Türkiye'de neden sağlam bir dini film yapılmıyor?
Yapımcı ve yönetmen Ömer Faruk Sorak Gazeteciler.com'dan Hatice Kübra'nın sorularını cevapladı. Ömer Faruk Sorak Türkiye'de sinemanın hala hakettiği önemi göremediğini söyledi.
HATİCE
KÜBRA
GAZETECİLER.COM
Vizontele, G.O.R.A, Yahşi Batı, Aşk Tesadüfleri
Sever gibi önemli filmlerin yapımcısı ve yönetmeni o... Ömer Faruk
Sorak'ı 4. Boğaziçi Film Festivali kapsamında katıldığı atölye
çalışmasında yakaladık ve biraz festivalleri biraz da sinema
gündemindeki tartışmaları sorduk kendisine.
Mecid Mecidi'nin Hazreti Muhammed filmi
üzerinden yürüyen tartışmaları farklı bir bakış açısıyla ele alan
Ömer Faruk Sorak, son dönemde izlediği en iyi filmlerden birinin
Çağan Irmak'ın Benim Adım Feridun olduğunu
söyledi.
"Bence İslam'ın dış dünyaya doğru anlatılması ve
İslamafobinin ortadan kalkmasını sağlayacak coğrafya Ortadoğu
değil, Anadolu" diyen Sorak, Türkiye'de hala bir
Mevlana filmi yapılamamış olmasından da oldukça
dertli.
SİNEMA DIŞ POLİTİKADAN DAHA ETKİLİ
- Türkiye'de sizce film festivallerine yeterince önem veriliyor mu?
Aslına bakarsanız henüz Türkiye'de sinemaya yeterince önem
verildiği kanısında değilim. Bizim yıllarca en yakınımızda İran
olmak üzere birçok ülkenin sinemasının kendi kültürünün ve dış
dünyaya anlatmak istediği ne varsa bütün değerlerini, bir dış
politikadan ya da politikacıdan çok daha iyi anlatabilecek bir
malzeme olduğunu görüyoruz. Bizde bunun değerinin ve kıymetinin en
önemlisi de gücünün çok farkında olunduğunun kanısında değilim.
İYİ FİLM SAYISINDA ARTIŞ
OLMADI
-Türkiye'de son dönemde çok büyük bütçeli işler de yapılıyor. Vizyona giren Türk filmlerinin sayısında da büyük artış var. Buna rağmen sinemamız neden hakettiği yere gelemedi?
Bunu bir piramit gibi düşünürseniz; piramitin altı ne kadar geniş olursa üstünde, sivrilip kendini dış dünyada gösterecek iş adedi de o kadar çok olur diye bakarsanız tabi ki öyle. Ancak teknolojik olarak bir sinema filmini yapmak eskisi kadar pahalı bir şey olmadığı için herkes, her aklına gelen hikayeyi, ilk bulduğu destekle yapabilir hale gelince çöplüğe dönüştü. Dolayısıyla birbirini tekrar eden, bir iş tutunca aynısından yapmaya çalışılan, hem televizyonda hem sinemada çok fazla iş var. Biraz riske girmekten korkan, tırnak içinde "daha önce şu şu özellikleriyle başardı, bizde aynı özellikleri içeren işler yaparsak biz de başarırız" diye düşünülen işlerin ne kadar çuvalladığının ve seyirciyi küstürdüğünün de kanıtı olan bir dönem yaşadık.
Türk seyircisi kendi filmlerine bu kadar ilgi gösteriyor
özgüveni, sanki her yapılan işe de aynı ilgi gösterilecekmiş
yanılsamasını beraberinde getirdi. Dolayısyla şimdi bizi hem yurt
dışında, hem yurt içinde festivallerde temsil edecek daha nitelikli
işlerin, Türkiye'yi dünyaya tanıtma açısından iyi materyal
olabilecek filmlerin sayısında bir artış olmadı.
DUYGUSAL ZEKASI ÇOK YÜKSEK
BİR MİLLETİZ
-Bu noktada izleyeci de artık daha seçici diyebilir miyiz?
Seyirciyle karşılıklı bir etkileşim içindeyiz. Sinema izleme kültürü bizde eskiden yazlık sinemalarda en ucuz eğlence yöntemi olarak hayatımızda hep vardı ama televizyon kültürü onun yerini aldığından itibaren, evinde, bizim "televizyon-terlik-pijama" dediğimiz, yerinden kımıldamadan istediği her şeye ulaşabilme imkanı insanlarda bir tembellik yarattı. Fakat izleyici sinemayı bir lüks olmaktan çıkarmış, sosyal olmanın bir aracı olduğunun farkındaki sinemayı bir ihtiyaç haline getirmiş. En azından türler içinde bir taneyi sevdiğinde, onun gibi yapılan işleri onun kadar sevmediğini tepkileriyle veren bir seyirci profilimiz var.
