Tuğçe Tatari ve Yiğit Karaahmet...
Bugün (9.Ocak.2010) AKŞAM’da, “Ah Yiğit ah!” başlığı altında yayımlanan makalesini okuyunca, Tuğçe hakkındaki
ADNAN BERK OKAN
Tuğçe
Tatari, gazetecilik anlayışını
pek beğenmediğim bir yazar…
Eleştiri
sınırlarını aşıyor…
Haklı da olsa…
yazdıkları sağlam kaynağa dayansa da; söyleyiş biçimi
kırıcı…
Hatta
“saldırgan”…
Ama…
Bu yargılarım
Tuğçe’nin kişiliğine ilişkin değil...
Kişiliğini
tanımıyordum…
Onu hiç
görmediğim gibi, gözlerinin içine bakarak dinlemişliğim de yok
ama…
Bugün
(9.Ocak.2010) AKŞAM’da, başlığı altında yayımlanan makalesini
okuyunca, Tuğçe hakkındaki olumsuz düşüncelerim bir anda “olumluya”
dönüştü…
Onun gerçek
bir “Hanımefendi” olduğu konusunda artık hiç şüphem
yok…
Neden
mi?..
Söyleyeyim…
***
Uyuşturucu
bulundurmaktan tutuklu Yiğit Karaahmet için yazdıklarındaki
samimiyetinden… insancıllığından… sevgisinin içtenliğinden…
dostluğun gerektirdiği yüksek vefa duygusundan…
Bu duygular
çok mu değerli?..
Evet…
Çok
değerli…
Çünkü bütün bu
saydığım değerler günümüz dünyasında o kadar “nedret” halde
ki…
Kimilerinin
aşağılamak, intikam almak için ağızlarından sular akıtarak
saldırdıkları Yiğit Karaahmet için bakın ne yazıyor
Tuğçe:
“…… Deniz
Seki'yi anlamaya çalışmak, yalnız bırakmamak ne kadar doğalsa,
benim için de Yiğit Karaahmet'e sahip çıkmak o kadar
doğaldır.
Şimdi onun
sadece ailesinin ve avukatının ziyaretine izin var. Ama ilk
fırsatta, izni koparttığım ilk anda ziyaretine de gideceğim
şüphesiz.”
Bu satırlar
ancak, içtenliğinden, sevgisinden dostluğundan, vefasından “şüphe
duyulmayacak” birinin beyninden dökülebilir klavyenin
tuşlarına…
***
İnsanları hata
ve becerilerine; günah ve sevaplarına rağmen sevebiliyorsanız
insansınız…
Sevgi,
felsefedir…
Maddi hiçbir
karşılığı yoktur…
Varsa, felsefe
olmaktan çıkar, “tarz” tercihine girer…
***
Yiğit
Karaahmet (eğer hakkındaki
iddialar doğru ise) yasaların
önermelerini bildiği halde bir fiilin faili
olmuştur…...
Bedelini
ödeyecektir…
Ödeyeceği
bedeli ise “yargı” tayin edecektir…
Ancak…
Hiç kimse o
bedelin ne olduğunu tayin etme hakkına da haddine de sahip
değildir…
Kimilerinin
Yiğit’e duydukları öfkeyi, “kişisel cezaya dönüştürmesi” ne
fena!..