Tehlike sansür, otosansür değil niteliksizlik!
En büyük tehlike Ne sansür, ne otosansür! Türk medyasının yalnız bugün değil, öteden beri karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlike yüzeysellik
Güven ile uzun soluklu bir röportaj yapan Güven,"Merkez diyebileceğimiz medya gazetecilik açısından nicedir iritfa kaybediyordu zaten, Gezi direnişi sırasında yere çakıldı" diyor.
Güven ayrıca, “Bütün bu olup bitenlerden dersi, medya değil gazeteciler çıkaracaktır. Çünkü, gazetelerin, televizyonların değil gazetecilerin, televizyoncuların ahlakı olur” diye konuşuyor. Kuruluşunda beri emek verdiği Radikal'den ayrıldıktan sonra Taraf'ta "Parçalı Bulutlu" köşesinde yazmaya başlayan Güven, Medya Günlüğü'nün sorularını şöyle yanıtladı:
GAZETELER DEĞİL GAZETECİLER DERS ÇIKARTACAK
- Merkez Türk medyası Gezi olaylarından hangi dersleri çıkarmalı?
-Merkez medyanın çıkarması gereken çok ders var ama mevcut yapısıyla o dersleri çıkarması da, uygulayaması da zor. Nedeni çok basit: Gözünüz ticarette, kulağınız siyasetteyse kendi ağzınızı kendiniz bağlamışsınızdır zaten.
Medya değil ama medya çalışanları çıkaracaktır ders bütün bu olup bitenlerden. Çıkarıyorlar da zaten. Çünkü, gazetelerin, televizyonların değil gazetecilerin, televizyoncuların ahlakı olur.
EN BÜYÜK TEHLİKE SANSÜR YA
DA OTOSANSÜR DEĞİL YÜZEYSELLİK
-Sizce şu anda Türk medyasının karşı karşıya olduğu en büyük
tehlike hangisi: Sansür mü, yoksa otosansür mü?
-Ne sansür, ne otosansür! Türk medyasının yalnız bugün değil, öteden beri karşı karşıya bulunduğu en büyük tehlike yüzeysellik, niteliksizlik.
O yüzden de onca imkana, o şatafatlı binalara, stüdyolara, matbaalara rağmen ulusal çapta da olsa bir BBC ya da The New York Times çıkmıyor Türkiye'de.
Sansür yok mu, elbette var, hem de en kaba biçimiyle. Otosansür yok mu, hem de en sinsi biçimiyle var... Ama daha önemlisi şu: Bugün sansür kalksın, yarın otosansür biter. Peki öbür gün daha derinlikli bir Türk medyası ortaya çıkar mı? Hiç sanmam.
Herhangi bir medya organının gerçek sermayesi, asıl gücü saygınlıktır. O saygınlık da nitelikli habercilikle kazanılır. Her gün yeniden, yeni baştan üstelik.
Fethi Naci'nin lafını uyarlarsak, "Futbolumuz neyse medyamız da
o."
İYİ KÖTÜ SORU SORAN KAHRAMAN
OLUYOR
-Medya, asli görevi olan 'haber verme'ye dönebilecek mi?
-Bakın Gezi direnişi sırasında bir Reuters muhabiri, son derece basit bir soru sordu, daha doğrusu sormaya çalıştı Başbakan'a. Ve neredeyse basın kahramanı, demokrasi kahramanı ilan edildi. İyi kötü bir soru sordu, sorabildi diye!!! Medyanın hali o kadar vahim yani. Utanılması lazım bundan. Ağlanacak hale gülmektir bu.
Soru sormayan, soramayan, sorgulamayan bir gazete, bir
televizyon nasıl haber verecek?
(...)
-İlk gününden beri emek verdiğiniz Radikal'den neden
ayrıldınız?
-Patronajın gazete yönetiminde değişikliğe gitmesinin ardından ortaya çıkan yayın politikası nedeniyle gazeteyle aidiyet bağım giderek zayıfladı, sonunda da koptu.
-İki yıl aranın ardından yeniden köşe yazmaya başladınız. Neden Taraf?
-Radikal'i bıraktıktan sonra gazetecilikten, yazı çiziden hiç
kopmadım. Gazete ve dergilere, kendi bloguma yazılar yazdım, hala
da yazıyorum.
Neşe Düzel, Taraf'ın yönetimini üstlenince "Bize yazar mısın?"
dedi. "Neden olmasın" diye düşündüm. Benim için temel kriter,
fikirlerimi özgürce ifade edebileceğim bir ortam. Taraf'ta da bu
ortam var. O yüzden pazar ve çarşamba günleri 'Parçalı Bulutlu'yla
Taraf'tayım bundan böyle...