Türkiye medyası özgürlük istiyor

'Gizli kayıtlar' gazetelerde, TV'lerde yayınlanmalı mı? Yoksa yayınlayanlara hapis cezası mı verilmeli? Medya özgürlüklerinin enine boyuna tartışıldığı şu günlerde bu da çok önemli bir konu" diyen Sabah okur temsilcisi bakın neler ön

GAZETECİLER.COM - Sabah gazetesi okur temsilcisi Yavuz Baydar, köşesinde son günlerde medyada çok tartışılan bir konuyu, ikisi de gazetesinden olmayan iki yazarın perspektifinden masaya yatırdı.

"'Gizli kayıtlar' gazetelerde, TV'lerde yayınlanmalı mı? Yoksa yayınlayanlara hapis cezası mı verilmeli? Medya özgürlüklerinin enine boyuna tartışıldığı şu günlerde bu da çok önemli bir konu" diyen Baydar şöyle devam etti:

"Değişiklik önerileri ve tartışmalar esasen yanda Ceza Kanunu'nun (TCK) yanda gördüğünüz 133 ve 134'üncü maddeleriyle ilgili.

Cezanın ağırlaştırılmasına şiddetle karşı çıkanlardan biri, Zaman gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı. Geçen haftaki yazısında şunu yazdı:
"Yeni yargı paketinde gazetecilere verilecek ceza ağırlaştırılıyor. Neden? Aleniyet kazanmış, kamunun bilmesinde fayda olan 'ses kayıtları'nı yayınladılar ve yorumladılar diye. Halbuki bazı ses kayıtları olmasaydı ülke bambaşka bir yere savrulmuştu. Kaydedeni cezalandır. Ama haber yapana ceza vermenin ne mantığı olabilir?.."

Tek tük de olsa, "evet, cezalar artırılsın" diyenler de var. Bunlardan biri de, Vatan gazetesi yazarı Ruşen Çakır. O da geçenlerde şöyle yazdı:
"Yasadışı kayıtlar konusunda tavrım çok açık: Kim, kime karşı ve ne amaçla yapmış olursa olsun, yasadışı kayıtların yayınlanması asla savunulmaz. Bu bağlamda AKP'nin yapmak istediği düzenlemeyi gecikmiş ama doğru buluyorum. Bu düzenlemeye siyasi açıdan karşı çıkanlar olabilir ama itirazlarını 'basın özgürlüğü' üzerinden meşrulaştırmaya çalışmak anlaşılır gibi değil. Hele son dönemde yaşanan onca basın ve ifade özgürlüğü ihlaline ses çıkarmayan, hatta bunların bir kısmını alkışlayanların yasadışı kayıtların yayınlarının sürmesini sağlamak adına basın özgürlüğü kahramanlığına soyunması hiç inandırıcı değil. Peki darbecilerle, çetecilerle nasıl mücadele edeceğiz o zaman diye soranlara verilecek cevap çok basit: Tamamen yasal sınırlar içersinde kalarak. Aksi takdirde sizin de onlardan bir farkınız kalmaz. Suçla, suç işleyerek mücadele edemezsiniz."

Tartışma önemli. Aslında her iki meslektaşımız da mevcut yasa maddelerinde zaten olan cezai kısıtlamalara karşı değiller. Çakır ayrıca gazeteciliğin hukuksal çizgi dışına çıkılarak yapılamayacağını iddia ediyor.

Acaba öyle mi?
Bu yüzden mesleğimizin temel unsuru "kamu yararı" kavramını tartışmak gerekir. Özgürlüklerimizi savunan avukatların türlü çeşitli davalarda en güçlü argümanı budur.
(...)

Çakır'ın öne sürdüğü gibi yasakçılığı savunursanız, kendinizi çok geçmeden çok daha sert cezai kısıtlamalara boyun eğerken bulabilirsiniz.
Suçla suç işleyerek nasıl mücadele edildiğinin en taze örneği, İngiltere'den. Guardian gazetesinin muhabiri David Leigh, 2006 yılında silah satışlarında yolsuzluklarla, karanlık ilişkilerle ilgili önemli bir haber yayınlamıştı.
Geçen ay, Murdoch medya grubunun telekulak skandalını araştıran polis, dosyalar arasında Leigh'in adına da rastladı.
Verilere göre Leigh, haberine zemin oluşturan bilgilere bir cep telefonunun mesaj servisini "hack" ederek ulaşmıştı. Bunu itiraf da etti.
Scotland Yard bunun üzerine Kraliyet Başsavcılığı'na "bunun hakkında dava açılacaksa takibatı sürdürelim mi?" diye sordu.
Aldığı cevap açık oldu: "Kamu yararı taşıması nedeniyle hakkında adli takibat yapılmaması uygundur."

Leigh davasıyla şu da anlaşıldı: İngiltere'de savcılar bu davalara bakarken bir de "kamu yararı"nı saptamak zorundalar. Bunu yaptılar ve Murdoch medyası içinde gazetecilik adına işlenen telekulak suçlarıyla kaliteli araştırmacı gazetecilik arasındaki çizgi de net çekilmiş oldu.
Buradan çıkan ders şudur: Suçla, gereğinde suç işlemeyi göze alıp, gerekirse suç işleyerek (de) mücadele edilir.

Kaldı ki, internet var. Diyelim, dışarıda bir site, yukarda sayılan durumlara uygun bir içeriğe sahip kayıtlar/gizli veriler yayınladı. Ne yapacaksınız, "kamu yararı" ilkesi adına yapmanız gerekeni, gerçek gazeteciliği yok mu sayacaksınız?

Bizdeki sorun, yasadışı kayıtların yayınlanmasına ceza verilip verilmeyeceği değildir. Sorun, yazı işleri editörlerinin ellerine geçen malzemeyi saptan çöpten ayıklamadan, özel hayata dair olanlarını ayıklamadan, "ham" halleriyle vermesidir. Yani bir tür ucuz, kolaycı "siyasi magazin" haberciliğidir. Bu da yasayla değil, etik bilinçle mücadele edilmesi gereken bir hastalıktır.
Sonuç: Bırakalım cezaları sertleştirmeyi, 133 ve 134'te basınla ilgili hapis öngören hükümlerin o maddelerden tamamen çıkarılması gerekir. Özgürlük esas, yasak istisnadır. Türkiye medyası özgürlük istiyor. Aynen toplum gibi.