Bizim seyircimiz için söylendiğinde beni en çok üzen şey şuydu:
"Bizim halkımız bundan anlamaz". Biz duygusal
zekası çok yüksek bir milletiz. Bu tür önyargılı cümlelerin yerine;
halkımızın iyiyi kötüyü farkeden ve buna tepki veren bir halk
olduğunu görmemiz gerekiyor. Halk bu seçiciliği teknik cümlelerle
ortaya koymasa da tepkileriyle net bir şekilde ortaya koyuyor.
NE ÇOK POPÜLİST NE ÇOK
ENTELEKTÜEL
- Siz iyi gişeler yapan filmlere imza attınız. Bir yapımcı, yönetmen olarak bu gişe kaygısı içeriğe yansıyor mu?
Yansıyor tabi ki. Ben şöyle bakıyorum; ressam değilim içimden
geçen bir duyguyu tuale aktarıp bunun sergisini açıp, bununla
ilgilenen bir kitle kadarını açtığım sergiye davet edip, o sergi
içinde benim yaptığım işleri zaten takip edip, beğenen kişilere
bunları satarak hayatımı devam ettiren bir sanatçı değilim. Ben çok
enstrümanlı bir iş yapıyorum. Bu işte benim önceliğim icra anında
çok kişi tarafından sevilen işler yapmak. Ama nabza göre şerbet
vermek de değil bunun adı. Ben seyirci koltuğuna oturduğumda
"ben bu işi izlerdim" dediğim işlerin heyecanını
duyuyorum.
Hani "Türk halkı ondan anlamaz" diyerek kendime
yakıştıramadığım bir şeyi, Türk halkına layık gördüğüm için
inanmayarak da olsa yaptığım bir işim olmadı şimdiye kadar. Bundan
sonra da olmayacak. Meseleye böyle bakınca çok izlenirlik ve takdir
edilirliğin bir arada olacağı bir bakış açısıyla bu işi yapmaya
çalışıyorum. Bunun için ne çok popülist olmak gibi bir durumum ne
de çok entelektüel olmak gibi bir durumum var. Ben sanata
"sanat için değil, toplum için" diyen tarafı temsil
ediyorum galiba, onun için de önemsiyorum izleyiciyi.
-Yeni projeleriniz var mı?
Üzerinde çalıştığımız üç dört tane proje var. Biri hem sinema filmi, hem televizyon dizisi olabilecek nitelikte. Aşk Tesadüfleri Sever diye bir sinema filmi yapmıştık daha önce, yine tesadüfler üzerinden yeni bir Aşk Tesadüfleri Sever ama başka karakterler üzerinden hikayeler anlattığımız bir işimiz var. Bunların hepsini aynı anda yapmak gibi bir ekonomik gücümüz yok ama birlikte bizimle bu heyecanı paylaşacak ve birlikte bu yolu yürüyeceğimiz yapım ortağı olmaya talip arkadaşlarımızla birlikte bu yolu yürümek istiyoruz.
"ÇAĞAN IRMAK'IN FİLMİ BENİ ÇOK ETKİLEDİ"
-Son dönemde en beğendiğiniz proje nedir?
Mesela yeni seyrettim Çağan Irmak'ın Benim Adım Feridun.
Gerçekten çok beğendim. Ve şu duyguyla çıktım filmden: Bu ülkeyi ve
bu ülke insanını neden sevdiğimi bir kere daha farkederek çıktım.
Uzun süredir böyle çoluk çocuk, hiç gözünü kırpmadan, rahat rahat
izlediğim bir film olmamıştı. Gördüğünü anlama yaşına gelmiş
çocuğuyla herkesin gidip o filmi çok keyifli, çok gülerek, çok da
duygusal anlar yaşayarak izleyeceği bir film. Çok etkilendim
gerçekten.
REDDETİĞİMİZ ŞEYİ ZAMANA
UYDURMAK...
-Mecid Mecidi'nin Hz.Muhammed filmi büyük tartışma yarattı. Siz bir sinemacı olarak bu tartışmalara nasıl bakıyorsunuz?
Tartışılan kısmını anlıyor ve saygı duyuyorum. Ben bu tür hassasiyetlerin çok aykırı bir duruş olduğunu zannetmiyordum ama tepkiler o kadar yoğunlaştı ki gidip görme ihtiyacı hissettim. Bence bizim dinimize mensup insanların kendini de, mensup oldukları dini dış dünyaya bu kadar yanlış tanıtıyor olmalarının da temel sebebi her şeyi zamana uydurmak diye bir şey var ya. Yani reddettiğimiz bir şeyi biraz zamana uydurmak ve bazı şeylerin artık bu devirlerde başka şekillerde anlatılabilir karşılıklarının olduğunu görmek gerekiyor.
-Peki elimizde dış dünyaya karşı bu denli güçlü bir enstrüman var. Bizde neden İslam'ı anlatan filmler çekilmiyor? Siz böyle bir film çekmeyi düşünmez misiniz mesela?
