TRT dergisinden de açıklama geldi
Kemal Kılıçdaroğlu yazısı için bugün bir açıklama da TRT’nin Tele-VİZYON dergisinin yazı işleri müdürü Hüseyin Keten'den geldi...
TRT’nin Tele-VİZYON Dergisi’ndeki çıkan ve TRT ile Akşam
Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya arasında polemiğe
yol açan Kemal Kılıçdaroğlu yazısı için bugün bir açıklama da
derginin yazı işleri müdürü Hüseyin Keten'den geldi...
Hüseyin Keten imzalı açıklama şöyle:
Akşam Gazetesi’nde çıkan haber nedeniyle hem şahsım, hem de
çalıştığım kurum ve derginin böylesine haksız ve acımasız
eleştirilere maruz kalması, beni derinden yaraladı. Gazetecilik
mesleğinin, magazin muhabirliği de dâhil olmak üzere, pek çok
alanında görev yaptım. Buna rağmen, 21 yıllık gazetecilik hayatım
boyunca, yaptığım haberlerden dolayı hakkımda hiçbir dava açılmamış
olması, kendi adıma ne kadar objektif olduğumun kanıtıdır.
Bugün, TRT Kurumu çatısı altındaki bir yayın organında çalışıyor
olmam da, objektifliğimi zerre kadar etkileyemez. Tele-Vizyon
Dergisi’nde çalışmaya başladığımdan beri çıkan haberlerim de, bunun
en önemli kanıtıdır. Sayın İsmail Küçükkaya’nın da dediği gibi,
“Biz, herhangi bir kişi ve kurumla ilgili haber yaparken habercilik
dışında hiçbir motivasyona sahip olmayan gazetecileriz”. Akşam’ın
haberine gelince…
Ardında ne kasıt olduğunu bilmediğim bir nedenle, haberimin
içindeki bazı cümlelerin cımbızla çekilip, sanki Sayın Kemal
Kılıçdaroğlu’na hakaret ediliyormuş, eleştiriliyormuş izleniminin
verilmesi de, benim için ayrıca üzücüdür.
Keza, haberimin tamamı okunduğunda, Sayın Kılıçdaroğlu’na herhangi
bir hakaret ve eleştiri içermediği de görülecektir.
Kaldı ki, beni eleştiren meslektaşlarımın da iyi bildiği gibi,
(bunların içinde aynı çatı altında çalışmaktan her zaman gurur
duyduğum ve gazetecilik konusunda feyiz aldığım ağabeylerim de
mevcuttur) gerçek bir gazeteci haber yaparken, tıpkı benim
haberimde olduğu gibi, konuyu tüm yönleriyle inceler ve objektif
olarak aktarır.
Dergimiz tam 23 gündür bayilerde. Buna rağmen, halkımızın yüzde 21
gibi yüksek bir oyunu alan CHP camiasından tam bu süre zarfında
hiçbir tepki gelmedi. Bilakis CHP’li dostlar tebriklerini iletip
“Bizim bile bilmediğimiz güzellikte ayrıntıları yakalamışsın”
dediler. CHP’nin tepki göstermediği bir habere, basın mensuplarının
saldırmasını anlayamıyorum. Çünkü 5 sayfalık haberin tamamı Sayın
Kılıçdaroğlu’nun daha önceki beyanatlarına, gazete ve dergilerde
verdiği röportajlara, meydanlarda attığı nutuklara ve hakkında
çıkan kitaplara dayanıyor ve kendisini övüyor.
Gazeteciliğe Hürriyet çatısı altında başladım; tam 20 yıl çalıştım.
Yüzlerce haber yaptım ama hiç bu kadar haksız tepki almadım.
Sanırım bu tepkiler, benim haberim üzerinden TRT kurumuna yıpratma
amacı taşıyor.
Okuma yazma bilen herkes, 5 sayfayı okuyunca haberin içeriğini
anlıyor. Ne yazık ki, TRT düşmanı bazı kalemler ısrarla bizim Sayın
Kılıçdaroğlu’na saldırdığımız iddia ediyorlar.
