali'ne sayılı günler kaldı. Sayım Çınar Azize Tan ile IKSV'yi, festivali konuştu, ortaya kültür ve sanat dolu bir söyleşi çıktı.

NİSAN AYINDA İZLEYİCİLERİ MÜTHİŞ FİLMLER BEKLİYOR

Nisan ayı İstanbul için özel bir ay. İKSV de hazırlıklarını tamamlamış durumda. Neler olacak?

Geçen bir yıl boyunca festivale hazırlandık. Aslında sürekli bir hazırlık içerisindeyiz. Hazırlık sürecimiz bitmiyor. Son birkaç yıldır festival programında Türkiye sinemasına daha çok yer vermeye başladık. Festival, bir kuşak tarafından bir okul olarak addedilir. Bir kuşak böyle büyüdü. Şimdi festivalle büyüyen o isimler festivalde filmleriyle yer alıyor ve festivali büyütüyor. Bu yıl bir yenilik olarak Ulusal Belgesel Film Yarışması var; destekleyicisi Anadolu Efes. 13 belgesel gösteriyoruz. Nadide bir seçki. Filmlerin biri hariç hepsi dünya prömiyerini festivalde yapacak, bir film de Türkiye prömiyerini yapıyor. Her konu üzerine neredeyse bir belgesel var. Pelin Esmer, Emel Çelebi, Paul Poet jürimiz.

Fransız Kültür Merkezi'nde filmler gösteriliyor. Nasıl dahil oldu festivale Fransız Kültür Merkezi?

Mekân sıkıntımız var. İstiyoruz ki çapı kaldırabilecek salonlar olsun ama salonlar kapanıyor, küçülüyor. 500 - 600 kişilik bir salonumuz olsa filmleri daha çok insana izletebileceğiz. Önceki yıllarda kullandığımız bir salondu Fransız Kültür Merkezi'nin salonu. Bu yıl yenilendi, perdesiyle, koltuklarıyla, teknik aksamıyla ve ikinci hafta festival salonu olarak hizmet verecek.

SİNEMALAR KENDİNE YATIRIM YAPMALI

Atlas sinemasının teknik sorunları oluyor. Çok güzel bir salon ama bu teknik sorunlar sıkıntı yaratıyor.

Tüm sinemalar dijitale geçmiş durumda bizim çalıştığımız mekânlarda. Atlas da birçok yenilik yaptı. Sonuçta sinemaların kendilerine yatırım yapmaları gerekiyor.

Ben Hopkins'in filmi ulusalda yarışacaktı. Devamında tartışmalar oldu.

"Hasret"i seyrettik ve ulusal yarışmaya uygun gördük. Bunun için yapımcılar birliğinin üyelerinden de görüş aldık. Ancak filmin hangi ülkeye ait olduğuyla ilgili farklı görüşler ortaya çıktı. Ortak yapımlar konusunda Türkiye'de durum hala net değil. Pekçok ülke küçük ortak olmasına rağmen bir filmi sahiplenmeyi tercih ederken Türkiye'de durum daha farklı işliyor. Ben Hopkins Türk vatandaşı değil ama filmlerinin çoğunu Türkiye'de çekmiş. Önceki filmiyle Antalya'da ödül kazanmış. "Hasret" aslında tam anlamıyla bir İstanbul filmi. Pasaportunun ötesinde bir durum var. İstanbul'a bir güzelleme niteliğinde. Filmin tartışmalarla anılmasını istemedik. Biz de uluslararası yarışmaya almaya karar verdik, tema itibarıyla da uygun olduğu için.

"TÜRKYİE'DE SİNEMA AVM İLE ÖZDEŞLEŞTİ"

Lale kart da yine çok konuşuluyor.

Lale Kart'la ilgili şu algı yanlış: ayrıcalıklı insanlar değil bunlar. Her bütçeye uygun bir Lale Kart var ve çok filme gidiyorsanız zaten kart parasını amorti ediyorsunuz. Ayrıca Lale Kartlılar vakıf bütçesinin yüzde 6'sı kadar bir destek sağlıyorlar. Yani festivallerin yapılabilmesi için büyük katkı sağlıyor bu kart sahipleri. Burada ana problem salon sıkıntısı. Daha büyük kapasiteli salonlarımız olsa daha fazla izleyiciye ulaşma şansımız olacak. O zaman bazı filmlere bilet bitti sıkıntısı da bu kadar fazla hissedilmeyecek. Bir Festival merkezine ihtiyacımız var. Türkiye'de sinema artık AVM'ler ile özdeşleşti.