Bunun sebebi bizim dinimizin yanlış yorumlanmasından kaynaklanıyor. Biz yıllarca "resim girenin evine melek girmez" diye büyütülen insanlar olarak, asıl işi resim yapmak olan bir sanata ancak bu kadar sürede hakim olabildik. Bir şeyleri çağa uydurmak ve çağın içinde anlatmak istediklerinizi bu çağın enstrümanlarını kullanarak, o günü körü körüne savunarak değil de; o günü bizim modern çağın bir parçası olduğumuzu inanç sistemimizle anlatabilmek çok önemli. Ve ben bunun her yerinde olmak isterim.
Benim annem tanıdığım bildiğim en iyi müslümanlardan biridir. Ağzından dua düşmeyen bir annenin büyüttüğü bir evlat olarak bunun bizim temel yaramız olduğunu düşünüyorum. Sinema yoluyla bunu doğru düzgün anlatmak, bu işin bir başka yüzünün de olduğunu, İslam'ın aslında gerçek yüzünü anlatan bir filmin altındaki imza olmayı gerçekten çok isterim.
HALA MEVLANA FİLMİ YAPAMADIK
-Sinema sektörümüzün böyle bir derdi mi yok yoksa "toplumun bir kesiminden linç edilirim" gibi bir çekince mi var?
İki kesiminden de... Dinin olumlu propagandasını yapıyor olmak bazen o dinin mensuplarınca daha fazla eleştirilen bir şey. Bu bıçak sırtı yerde yürüyüp de buna benzer riskler almaktansa buna girmemeyi tercih ediyor insanlar. Halbuki öyle bir şey yok. Bizim Anadolu'da yaşanan İslam'ın Ortadoğu'da yaşanandan çok daha değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü hiçkimse Allah'ın adını cinayetinin malzemesi yapamaz. Herkes birbirini Allahu Ekber diyerek öldürüyor. Allahu Ekber cümlesinin anlamını Anadolu insanı Ortadoğu insanından daha iyi bilmiş ve sahiplenmiş. Dolayısıyla bence İslam'ın dış dünyaya doğru anlatılması ve İslamafobinin ortadan kalkmasını sağlayacak coğrafya Ortadoğu değil, Anadolu. Ve biz Anadolu'daki, kendi dinimiz içindeki inanç farklılıklarıyla Alevisi Sünnisi ne olursa olsun bütün bu mozaiğin bir arada İslamı ve İslamın günümüze uyan, insanı seven ve insanı kavrayan, insana güzel şeyler söyleyen yanını, bu coğrafyanın insanları olarak çok daha iyi anlatabiliriz. Bence geç kalmadan bir an önce de anlatmalıyız.
Bunu illa Hazreti Muhammed'in hayatından yola çıkarak anlatmak zorunda da değiliz. Biz de Mevlana diye bir adam var. Biz öyle bir coğrafyanın insanıyız ki ne olursan ol gel demiş. Bütün dünyanın her yerinde Rumi dedin mi akan suların durduğu bir insanımız var bu topraklarda yaşamış. Onun felsefesini bilerek ya da bilmeyerek kendine ilke edinmiş bir sürü dünya insanı var. Ve biz bu topraklarda hala bir Mevlana filmi yapmamış olmanın ayıbını taşımalıyız.
FESTİVALLERİN SİNEMAYA KATKISI
-Peki festivallere dönecek olursak; film festivallerinde atölye çalışmalarının sinemaya meraklı gençler için ne gibi katkıları var?
Aslına bakarsanız teoriyle uygulama çok ayrışıyor. Her şey kitapta da yazdığı gibi olmuyor. Yaptığınız iş, çalıştığınız koşullar sürekli değişiklik arzediyor. Dolayısıyla ben burada genç arkadaşlara daha çok tecrübelerimi anlatıyorum. Ders vermek çok başka bir şey ben ancak tecrübelerimi paylaşabilirim. Onlar da okulu bitirip okuduklarıyla iş hayatındaki gerçekler arasında eğer varsa bir uçurum, benim anlattıklarımla bunu daha kolay aşsınlar. En önemli faydası bu diye düşünüyorum.
-Festivallerde genç yetenekler arasından oyuncu seçtiğiniz oluyor mu?
Çoğunlukla tecrübelerimi paylaşmak için gittiğim üniversitelerde, meslek okullarında benimle iletişime geçmiş ve sonrasında oyunculuğa başlamış çok arkadaşım var. Onun için bu tür buluşmaları önemli buluyorum.
-Oyuncu seçimlerinde neye dikkat ediyorsunuz?
Ben bir filme bir oyuncuyu daha hikayesini yazdığımda dahil etmek istiyorum ki o oyuncu da bizimle birlikte o hikayenin bir kahramanı olarak kendinden birşeyler koysun işin içine. Biz işi diyaloglara dökmeye başladığımızda, o elbiseyi onun üzerine göre dikelim. Oyuncu artık adı Ahmet olabilir ama bizdeki Mehmet karakterini içine sindirerek gelsin sete. Nasıl ki bir insanın yalanını yakalamadığınız sürece ona yalancı diyemezsiniz, bir oyuncunun da oynadığını görmezseniz ona oyuncu diyemezsiniz.