Fazla söze gerek yok; hukuki haklarımızı arayacağımı bildiriyor ve
mahkemelerden önce kamuoyuna haberin 5 sayfalık orijinal metnini
gönderiyorum.
Kötü niyetlilerin de haberi okuyunca utanmasını ve özür dilemesini
bekliyorum. En azından fikir sahibi olmadan önce bilgi sahibi
olmanın gerekliliğinin altını çiziyorum.
Söylemek istediklerim, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili yazımın
tamamı okunduğunda daha iyi anlaşılacaktır. Yazımda cımbızla
çekilip alınan cümlelerin öncesi veya sonrası koyu renkle özellikle
işaretlenmiştir.
Saygılarımla…
Hüseyin KETEN
Gazeteci
İŞTE HABERİN TAM VE
ORİJİNAL HALİ…
Gandi Kemal: Türk solunun yeni umudu mu?
CHP’yi sarsan kaset skandalı, Türk siyasetine yeni bir lider
kazandıracak gibi görünüyor. Gerçi o son yerel seçimlerde İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığına adaylığı koyup, üstelik de CHP’ye
hiç görmediği bir başarı kazandırarak rüştünü ispatladı ama bugüne
kadar hep geri planda kalmayı tercih etti. Belki CHP tabanının
gönlündeki yeni liderdi ama çıkış yapabilmesi için, parti içi
dinamiklerin de değişmesi gerekiyordu. Son skandal da sanırız ona
bu çıkış olanağını verdi.
Evet, sözünü ettiğimiz kişi Kemal Kılıçdaroğlu. Son günlerde
medyanın ona taktığı isimle Gandi Kemal… Şaban Dişli, Mir Dengir
Mehmet Fırat ve Melih Gökçek’le yaptığı televizyon düelloları onun
geniş halk kitleleri tarafından tanınmasını sağladı. Son yerel
seçimlerde siyasetteki yıldızı parladı. “Belgeli muhalefet” denen
kavramı siyasi literatürümüze soktu. Dişli ve Fırat’ın birbiri
ardına istifa etmeleri nedeniyle, ona “Kelle Avcısı” dendi. Peki
ama gerçekte Kemal Kılıçdaroğlu kimdir? Nerede doğdu, hangi
şartlarda büyüdü? Eğitimi, aile yapısı nedir? Ekranlarda gördüğümüz
gülümseyen, sakin yüzün gerisinde ne var? Gelin hep birlikte Gandi
Kemal’i tanımaya çalışalım.
Dördüncü çocuk
1948 yılının Aralık ayı… Tunceli yine o çok sert kışlarından birini
yaşıyor. Bırakın şehir merkezini, köylerle, ilçelerle bile bağlantı
kesilmiş. Kimsenin burnunun ucunu evinden çıkaracak hali yok. İşte
bu kara kışa teslim olmuş ilçelerden biri de Nazimiye… Dersim
İsyanı sırasında Tunceli’den koparılıp Elazığ’a verilmiş olan
ilçenin, birkaç aydır tekrar Tunceli’ye geri dönmesinin sevinci
yaşanırken, tapu memuru Kamer Bey’in evinde de bir başka sevinç
var. Karabulut Ailesi, 3 çocukla birlikte 5 nüfus olsa da,
dördüncüsünün dünyaya geliyor olmasından dolayı çok sevinçli.
İlçenin sağlık ocağında görevli ebe, 17 Aralık gecesi tosun gibi
bir oğlanı kucağına alınca, evin içi de bir kıyamettir kopuyor.
Babası tarafından ismi Kemal konan bu bebek, belki de hayatında ilk
ve son kez bu kadar yaygara yapıyor. Annesi Yemuş Hanım tarafından
hemen sarılıp sarmalanan bu yaygaracı bebek, bütün hayatı boyunca
sakinliğiyle tanınan Kemal Kılıçdaroğlu’ndan başkası değil.
