Türk Ordusu Taraf'a çok şey borçlu
Sabah ve ATV'nin eski sahibi Dinç Bilgin'in bomba açıklamaları sürüyor; "Basındaki ajanları bilirdik".
İşte bomba söyleşiden satırbaşları;
*Aydın Doğan istese de yazarlarını kontrol edemez. Yazar sayısı o kadar arttı ki, kontrol etmek artık imkânsız. Birini kontrol etse, öbürü çakacak.
*Türkiye'deki güç dengelerinden, önce, Ankara büroları etkilenir. Gazetesinin Ankara yöneticileri, Uzan'ı darbe olacağına inandırdı. O da, o güce oynadı.
*Basın patronları, 'istihbaratçı' gazetecileri tahmin ederler. 'O kurumlarla
DİNÇ BİLGİN'İN 'KÜRT' İTİRAFI |
Yeni Asır 'ın sahibiydim. Bir arkadaşımla yürüyoruz. Büyük Efes Oteli'nin önünde ayakkabısını boyattı ve çocukla Kürtçe konuştu. Gazete sahibiyim ve hayatımda ilk defa Kürtçeyi o zaman orada duydum. Mesela İstanbul'a gelinceye kadar Alevinin kim olduğunu bilmiyordum. Bunu bilmeyen bir adam, toplumu yönlendirecek gazetelerin sahibi... Ermeni meselesini de bilmiyorduk. Hâlâ kızıyoruz. Ermeniler kendi kendilerini öldürmüş sanıyoruz. Bugün, bu farkındalıklarımla farklı bir gazete çıkarırım. |
ilişkide işe yararlar' diye, o dönemde biz, bunları görmezden geldik. Medyanın ayıbıdır bu.
*Taraf, Türkiye'yi değiştirdi. Müthiş bir şey yaptı ve tek
başına kaldıraç oldu. Ciddi söylüyorum. Türkiye, Taraf 'a çok şey
borçlu. Türk ordusu da Taraf'a çok şey borçlu.
Taraf 'ın yayınları sayesinde o da kendisine bakacak ve Türk ordusu
da değişecek. O da mutlaka 21. yüzyılın ordusu olacak.
*Aslında şimdi iyi bir devir var. Başbakan açık sözlü ve
gazete sahiplerine pek yüz vermiyor. Hakkını vermek lazım,
utanılacak ilişkiler içine girmiyor. Eskiden Maliye'de,
bir devlet dairesinde işi olan basın başbakana gidiyordu ve işini
patır patır yaptırıyordu. Yine eskiden telefonu çeviren başbakana
ulaşabiliyordu. Şimdikine ulaşamıyorlar. Bir başbakanın böyle
olması lazım.
*Mehmet Barlas doğru söylüyor. 28 Şubat'ta gazeteler ortak başlıklarla çıkıyordu. Çünkü aynı yerden besleniyorlardı, haberler aynı kaynaklardan geliyordu. Söz gelimi, Aczmendilerle ilgili haberi, bize, Hürriyet 'e, Milliyet'e, ATV 'ye, Star televizyonuna aynı yerden servis yaparlardı.
*Mesela medya patronu olarak en son Hilmi Özkök'ün Genelkurmay'daki resepsiyonuna katılmıştım. Davetten çıkışta kapıda Sinan Aygün, davetlilere torba içinde ulusalcı posterler dağıtıyordu.
EMİN'İ KOVSAM NE OLUR? |
*Aydın Bey bir gün bana, "Bu Emin'den (Çölaşan) memnun değilim. İşine son vereceğim. Ne olur?" dedi. Ben de, "Hiçbir şey olmaz" dedim. Aydın Bey Emin'i değiştirdi. ve Hürriyet 'ten 50 bin tiraj gitti. Hürriyet neredeyse yüzde 15-20 tiraj kaybetti. O tiraj kaybı Hürriyet 'i dehşete düşürdü ve Hürriyet, Emin'inkinden daha ulusalcı bir yöne savruldu. Demek ki bir medya sahibi, eski bile olsa, bir başka medya sahibinden asla akıl sormamalı. |
*Çok samimi söyleyeyim. Yeni Asır 'da da, Sabah 'ta da, nasıl yazması lazım geldiğine dair hiç kimseye bir müdahalede, bir tarifte bulunmadım. Yazdıklarını ertesi sabah okurdum. Bu da benim babamdan gördüğüm bir şeydi. Yazara karışılmaması lazım. Adam tarifle yazı yazamaz.
