Tuğçe Kazaz mı Rahşan Gülşan mı haklı?

Milletvekilliğine aday olmak için önce Rahşan Gülşan'dan mı onay almamız gerekiyor?



Oktay İhsan  


Seçim sürecinde, milletvekili olmak istemek bir ayıp mıdır yoksa bir hak mıdır?

Tüm medya mensuplarının bu soruyu kendisine sormasında fayda var çünkü medyada çok garip bir "a bakın o aslında milletvekili olmak istiyormuş," saldırısı başladı.

Önce Hilâl Kaplan bu saldırdan payını aldı. Şimdi de deli dolu bir genç kız olarak tanıdığımız ve hala da öyle görmeye devam ettiğimiz eski manken Tuğçe Kazaz hedef oldu.

Bu saldırının en itici biçimi de Rahşan Gülşan'ın köşe yazısında vücut buldu.

Medyanın bir türlü sevemediğim, metinlerini samimi bulamadığım köşe yazarlarından Rahşan Hanım, dünkü köşe yazısında Tuğçe Kazaz'a ders vermeye kalkıştı.

Tuğçe Kazaz'ın önce din değiştirip sonra tekrar Müslüman olmasını yeren Rahşan Gülşan ardından da Tuğçe Kazaz için şu ifadeyi kullandı:

"...canı istediğinde din değiştirebilmelerini borçlu olduğu laik sisteme bir anda düşman olup..."


Rahşan Hanım'ın, hayat görüşü ilkokullarda bir zamanlar zorla okutulan Andımız'dan öteye geçememiş olacak ki, yine bir zamanların beyin yıkayan ilkokul ders kitaplarından öğrenmiş olabileceği "eskiden insanlara dini baskı yapılıyordu!" klişesine dayanarak uzun bir köşe yazısı kaleme almış.

Ana akım medyada köşe yazarı olarak yıllardır zihnimizin huzurlu bütünlüğüne hücum eden bu hanımefendi, Avrupa'nın Engizisyon terörü altında yaşadığı bir Ortaçağ'da, Osmanlı'da tüm dinlere mensup insanların inançlarını özgür şekilde yaşayıp diledikleri gibi din değiştirebildiklerinden bihaber biçimde atıp tutarken, kendisine çok güldüğümüzün altını önce bir çizelim. 

Sonra şunu hatırlatalım...

Osmanlı'yı hiç sevmeyen ünlü İngiliz tarihçi Edward Gibbon, Roma İmparatorluğu'nun çöküşünü inceleyen çalışmalarında Osmanlı için bakın ne der: 

"Evvelki Osmanlıları, Bizanslılar ve Balkan Yarımadası'ndaki sair unsurlarla mukayese ettiğimiz zaman, Osmanlıların da Hıristiyan kitlesini tebaa edinen Orhan, zorla din değiştirme teşebbüsünde bulunmayacak kadar akıllı idi."

Dev bir imparatorluk, fethettiği yerlerde insanlara baskı ve zulm ederek ayakta duramaz.

Osmanlı'nın yüzyıllar boyunca boyunca fethettiği her toprakta dini özgürlüklere özen göstermek suretiyle büyük isyanlardan ve parçalanmalardan korunduğunu artık bütün dünya biliyor.

Osmanlı'nın çok tehlikeli bir coğrafyada, tamamen düşmanlarla sarılı olarak 600 yıl boyunca ayakta kalma formülünün, dini özgürlük olduğunu anlatmayan tarih kitabı kalmadı ama entelektüel birikimleri hala baskıcı, sansürcü, faşizan CHP mantığı ile basılmış ilkokul kitaplarında okudukları rejim manipülasyonlu tarih derslerinden öteye geçememiş "köşe yazarları", Cumhuriyet'ten önce ülkede dini özgürlük olmadığını sanıyorlar.

Allah aşkına, açın biraz dünya literatürünü, yabancı tarihçileri, yabancı bilim insanlarının eserlerini de okuyun.

***

Neyse, şimdi asıl meseleye dönelim. 

Bir köşe yazarı, tarih konusunda bilgisiz olabilir. Peki...

Bir köşe yazarı, belli bir siyasi akımın taraftarı olabilir. Ona da tamam...

Ama o köşe yazarı insanların siyaset yapma özgürlükleriyle böylesine açıkça alay ederken kendini özgürlük havarisi ilan eden bir akımın içinde nasıl yer bulabiliyor, aklım almıyor.