İsyankâr aşiret
Kılıçdaroğlu Ailesi, Dersim’de Cebeligiller olarak tanınıyorlar. Bu
sülâle, Kureyşan Aşireti’ne bağlı ve bu aşiret de, Dersim İsyanı’na
katılmış. İsyan sonrasında aşiret üyeleri, Tunceli ve çevresi başta
olmak üzere, Türkiye’nin pek çok yerine dağıtılmış. Bir iddiaya
göre de Kılıçdaroğlu Ailesi, Alevilerin en önemli ocaklarından
birinin soyundan geliyor. Alevi inancının önderleri konumundaki
“dedeler”, yalnızca ocak adı verilen aileler içinden çıkıyor.
Soyları Hz. Ali’ye dayanan ocaklar, 12 kola ayrılıyor ve Baba
Mansur Ocağı bunlar arasında en önemlilerinden biri. İddiaya göre,
Kılıçdaroğlu’nun ailesi de işte bu en tanınmış Alevi dedelerinin
çıktığı Baba Mansur Ocağı’ndan.
Dedesi eşkıyaydı
Kemal Kılıçdaroğlu, büyük dedesinin eşkıya olduğunu gizlemiyor.
Hatta 1966 yılına kadar Karabulut olan soyadlarını, babası Kamer
Bey’in Kılıçdaroğlu olarak değiştirmesinde de bu geçmişi etkili
olmuş.
Kemal Kılıçdaroğlu, memur bir babanın çocuğu olsa da, feodal bir
yapının hâkim olduğu bir dönemde gözlerini dünyaya açtı. Bu yapıda
aşiret çok önemliydi. Erkek, her şeyin hâkimiydi; onların sözünden
çıkmak mümkün değildi. Dünyaya erkek olarak gelmek, o dönemin
Tunceli’sinde hayata önde başlamakla eş değerdi. Onun için de öyle
oldu.
Küçük Kemal’in okula gitme yaşı geldiğinde, babası da Van’a tayin
oldu. Okula burada başladı. Okul yılları boyunca pek çok il gezdi.
Ortaokuldan mezun olduğunda ise Bingöl’deydiler. Bu sırada 3
kardeşi daha dünyaya gelmişti. Böylelikle beşi erkek ikisi kız
olmak üzere, Kılıçdaroğlu Ailesi’nin sayısı da 9 kişiye çıkmış
oluyordu.
Baba Kamer Bey, okuma yazma düzeyi yüksek olan Tunceli’deki her
aile reisi gibi, oğlunun da okumasını istiyordu. Onu liseye
kaydettirmek için Tunceli’ye döndü. Ama kayıt tarihini
kaçırmışlardı. Bu nedenle, o yıl yeni açılan Elazığ Ticaret
Lisesi’ne kayıt yaptırıldı. O kadar başarılı bir öğrenciydi ki,
liseyi birincilikle bitirmesi, ne ailesi ne de yakın çevresi için
hiç sürpriz olmadı.
Kavun karpuz sattı
Kemal Kılıçdaroğlu, çok kolay bir çocukluk geçirmedi elbette.
Ailenin tek geliri, tapu memuru babanın maaşıydı. Dokuz nüfusun
hepsi bu maaşa bakıyordu. Bu şartlar altında, bir de çocukları
okutmak hiç kolay değildi. Hatta belki bundandır, en küçük kız
kardeş Fikriye’nin ilkokuldan sonra okumasına izin verilmedi. Bunda
Kemal Kılıçdaroğlu’nun da etkisi büyüktü. Babalarına, kız
kardeşlerini okutmaması için ısrar ettiler. Zaten konu açıldıkça,
“Bu benim hayatımın en büyük pişmanlığıdır” demesi de
bundandır.
Daha ilkokul yaşlarında başladı çalışmaya. Yaz tatili geldi mi,
artık ne iş olursa yapıyordu. Bazen tren istasyonunda ayakkabı
boyacılığı yaptı, bazen de, evde annesinin soğan kabuğuyla birlikte
haşlayıp kırmızıya boyadığı yumurtaları sattı. Yaşı ilerleyip
delikanlı çağına geldiğinde ise bu kez de ticarete atıldı.
