Tufan Türenç kime gıpta ediyor?..
Rakibini “düşman” belleyip “küfür ve hakaret” eden gazetecilerin “en etkin” olduğu bir gurupta yazdığını unutmuş olmalı…
GAZETECİLER.COM
Tufan Türenç,
Antalya’da Konrad Adenaur Vakfı ile Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti’nin düzenlediği seminere katılmış.
Konuşmacı olan Türk ve Alman gazeteciler iki gün süreyle medyada
yeni açılımları ve yerel basının sorunlarını tartışmışlar.
Türenç’in konuşmacı olduğu “Siyaset-Medya İlişkilerinde Yerel
Basının Konumu” başlıklı bölümde ağırlıklı olarak basın özgürlüğü
üzerinde yoğunlaşılmış. Hemen solunda Alman gazeteci Wolfgang
Molitor oturuyormuş.
Türenç
işte o gazeteciyi kıskanmış…
Neyini mi?..
Özgürlüğünü…
“Oysa”
diyor Türenç yazısının bir yerinde ve şunları
söylüyor: “Gazeteci, insan onur ve haysiyetine dokunmamak, özel
yaşamına saygı göstermek ve hakaret etmemek koşuluyla her şeyi
yazma, herkesi eleştirme hakkına sahip.”
Bu tespite katılmamak mümkün mü
ama?..
Rakibini “düşman” belleyip “küfür
ve hakaret” eden gazetecilerin “en etkin” olduğu bir gurupta
yazdığını unutmuş olmalı…
Neyse…
Türenç’in yazısı
aşağıda…
O da gazeteci ben
de...
GEÇTİĞİMİZ hafta perşembe-cuma
günleri Antalya’da çok ilginç bir seminere katıldım.
Semineri Alman Konrad Adenaur
Vakfı ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti düzenlemişti.
Seminerde konuşmacı olan Türk ve
Alman gazeteciler iki gün süreyle medyada yeni açılımları ve yerel
basının sorunlarını tartıştılar.
Benim konuşmacı olduğum
“Siyaset-Medya İlişkilerinde Yerel Basının Konumu” başlıklı bölümde
ağırlıklı olarak basın özgürlüğü üzerinde
yoğunlaşıldı.
Benim hemen solumda Alman gazeteci
Wolfgang Molitor oturuyordu.
CV’sinden çok deneyimlerden geçmiş
bir meslektaş olduğu anlaşılıyordu.
Stuttgarter Gazetesi’nde
çalışıyordu. Birçok gazetede yöneticilik yapmıştı.
Oturum sonunda, Wolfgang’la
gazeteci olarak aramızda büyük uçurumlar olduğunu
anladım.
İki ayrı dünyada yaşayan iki insan
gibiydik.
Bu ayrılık benim ve ülkem adına
üzücüydü, hem de çok üzücüydü.
***
Onun ülkesinde demokratik rejim
tıkır tıkır işliyor.
Bireylerin özgürlüğüne ve
haklarına kimse dokunamıyor.
Basın özgürlüğüne ise devletin ve
iktidarların ufacık bir müdahalesi bile söz konusu
değil.
Gazetelere baskı yapmak ülkeyi
yönetenlerin aklından bile geçmiyor.
Gazeteler ve gazeteciler
mesleklerini hiçbir baskı altında kalmadan özgürce yerine
getiriyorlar.
Ne haberler, ne de ilanlar
konusunda herhangi müdahale söz konusu.
Gazeteci, insan onur ve
haysiyetine dokunmamak, özel yaşamına saygı göstermek ve hakaret
etmemek koşuluyla herşeyi yazma, herkesi eleştirme hakkına
sahip.
Onların ülkesinde, yazdıkları için
hapislere tıkılmış bir tek gazeteci yok.
Bir gazeteciye, gazetecilik
yaptığı için değil tutuklamak, sorgu bile yapılamıyor.
Onun ülkesinde, siyasi iktidarın
baskısıyla gazetecilik yaptırılmayan gazeteci de yok.
***
Onun ülkesinde kimsenin makamı,
evi, telefon konuşmaları dinlenmiyor.
Kimse yaptığı telefon konuşmaları
yüzünden tutuklanıp hapse atılmıyor.
Kimse hayali bir terör örgütünün
üyesi olmak, yönetmek ve darbe yapma girişiminde bulunmakla
suçlanmıyor.
Onun ülkesinde üst düzey subaylar,
dünyaca ünlü bilim adamları, rektörler, gazeteciler, yazarlar,
bürokratlar çete üyesi olmakla suçlanmıyor.
Adalet bakanlığı kendi
savcılarının, yargıçlarının telefonlarını dinletmiyor.
Onun ülkesinde hükümet, “Benim
istediklerimi yapmıyor, cumhuriyet mitinglerine katılıyor” diye bir
yargıç ile bir savcıyı meslekten ihraç etmeye
kalkışmıyor.
Sendikalara, sivil toplum
örgütlerine, meslek odalarına, derneklere, seslerini soluklarını
çıkartamayacak kadar korku salmıyor.
Onun ülkesinde işadamlarından,
bürokratlardan, bilim adamlarından, aydınlardan, meslek
sahiplerinden sokaktaki adama kadar hiç kimse, başıma bir bela
gelir diye konuşmaya korkmuyor.
Onun ülkesinde silahlı kuvvetler
dahil kurum ve kuruluşlara ilerici, aydınlıkçı, demokratik laik
cumhuriyetçi olduğu için iktidar tarafından savaş
açılmıyor.
Onun ülkesinde iktidar yargıyı,
üniversiteleri, devlet kurumlarını ele geçirmek için her türlü
baskıyı yapmıyor.
Onun ülkesinde gazeteci
gazeteciliğini, meslek sahipleri mesleklerini iktidarın istediği
gibi değil, ülkesinin ve toplumun çıkarlarının gerektirdiği gibi
özgürce yapabiliyor.
Gerçekten de Wolfgang Molitor’un
dediği gibi “İki farklı dünyalardan bahsediyoruz.”
Ne acı değil mi?
Oysa o da gazeteci, ben
de...