Teknoloji medyasında çok para olduğu için bir dönem teknoloji basınına el atıp cep telefonları tanıtmaya da kalkışan ve kariyerini teknoloji yazarı olarak devam ettiren Rahşan Hanım'ın, bu deneyimi son derece başarısız oldu. (Rahşan Hanım'ın başarısız teknoloji gazeteciliğine örnek görmek isteyenler için hemen bir link verelim:  - Bir dahaki sefer profesyonel video içeriği üretimine kalkıştığında ortama düzgün bir ışıklandırma sistemi kur, Rahşan.

Ancak nasıl ki Rahşan'ın medyanın istediği alanında yazıp çizip, istediği konudan bahsetmeye hakkı varsa, toplumdaki her bireyin de, istediği dine geçip istediği dinden dönüp, istediği siyasi partiyi ve akımı beğenmek veya beğenmemek hakkı var.

Eski mankenler de istedikleri partide milletvekili olup, kariyerlerini siyasetçi olarak sürdürme hakkına sahiptir. Hayatlarını siyasetçi olarak kazanma hakkına da sahiptir. Bunun gerçekleşmesi için de gerekli adımları istedikleri gibi atarlar. 

Rahşan Hanım gibi köşeli yazarlar için dünya sadece onlara öğretilen kurallardan ibaret olduğundan mıdır nedir, kendi doğrularına ters düşen herkesi yeren, küçümseyen, alay eden tavırlarıyla yazdıkları yazılardan bir gazeteci olarak hiç keyif almıyorum, medyada bu tür tavırları görmekten de utanıyorum.

Seçim sürecinde, on binlerce kişi milletvekili olmak için aday adayı oldu, Rahşan!

Yaş, eğitim ve cezai şartları sağlayan her vatandaşın yasal hakkı olan milletvekiliğini istemek utanılacak bir şey midir ki, kendince çıkışları, kendince fikirleri, kendince doğruları veya yanlışları olan bir kızcağızın da milletvekili olma arzusunu böylesine alaya alıp küçümsüyoruz?

Onun milletvekili olup olamayacağına karar verecek kişi, köşe yazarları mıdır yoksa millet midir? 

Kız seçime girer, oyu alır milletvekilir olur ya da olmaz. Veya daha adaylık sürecine bile gelemeden elenir, gider stratejisini gözden geçirir, taktiklerini inceler, kendini daha doğru ifade edecek yeni yöntemler ve söylemler geliştirip diğer seçimde yeniden şansını dener. 

Bu bize niçin batıyor?

Bir mankenin veya bir gazetecinin milletvekili olmak istemesini niçin kabullenemiyoruz?

Aynı gazetede, Rahşan Hanım'ın iş arkadaşı olan bir başka yazar, Yılmaz Özdil de, iki gün önce "AK Parti'ye oy veren emeklilere zam verilmesin," benzeri bir fikir ortaya attı. Onların düşüncelerini paylaşmayan, onların destek verdiği siyasi akıma destek vermeyen herkesin hayatta kalmak, geçinmek gibi haklarını alenen yok sayan ve insanların diledikleri partiyi, diledikleri siyasetçiyi, diledikleri siyasi akımı destekleyebileceklerini kabullenemeyen bu kafaya medyada şiddetle tepki verilmesini umuyorum.

Rahşanlar ve Yılmazlar bugün hayatı bambaşka bir kafayla yaşayan eski bir mankenin politik düşünceleriyle alay ederler, yarın fırsat bulduklarında onlar gibi düşünmediğimiz için bizi işsiz bırakmaya, bizi yok etmeye, bizi yazmaktan üretmekten alıkoymaya kalkarlar. 

Aynı mantık yapısının daha önce Cuma namazı kıldığı için Hasan Kaçan'ı işsiz bıraktığını biliyoruz.

Aynı kafanın, İslami kanallarda çalıştığı için Kemal Öztürk'ün işlerini engellediğini unutmuyoruz.

Aynı kafanın, türbanlı bir co-pilotu olduğu için bir kadın ralli pilotunun televizyon programına verilen sponsorlukları engellediğini hatırlıyoruz. 

Bunun önü alınmasaydı, İslami hayat görüşüne sahip gazeteciler tükendiğinde bu kez, bunun saçı siyah, bunun kaşı kara, bunun boyu kısa diye bahaneler üreterek beğenmedikleri insanları dışlamaya ve işsiz bırakmaya kalkacaklardı.


"Özgür basın" diye bağıran köşe yazarlarının, köşelerinde hala insanların siyasi tercih özgürlüklerini alaya alıp onları itibarsızlaştırmaya çalışmalarını okur mutlaka görüyor ve not ediyor.

Biz de bir kenara yazıyoruz.