Köylülerden kiraladığı karpuz tarlalarından kaldırdıkları ürünü
satıp, biraz da olsa ailesine katkı sağlamaya çalıştı. Ama şu anki
narin yapısı, gençliğinde de vardı. Çok zayıf olduğundan, kaba
kuvvet isteyen işler hiç ona göre olmadı. Kerpiç ocağında çalıştı
ama ağır iş onu hasta etti. Bırakmak zorunda kaldı.
Kahramanı Malkoçoğlu
Kemal Kılıçdaroğlu, çalışarak kazandığı paraların bir kısmını
ailesine verirken, bir kısmını da kedine ayırıyordu. Bu paralarla
da bol bol kitap alıyordu. En sevdiği kitaplar ise, dönemin Türk
romanlarıydı. Macera, aşk, sosyal içerikli diye ayırmadan okuyordu.
Bir de Malkoçoğlu tefrikaları… O yıllarda Cumhuriyet Gazetesi’nde
yayınlanan resimli tefrikalar, onun için hayali maceralara açılan
bir kapıydı. Kötülüklerle savaşan Malkoçoğlu’nu bütün hayatı
boyunca çok sevdi. Bir de sinema ve tiyatroyu tabii. İlk kez
Erciş’te tanıştığı sinema, hayatı boyunca vazgeçilmezleri arasında
yer aldı.
68 kuşağı
Liseyi birincilikle bitiren Kemal Kılıçdaroğlu’nun hedefi artık
üniversiteydi. Hem Eskişehir hem de Ankara İktisadi ve Ticari
İlimler Akademisi’ni kazandı. İşte bu yıllarda, hayatının planını
da yapmaya başladı. Her ne kadar Maliye’deki hesap uzmanlarının
çoğu Siyasallılardan oluşsa da, onun hedefi de artık iyi bir hesap
uzmanı olmaktı. Ama o yıllar, siyasete de bulaşmadan geçilmeyecek
yıllardı. Kılıçdaroğlu için de öyle oldu.
Sol kanattaki Fikir Kulüpleri Federasyonu ile sağ uçtaki Ülkü
Ocakları Birliği arasındaki keskin çatışma ortamında üçüncü bir
odak olarak üniversitelerde var olmayı başaran, Sosyal Demokrasi
Dernekleri Federasyonu’nda (SDDF) görev aldı. Bu federasyonun Bilim
Kurulu Başkanlığı’nı yaptı. Daha sonra Toplumsal ve Kültürel
Eylemler Derneği’nin başkanlığını üstlendi. Üniversitesi
yıllarında, o dönemde düzenlenen neredeyse tüm eylemlere ve
gösterilere katıldı. Bugün Türk siyasetine yön veren isimlerin
hemen hepsiyle o dönemde tanıştı. Pek çok isim arasından onun en
iyi hatırladığı kişilerden biri de Devlet Bahçeli. Kılıçdaroğlu,
Bahçeli’nin daha o yıllarda çok saygı duyulan bir kişilik olduğunu
sık sık dile getiriyor.
Yediği dayağı unutamıyor
O gerginlik ortamından Kemal Kılıçdaroğlu da nasibini aldı. Pek çok
kişinin mermilere kurban gittiği o yıllarda o, sadece sağlam bir
dayak yiyerek kurtuldu. Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi’nin
önündeki bir eyleme katılan öğrenci Kemal’in yanına, Ulus’a doğru
yürümeye geçtiği sırada iki kişi geldi. Onu zorla sürükleyerek,
Kültür Bakanlığı’nın arkasındaki boş bir araziye götürdüler. Orada
üstüne 5-6 kişi çullandı ve neredeyse kemikleri kırılacak kadar
ağır bir dayak yedi. Ama söylediğine göre, hiçbir zaman bir intikam
duygusu içinde de olmadı. Zaten şiddetin tırmanmaya başladığı
yıllarda da üniversiteden mezun oldu.
