'Tek millet (Türk) tanımlaması kaldırılsın'

“Ülkesi bölünen Türk’ler değil Kürt’lerdir. Ben benden olan bir bölgeye pasaport alarak gidiyorum. Sınırlar esnek olsun”

ADNAN BERK OKAN

Ahmet Hakan geçenlerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu konuk etmişti. Dün geceki konuğu ise BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’tı.

Ekibiyle birlikte Diyarbakır’a giden Ahmet, Demirtaş ile kapsamlı bir sohbet gerçekleştirdi.
Aslında çok umutlu başlamıştım dinlemeye…

Hatta öyle ki; Demirtaş’ın söylediklerinden anladığım silahlar şimdilik değil, ilelebet susacaktı…

Bu müthiş ve bütün milletimizin arzuladığı bir gelişmeydi…


Mevlâna
, Mesnevi’sinde “Bulutlar ağlamasa yeşillikler nasıl güler?” der...

Eğer gerçekten kalıcı barış tesis edilecekse sadece bir değil, iki taraftan da ağlayanlar olacak ki barış bahçesi yeşillensin, şenlensin…

Benim anladığım kadarıyla bu sürecin taraflarından ikisi de ağlamak istemiyor...

Meselâ başbakan, "taviz yok, müzakere yok, pazarlık yok" diyor...

Yani bunun tercümesi, "bizim taraf ağlamayacak" demek...

Demirtaş ise “silahlar susar ama bu savaş bitmez”  diyor...

 Hâsılı umutla umutusuzluk arasında gidip geliyorum...
Kafam çok karışık yani...
 

Böyle bir tavır kararlılıkla sürdürülürse ve vade de pek uzun tutulmazsa BDP gelecekte Türkiye solunun birinci partisi olabilirdi ki en başından beri BDP’ye saldırıldıkça “yapmayın, etmeyin; bu siyasi guruba Türkiye partisi olabilme şansı verin” demekten maksadım da buydu…

Ama ilerleyen dakikalardan birinde Demirtaş “silahlar susar ama bu savaş bitmez” deyince tepemden buz gibi bir kova su dökülmüş gibi oldum…

Gayri ihtiyari “vaaauuuvvv!” demişim…

Peki ne istiyorlardı?..

“Barış” diyor, “demokrasi” diyor başka da bir şey demiyordu Demirtaş…
İyi de madem tek amaç barış ve demokrasiydi; “silahlar susar ama bu savaş bitmez” demek de neyin nesiydi?..

Bir de şunu anlayamadım:

Demirtaş, Türk Milletini inkâr etmiyordu…

“Ama” diyordu mealen, “Türkiye Cumhuriyeti milletini oluşturan unsurlardan birinin de Kürtler olduğu anayasaya yazılsın”...

Ahmet; Demirtaş bir ara sadece “demokrasi, barış” demeye başlayınca; “Bu kadar insan boşuna mı can verdi?” diye sorunca Demirtaş şunları söyledi:

“Bu savaşlar keşke olmasaydı diyebiliriz ama bu savaşlar olmasaydı bugünkü noktaya gelemezdik”

Buyurun buradan yakın…

Demirtaş’a göre son otuz yılda ölen 40 bin insan boşuna ölmedi; çünkü sonunda bu topraklara demokrasi gelecek…

İnşallah!..

Program bittikten sonra düşündüm de; Ahmet çok önemli sorular sorduğu gibi bazen de (sanırım) ipi germemek için Demirtaş’ın açıklamalarını derinleştirebilecek kontra suallerden kaçındı.
Meselâ Demirtaş’ın yeni hazırlanmakta olan anayasada, bu topraklarda yaşayan bütün etniklerin sayılması gerektiğine ilişkin ifadesine; “Kurucu unsur olarak devletin adını Türklerden almasının ne sakıncası var?” diye sorması üzerine Demirtaş’ın “o halde bir doksan yıl da ‘herkese Kürt milleti denir’ diyelim” cevabını verdiğinde Ahmet hemen konuyu değiştirdi…

Yani; bu süreç gerçekten de kalıcı bir barış getirir mi bilemem ama çok zorlanacağımızdan eminim…


DBH

Akıllı İnsanlar Heyeti üyelerinden Lale Mansur CNNTÜRK’te Enver Aysever’in konuğuydu…

Aysever’in “gittiğiniz yerlerde neyi anlatacaksınız?” sorusuna “biz hiçbir şey anlatmayacağız; bizim görevimiz dinlemek” dedi…

İyi ama o zaman neden “Akıllı İnsanlar Heyeti” dendi bu heyete?..

