Turgay Ciner 'Deli' mi? 'Dâhi' mi?
Kriz anında herkes kaplumbağa gibi başını içeri çekmişken başı dışarıda, yem arayan adam;
ADNAN BERK
OKAN
Kimisi, dünyanın krizde olduğu bir
süreçte, ilk bir yılı yatırım ve sadece
masrafla geçen medya sektörüne yüz milyon
Dolardan fazla yatırdığı için ona "Deli"
gözüyle bakıyor..
Ben ise, Çince'de iki harften oluşan (weiji)
"kriz" kelimesinde birinci harfin
"tehlike" ikinci harfin ise
"fırsat" olduğunu hatırlatıyor ve
"Dâhi" diyorum...
Bir dostum uyarıyor o anda:
"Unutma, deli ile dahi arasında bir saç kılı kadar fark
vardır..."
Ben de şöyle diyorum:
"Kriz anında herkes kaplumbağa gibi başını içeri çekmişken başı
dışarıda, yem arayan adam; tehlikeyi fırsata dönüştürmeyi başaracak
cesaret ve akla sahiptir. O halde deli değil,
dâhidir..."
Ve bir de soru soruyorum:
Şu anda medya dünyasının en güçlü patronu kimdir?..
Cevap aynı: Turgay Ciner...
Neden?..
Söyleyeyim:
***
* Maddi açıdan:
Bildiğim kadarıyla, medya yatırımlarından dolayı spekülatif bir
“kredi borcu” bulunmuyor…
Olsa da; Aydın Doğan, Mehmet Emin Karamehmet ve
Ahmet Çalık’ın borçları yanında “devede
kulak”…
* Siyasi açıdan:
Siyasal
iktidara ödemesi gereken bir “diyet” (en azından
bu aşamada) yok…
Haliyle diğerlerinden daha özgür…
* Teknolojik açıdan:
Kullandığı teknoloji
rakiplerinden çok daha yeni…
* Objektiflik açısından:
Henüz,
“yandaş” ya da “kindaş” medya
tanımını hak etmeyecek kadar “yansız” bir
basın gurubuna sahip…
* Kâlite
açısından:
Bir ara gazetenin taşra baskısının
kâğıdı çok kötüydü, son bir aydır mükemmel…
Diğerleri ise "kurşun levha"...
* Genel Yayın Yönetmeni:
Fatih Altaylı, diğer genel yayın yönetmenlerinden çok daha
“patavatsız” ama...
Çok daha çalışkan, heyecanlı ve
göz önünde…
“Gözden ırak olan gönülden de ırak olur” diye bir
atasözüne sahip Türk halkı, Fatih gibi bir genel
yayın yönetmenini sempatik buluyor…
Gazete okurları arasında anket yapılsa “en çok tanınan,
bilinen” genel yayın yönetmeninin Fatih
olduğu görülecektir ki bunu daha önce Ertuğrul
başarıyordu…
Meydan tek başına Fatih’e kaldı...
* Köşe yazarları açısından:
Çok sesliliği en
iyi barındıran gazete ve yazarlar ölçüyü
kaçırmıyorlar...
***
Şimdi…
Bir de madalyonun diğer yanına bakayım...
***
Fatih Altaylı belki de
strateji gereği gündemde olmak ve rakiplerin moralini bozmak için
öyle görünüyor ama bu arada halkın sempatisini antipatiye
çevirecek kadar kibirli davranıyor…
Kendisi ve ekibinin başarılı olduğu kesin…
Ama…
Fazla böbürlenerek, kibir yaparak başarılarının değerini
düşürüyorlar…
***
Tavsiyelerim:
* Temcit pilavı gibi; “Bizim tirajımız bağımsız
şirketler tarafından denetleniyor, rakiplerimiz ise denetimden
kaçıyor” demeyin…
En iyisi; gazetenin birinci sayfasında ve her gün,
“rakiplerimiz dün de satışlarını denetimden kaçırdılar!”
diyen bir tür ilân yayımlayın…
* Reklâm aldığınız firmalara ilişkin özel
haberleri çok fazla “kör gözüm parmağına”
yapmayın!..
* Özel hayatlar konusunda
çok dikkatli olun…
* Yazarlarınız arası çatışmayı
mümkün olduğu kadar körüklerken, seviyenin kaçmaması için de
gerekli uyarıları yapın!..
* Özel haberlerde çok iyisiniz ama haber metinleri
A.A. diliyle ve soğuk bir tarzda yazıldığı için
mukayeseli üstünlüklerinizi doğru değerlendiremiyorsunuz…
* Gazete okurunun gazetesine sadık olduğunu ancak
fazla yandaşlık veya kindaşlık
sezinlediğinde bırakıp kaçacağını unutmayın!..
***
Aydın Doğan’ın defosundan…
Sabah & atv’nin kâğıt üstünde Ahmet
Çalık’ın, ama uygulamada Başbakan’ın
oluşundan…
Mehmet Emin Karamehmet’in medyayı gözden
çıkarışından azami faydayı, azami sessizlikle sağlayın…
Aydın Doğan medyası tarafından “İslâmi
Medya” diye tanımlanan gurupları incitmemeye gayret
gösterin…
Dini konularda tartışma yaratan olmayın…
***
Siyasal iktidara ne uzak ne yakın durun…
Siyasal iktidar ateş gibidir…
Yakınında durursanız yakar…
Uzak kalırsanız donarsınız…
***
Eleştirilerde de övgülerde de abartıya
kaçmayın!..
Şans meleğinin insan iradesinden daha güçlü
olduğunu ve her zaman saldırgan olanı koruduğunu
bilin ama içinde bulunduğunuz sektörün savaş
değil, iletişim olduğunu da hiç unutmayın…
Saldırırken, mağdur yaratmayın…
Taşlanmaktan korkuyorsanız meyve vermeyin…
Meyve verecekseniz taşlanmaktan haz duymayı öğrenin…
“Yapmayıp pişman olacağınıza, yapın da pişman
olun” diyen bilgeyi hiç unutmayın…
Şimdilik bu kadar…
Başarılar…