Sizi heyecanlandıran bölümler hangileri festivalde, ipuçları verir misiniz?

Lisandro Alonso toplu gösterimi beni çok heyecanlandırıyor. Fazla konuşmadan derdini anlatan filmler yapıyor Alonso. Arjantin sinemasının son dönem yetiştirdiği belki de en önemli isim. Genç bir yönetmen. Lisandro'yu getirmek istiyoruz ama yeni bebeği oldu. İyi bir keşif şansı izleyiciler için, hararetle tavsiye ediyorum. En son filmi "Jauja / Hayaller Ülkesi" Cannes Film Festivali'nde gösterildi. İlk filmi "Özgürlük"ü de çok severim ki o da programda yer alıyor.

SEYİRCİ ODAKLIYIZ, ENDÜSTRİ FESTİVALİ DEĞİLİZ

Festivalle ilgili anlaşmalar yapılmış durumda. Biletlerini gösterenler bazı yerlerde indirim alabilecek. Festival izleyicileri vefalı diyebilir miyiz?

Yıllık izinlerini alanlar, başka şehirlerden gelenler var. Festivali çok sahipleniyorlar. Kılı kırk yarıyoruz bunun için. Eksen olarak benzediğimiz, Londra ve Toronto film festivalleri aslında. Seyirci odaklıyız, sadece endüstri festivali değiliz. Seyirciyi işin içine dahil etmek bizim için çok önemli. En önemli konuğumuz bile gelse seyirciyle birebir iletişim, etkileşim kurmasını sağlıyoruz. Bir örnek vereyim, Koreli yönetmen Park Chan-wook gelmişti, İstiklal'de peşinden koşan sinemaseverler vardı. Kore'den gelmişti ve geniş bir hayran kitlesi vardı. Malkovich'le de yürüdük sokaklarda, insanlarla fotoğraflar çektirdi. Gelen konukların izleyiciyle buluşması önemli bizim için, sadece kırmızı halıda yürürken görsün izleyicimiz istemiyoruz. Neil Jordan ile bir sinema söyleşisi yapmıştık, çok güzel sorular sorulmuştu. Son derece sinefil bir izleyici kitlemiz var. Süreklilik de çok önemli. Kişiler üzerinden yürümüyor iş. Festivalin çıtası yüksek, uluslararası alanda da bir saygınlığı var.

Bir vakıftan gücünüzü aldığınız için daha özgürsünüz.

Evet. Biz de belediyelerle işbirliği yapıyoruz zaman zaman, ancak belediye tarafından düzenlenmiyoruz. Tabii ki çok değerli katkıları oluyor kurumların, ama ismimizin başına bir sponsor ismi almıyoruz. İstanbul'un festivali bu. Büyükşehir biraz daha sahiplensin isteriz tabii. Sektöre de önemli katkıda bulunuyoruz; festivaldeki ilk gösterimler sayesinde filmler dağıtımcı buluyor, medyada ilgili haberler çıkıyor. Köprüde Buluşmalar sayesinde artık film üretimine de ciddi katkıda bulunmaya başladık. Buradan çıkan filmler festivallerde gösterilip ödüller almaya başladı.

Geceyarısı Çılgınlığı adında bir bölüm var. İyi korku filmleri bekliyor bizi.

Bu sene 5 seansta iki filmimiz var, korku meraklılarını tatmin edecek. "Peşimdeki Şeytan" kült statüsünde şimdiden.

Mutlaka görün dediğiniz filmler var mı?

Meraka göre değişiyor tabii. Mayınlı bölgedeki filmleri çok seviyorum. Antidepresan bölümü, Yeni Bir Bakış bölümü ilginç deneyimler sunuyor izleyiciye. "Kuş İnsanları", "Onur", "Doğada Tek Başına", "Motivasyon Sıfır", "Citizenfour" şiddetle tavsiye edilir. Bir de sadece festivalde sinema perdesinde izleyebileceğiniz filmler var. Örneğin Lav Diaz'ın Locarno Film Festivali'nde En İyi Film ödülünü alan filmi "Evvelden" süresiyle biraz korkutabilir, beş buçuk saat sürüyor ama benzersiz bir deneyim yaşamanız garanti. Ya da Cahier du Cinema tarafından yılı en iyi filmi seçilen "Küçük Serseri" aslında televizyon dizisi olarak çekilmiş ama festivallerdeki gösterimlerinde de büyük ilgi görmüş bir yapım.