*Aydın Doğan istese de yazarlarını kontrol edemez. Bir sürü yazar var, hangisini kontrol edecek. Birini kontrol etse, öbürü çakacak. Birini kontrol etti diyelim, Melih çakacak. Yazar sayısı o kadar arttı ki, onları kontrol etmek artık mümkün değil.
*Zafer Mutlu Sabah başarılı olduğunda çok iyi, başarısız olduğunda çok kötü işler yaptı. Benden farklı değildi yani. Ben iyi yaptığım zaman o da iyi yaptı. Ben kötü yaptığımda o da kötü yaptı. Şunu söyleyeyim. Ülkedeki güç dengelerinden ilk önce gazetelerin Ankara büroları etkilenir. Mesela Uzanlar... Gazetenin Ankara'daki yöneticileri, Uzanları Türkiye'de darbe olacağına inandırmışlardı ve o da, o güce oynadı.
Dinç Bey; Biliyorum ki paran var… |
*Medya sahibi olduğunuz zaman, medya sahipliğinin getirdiği gücün bir süre sonra sizde patolojik sonuçları oluyor. Patolojik düzeyde narsist biri olmaya başlıyorsunuz. O zaman da ister istemez huyunuz da bozuluyor. Kendinizi asla hata yapmaz sanıyorsunuz. Bir hata varsa, bunu kendinizde aramayıp başkasında arayan insan haline geliyorsunuz. Ben de o devirleri geçirdim. Gücün yol açtığı bir bozulmaydı bu. Doğrusu medya patronları arasında patolojik narsist olmayana pek rastlanmıyor. Ama derece derece oluyor bu narsizm. Murdock da, Maxwell de hep o havaya girdiler.
DARBE PLANLARINI BASAR MIYDI? : Basılmasını mutlaka arzu ederdim ama basardım diye de bir kabadayılık taslamayayım. Ama olaylar ortaya çıktıktan sonra basının bir kısmının olayları görmezden gelmesi, olayları inkâr etmesi, basmaya cesaret edenler için söylemedik şey bırakmaması, onları yaftalaması çok yüz kızartıcı oldu. Basın gerçekten çok yüz kızartıcı bir devre geçirdi. Biz, 28 Şubat 1998'de bu tür belgeleri basmayabilirdik ama 2010 farklı bir sene. Ben bu dönemde gazete sahibi olsaydım, bu olaylar çıktıktan sonra kesinlikle inkârcılık yaptırmazdım.
GAZETECİLİĞİ ÖZLEDİ Mİ? : Çok özledim. Gazetecilik benim hayatım. Ülkedeki büyük değişime katkı verememek beni üzüyor. Ama yine de kendimle barışığım. En demokrat gazeteyi yapma çabasında olurdum. Mutlaka AB'den yana, kendi halkıyla, Kürtleriyle barışmış, her türlü vesayete karşı çıkan çok tirajlı bir gazete çıkarmak isterdim. Ben gazete sahipliği yaptığımda, kendi Kürtlerimize çok ayıplar yaptık.
PİŞMANLIKLARI: Benim
hayattaki bütün pişmanlıklarım gazetecilikle ilgili. Hızlı yükseliş
dönemimde acımasız olduğum dönemlerim oldu. Farkında olmadan kaç
kişinin üzerinden geçtik. Onları kesinlikle yapmazdım. İyi yaşamak,
büyük servet sahibi olmak, diğerlerinden geri kalmamak gibi
nedenlerle bilmediğim bir alana, banka işine girdim. Oysa hayatta
arkasından gideceğin, peşini kovalayacağın güzel şeylerin olması
lazım. Ben onu kaybetmiştim. Ben vicdan ve demokrasi mücadelesi
hedefini kaybetmiştim.
Şimdiki aklım olsaydı tabii ki muhabir olmak isterdim.
Sizin gazetedeki Mehmet Baransu gibi olmak isterdim...