“Dinlemeyi Bilenler Heyeti” dense hiç olmazsa bu kadar geniş ve anlamsız tartışmalar yaşanmazdı…

Programın sonlarına doğru Demirtaş, Ak Parti Hükümet’inden tek isteklerinin kalıcı barışın sağlanması olduğunu söyledi.

Ahmet “ya sizin istediğiniz anlamda demokrasi gelmezse ne olur?” diye sorunca da “Demokrasi olmazsa biz halkla birlikte muhalefet yaparız” cevabını verdi.

Cevap çok güzeldi…

Ama ben yine de o cevabın üzerine Ahmet’in “Yani; silahlı eylemlere başlayanlarla yeniden ilişki kurmaz mısınız; yeniden silahlanmalarına karşı mı çıkarsınız?” diye sormasını çok istedim fakat sormadı…

Yani, bu sorunun cevabını merak ederek yaşamak bana zor gelecek…

Çünkü az önce de dikkat çektiğim gibi, Demirtaş’ın en çok canımı sıkan cevabı “Silahların susması kalıcı barışın geldiği anlamına gelmez” deyişiydi…

Yine meselâ, “bu ülkede, vatandaşı olduğumuz bu ülkede eşit yurttaş olarak yaşayalım” diyen Demirtaş’a “eşitlikten ne anladığını” sormalıydı Ahmet.

Zira tek sorun eşitlikse; onaylamadığım halde o sorunun cevabını en heyecanlı bir şekilde MHP’lilerin verdiğini hepimiz biliyoruz…

Yok, eşitlikten murat çok daha farklı siyasi ve coğrafi taleplerse onlar da dün gece konuşulmalıydı. 

Demirtaş’ın “millet” üzerine yaptığı açıklamalardan anladığım şu:

“Tek millet (Türk) tanımlaması kaldırılsın”…
Böyle demedi ama bu “tek millet” tanımlamasının sorunun kendisi olduğunu da açıkça söyledi…

“Ülkesi bölünen Türk’ler değil Kürt’lerdir. Ben benden olan bir bölgeye pasaport alarak gidiyorum. Sınırlar esnek olsun” dedi…
Ahmet bu güzel açıklamayı derinleştirecek soruları da nedense sormadı…

Son günlerin en çok tartışılan konusu “T.C.” kavramını sorduğunda Demirtaş; “Türkiye Cumhuriyeti kavramından rahatsız değiliz; Türkiye Cumhuriyeti Kürt’ü inkâr ettiği için itiraz ediyoruz” dedi.

O zaman da, yeni anayasada “Türkiye Cumhuriyeti anayasası Kürt milletinin de unsurlarından biri olduğunu inkâr etmez” diye yazsa bununla yetinip yetinmeyeceklerini sormalıydı; onu da sormadı…

Demirtaş’ın kendi penceresinden baktığımda çok hak verdiğim tespitleri içinde yanlış olduğunu düşündüğüm biri; mevcut anayasanın “Türk etnik kimliği üzerine şekillendirilmiştir” deyişiydi.
Çok iyi biliyordum ki kendisinin “iyi bir Boşnak” olduğunu gururla söyleyen 12 Eylül paşası Kenan Evren “Türk” sıfatının “ırk” değil sadece bir “isim” olarak anlaşılmasını istiyordu…
 

Umarım Ahmet Hakan yakında MHP Genel Başkanı Bahçeli’yi de konuk eder…
Ya Bahçeli gelmezse?..
Gelmezse gelmesin…
O zaman da söyleyecek sözünün olmadığını anlarız…
 

adnanberkokan@gmail.com