Okulda “inek” olarak bilinen Kemal Kılıçdaroğlu, öğretmenleri
tarafından da çok sevilen ve güvenilen bir kişiydi. Öyle ki, bazı
öğretmenleri sınav sorularını ona hazırlatırdı. Ne kadar “inek” bir
öğrenci olduğunun en önemli kanıtı ise, devam mecburiyeti olmayan
okula, dört yıl boyunca sadece iki gün gitmemiş olmasıdır
herhalde.
Sol görüş ile üniversite yıllarında tanışan Kılıçdaroğlu’nun
beğenilerini de hem bu sol anlayış hem de günün moda akımları
belirledi. Ruhi Su ve Âşık Mahsuni Şerif’in plaklarını dinledi;
Metin Erksan, Yılmaz Güney ve Halit Refiğ filmlerinin ise müdavimi
oldu.
Ulus’tan Kızılay’a koştu
Evet, üniversite yılları güzeldi. O özgürlük ortamını ciğerlere
çekmek güzeldi ama artık ekmeğini eline almasının zamanı da
gelmişti. Üniversiteden 1971 yılında mezun oldu. Zaten hedefi, en
başından beri hesap uzmanı olabilmekti. Sınavı kazandığında o kadar
heyecanlanmıştı ki, Ulus’tan Kızılay’a kadar koşarak geldi. Artık
eli resmen ekmek tutmaya başlayacaktı. Yıllardır çekilen çilelerin
sonucunu alacaktı. O artık Maliye Bakanlığı’nın çok önemli
uzmanlarından biriydi.
Kemal Kılıçdaroğlu, babası gibi, Türkiye’nin dört bir yanını gezen
bir memur olmadı hiçbir zaman. Görev yeri hep Ankara’ydı. Hakkında
pek çok iddia olmasına rağmen, ne Gelirler Genel Müdürlüğü, ne
Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ne de SSK Genel Müdürlüğü dönemlerinde
herhangi bir araştırma ve soruşturmaya uğradı. Kılıçdaroğlu, 1971
yılında adım attığı memuriyet hayatına, 1999 yılında emekli olarak
veda etti.
Teyzesinin kızıyla evlendi
Hesap uzmanlığını kazandığı yıl, bir ziyaret için Kocaeli’ne
gittiği sırada, eşi Sevim Hanım’la tanıştı. Gerçi Sevim Hanım
teyzesinin kızıydı ama onlar yıllar önce Kocaeli’ne yerleştikleri
için, tanışma fırsatları olmamıştı. Bu tanışma, ailelerin de
onayıyla bir süre sonra flörte, Sevim Hanım’ın, Siyasal Bilgiler
Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nu kazanmasıyla birlikte de kısa
sürede aşka dönüştü. Ve 1974 yılında nikâh defterine imzaları
attılar. Kız kardeşinin okumasına karşı çıkan Kılıçdaroğlu’nun eşi
Sevim Hanım da, ev işleri artınca okulu bıraktı. Kemal Kılıçdaroğlu
bugün, eşinin okulu yarım bırakmış olmasına da çok üzüldüğünü dile
getiriyor.
Kemal ve Sevim Kılıçdaroğlu evliliği üç meyve verdi. Önce Azime
Aslı, ardından Zeynep ve son olarak da Kerem dünyaya geldi. Azime
Aslı, babası gibi iktisatçı ve evli. Üstelik Duru adında bir de
torun vermiş Kemal Bey’e. Zeynep avukat; en küçük Kerem ise Bilkent
Kamu Yönetimi mezunu. Aynı zamanda Sertsessiz isimli bir rock
grubunda da davul çalıyor.
Sakin ve detaycı
Kemal Kılıçdaroğlu için yakınları, mazbut bir aile babası yorumunu
yapıyor. Yıllardır memuriyetle başlayan iş hayatı, siyasetle devam
edince, doğal olarak evin asıl direği de eşi Sevim Hanım olmuş.