BİRBİRİNİ TEKRAR EDEN FESTİVALLER YERİNE TEMATİK FESTİVALLER OLSUN

İstanbul Film Festivali uluslararası olmayı önemsiyor. Malatya, Adana da uluslararası. Türkiye'de festivaller çoğalıyor. Siz de gidiyor musunuz bu festivallere, nedir gözlemleriniz?

Bir taraftan festival sayısının çoğalması iyi ama hepsinin hedefinin aynı olması sorunlu. Birbirini tekrar eden festivaller yerine tematik festivaller olabilir. Ekipler değişmemeli, devamlılık olmalı, özellikle sanatsal anlamda bağımsızlık öne çıkıyor. Aynı insanlarla yıllardır tanışıyoruz, yıl boyunca çalışıyoruz, bunlar çok önemli.

Film sayısı da çok fazla. Bu biraz kafa karıştırıcı olmuyor mu? 204 film var.

Film sayısı fazla olabilir, tekrar gözden geçirebiliriz ama bir yandan da çok iyi organize olmuş durumdayız. Bölümlendirmeyi iyi yapıyoruz. Belgeseller, çocuk filmleri, dünya festivallerinden, ilgi alanlarına göre farklı temalar programda belirgin bir şekilde ayrılmış durumda. Böylece sinefillerin işini kolaylaştırıyoruz. Bölümlere göre seçim yapma şansınız olduğu gibi sosyal medya üzerinden de filmlerle ilgili sürekli haber yapıyoruz böylece izleyiciler zevklerine ve ilgi alanlarına göre bu filmleri seçebilsinler. Mekân sıkıntısı böyle devam ederse film sayısını biraz azaltmak zorunda kalabiliriz. Beri yanda, alternatif sunmak gibi bir misyonumuz da var. Başka hiçbir yerde izleyemeyeceğiniz filmleri gösteriyoruz, farklı ülke sinemalarını ve yeni yönetmenleri keşfediyoruz, klasiklere programımızda yer veriyoruz.

"FESTİVAL PANAYIR GİBİDİR SORUN ÇIKMA OLASILIĞI YÜKSEKTİR"

Nasıl bir heyecan yaşıyorsunuz, zor bir iş sonuçta bir festivali sorunsuz yürütmek.

Çekirdek bir kadro var. Yıllardır birlikte çalışıyoruz. Direktör Yardımcısı Kerem Ayan, koordinatörler Nuray Muştu, Bulgu Öztürk, Yusuf Pinhas, Gülin Üstün... Gülin görece daha yeni dahil oldu ekibe onun dışında 10 yılın altında çalışan yok. 5-6 kişilik bir ekibiz. Arkamızda İstanbul Kültür Sanat Vakfı var, bu çok önemli bizler için. Medya departmanımız çok iyi çalışıyor, finans, sponsorluk departmanlarımız da öyle. Geçici arkadaşlar da bize katılıyor festival yaklaştıkça, çeviri, konaklama ve benzeri konularda. Bu geniş kadrolar olmasa böylesi bir başarı da sağlanamaz. Kurumun yapısı profesyonel olarak oturmuş durumda. Çözüm üretmeyi biliyoruz: Festival dediğiniz panayır gibidir sonuçta, sorun çıkma olasılığı da çok yüksek tabii.

Medyaya, eleştirmenlere bir notunuz var mı son olarak?

Teşekkür etmek isterim. Kültür sanat basını zor bir dönemden geçiyor. Sayfa yok gazetelerde. Beri yanda bloglar ve sosyal medya çok güçlendi. Yeni bir basın, kültür sanat anlayışı var. Keza dijital bir sosyal medya ajansıyla çalışmaya başladık. Biz de kendimizi geliştiriyoruz bu bakımdan. Özel basın gösterimleri yapıyoruz. Karşılıklı birbirimizi geliştiriyoruz. Medya mensupları başından beri bizi destekliyorlar. Ben de onlara teşekkürlerimizi sunuyorum.