Evle ilgili önemli kararları hep eşi vermiş. Kılıçdaroğlu çok
yumuşak yüzlü olmasından dolayı kimseyi kıramazmış. Sakinliği,
aşırı detaycılığı, karşısındakini sabırla dinlemeyi bilmesi, onun
en önemli kişilik özellikleri. Hem siyasi hem de özel hayatında bu
özellikleri belirleyici.
Kemal Kılıçdaroğlu, müzik, sinema ve tiyatroya olan düşkünlüğünün
yanı sıra, tam bir resim tutkunu. Elinden geldiğince küçük bir
resim koleksiyonu yapmaya çalışıyor. Fikret Otyam, Nuri Abaç,
Hüseyin Yüce ise favori ressamları. Aynı zamanda, kitap sayısı
yaklaşık bin adedi bulan bir de kütüphanesi var.
Her sabah sütlaç
En sevdiği yemek ise kesinlikle “sütlaç”. Çocukluğundan beri bu
tatlının tutkunu olan Kılıçdaroğlu, güne her sabah bir kâse sütlaç
yiyerek başlıyor. Eşi Sevim Hanım, ona her sabah taze pişmiş
sütlaçla kahvaltı ettiriyor. Sabah çok erken saatte kalkan
Kılıçdaroğlu, güne öncelikle tüm gazeteleri okuyarak başlıyor ve
tüm memuriyet hayatında olduğu gibi, sabah saat sekizde işinin
başında oluyor.
Baykal çağırdı siyasete girdi
Kemal Kılıçdaroğlu, her ne kadar üniversite yıllarında öğrenci
derneklerinde faal olarak görev almış olsa da, hiçbir partinin
gençlik kollarına üye olmadı. Ama gönlü hep Karaoğlan’dan yanaydı.
“Attığı sloganlarla gençlik üzerinde büyük bir heyecan yaratıyordu”
dediği Bülent Ecevit, gençliğinde onu da çok etkilemişti. Zaten
gönlü hep, pek çok Alevi’nin olduğu gibi, CHP’den yanaydı. Ama CHP
ile tanışması, ancak emekliye ayrıldıktan sonra gerçekleşebildi.
Vatandaşın Vergisini Koruma Derneği’nin (VAVEK) başkanlığını
üstlenen Kılıçdaroğlu, bu sırada CHP’nin Bilim ve Kültür
Platformu’na çağırıldı. Ve bir gün Deniz Baykal arayıp kendileriyle
çalışmasını istedi. Böylelikle önce Parti Meclisi, daha sonra MYK,
ardından da İş Bankası Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. 3 Kasım
seçimlerinin ardından da, 22. Dönem İstanbul Milletvekili olarak
Meclis’e girdi.
Hakkında çok iddia var
Bu kadar çok kişinin ayağına basan Kemal Kılıçdaroğlu hakkında da
pek çok iddia var ama bunların hiçbiri kanıtlanmış değil. Bu
iddialar karşısında Kılıçdaroğlu, sadece tebessüm etmekle
yetiniyor. Çünkü mahkemeye verilmiş ve kanıtlanmış bir suçlama
yok.
SSK ve Bağ-Kur Genel Müdürlüğü yaptığı sırada akrabalarını işe
aldırdığı; SSK’yı 4,5 trilyon lira zarara uğrattığı; SSK
ihalelerini kendi akrabalarına verdirdiği iddiaları zaman zaman
gündeme geliyor. Ama Kılıçdaroğlu için en ilginç iddia, Batı
Çalışma Grubu’nun hazırladığı raporlarda yer alıyor olması. SSK
Genel Müdürü olduğu dönemde bu BÇG raporlarına giren Kılıçdaroğlu
için, Alevi-Kürtçü-PKK’lı oluşum tanımlamaları yapılıyor. Ama
BÇG’nin pek çok kişiyi takip edip fişlediği de biliniyor.