Tecavüz haberinde ‘temsili fotoğraf’ olur mu?
Taraf yazarı Alper Görmüş'ün medya eleştirileri sürüyor. Çocuk tecavüzü haberinde ‘temsili fotoğraf’ olur mu?
Taraf yazarı Alper Görmüş'ün medya eleştirileri sürüyor. Gazetelerin çocuk tecavüz haberlerinde kullandığı temsili fotoğrafları gündeme getiren Görmüş'ün bir itirazı var...
Çocuk tecavüzü haberinde ‘temsili fotoğraf’ olmaz!
21 nisan tarihli Hürriyet gazetesinin manşet haberi...
Size haberi anlatayım önce...
Başlık: “Orada kimse yok mu?”
Spot: “Siirt’te ilköğretim okulu öğrencisi yedi kıza onlarca erkek tecavüz etti. Yüz kızartıcı olay, bu kızlardan H.T. (14) ile ablası S.T’nin (16) şikâyetiyle ortaya çıktı.”
Birinci sayfada, daha küçük puntolarla dizilmiş dört spot daha var. Onlardan da, 100’den fazla şüpheli erkeğin sorgulandığını ve 17’sinin tutuklandığını; erkeklerden bazılarının şehrin ileri gelenleri olduğunu; kızların çok yoksul, “3 ile 5 TL para, şeker ya da çubuk kraker karşılığında erkeklerle birlikte olduklarını” öğreniyoruz.
Bukalemun görünmezliğinde bir “temsili fotoğraf” ibaresi
Manşet cümlesinin altında bir daire içerisinde “Siirt’te sessiz utanç” ibaresini, onun da altında sırtını
duvara yaslayarak çömelip başını iki elinin arasına almış bir
kız çocuğunun büyükçe fotoğrafı görülüyor. Fotoğrafın sağ alt
köşesinde bukalemun gibi bulunduğu zeminin rengini almış, minik bir
puntoyla dizilmiş ve bu “işçilik” sayesinde neredeyse görünmez hale
gelmiş, getirilmiş “temsili fotoğraf” ibaresi yer alıyor.
Hürriyet okurlarının çok büyük bir bölümünün “temsili
fotoğraf” yazısını görmediğine ve zihinlerinde sanki haberde sözü
edilen kızlardan birinin hakiki bir fotoğrafını görüyormuş gibi bir
izlenim edindiklerine adım gibi eminim. Peki,
Hürriyet’çiler o sayfayı o şekilde tasarlarlarken,
okurlarının zihninde böyle bir izlenim doğacağını akıllarına
getirmemiş olabilirler mi? Bu soruya şöyle ferah feza bir
“olabilirler” cevabı vermek, meslektaşlarımızın bir hassasiyet
eksikliği içinde olduklarını, fakat bunun farkında olmadıklarını
söylemek isterdim. Ne var ki bu gazetemizin buna benzer başka
vukuatları aklıma geliyor ve böyle düşünemiyorum. Birazdan bu
vukuatlardan en “hard”ını anlatacağım size, ama önce şu taze
örnekle ilgili olarak birkaç şey daha söylemeliyim...
“Bebek tecavüzü” haberinde temsili fotoğraf?
Her şeyden önce şu “temsili fotoğraf” müessesesinin medeni memleketlerin kendini “ciddi” sayan gazetelerinin hiçbirinde yerinin olmadığına işaret edeyim... Oralarda bazı karmaşık olayları anlatmak üzere “temsili çizim”lere başvurulduğunu biliyoruz, fakat haberin öznesinin fotoğrafı hukuken ya da ahlakî nedenlerle kullanılmıyorsa o haber fotoğrafsız verilir, bu türden kurnazlıklara başvurulmaz.
Lafımı dümdüz söyleyeceğim: O fotoğraf, medyamızda yaygın bir
arayış olan “iç gıcıklama” kontenjanından oradadır, müstehcendir ve
kullanılması ayıptır!
Hürriyet’çileri kızdıracak muhayyel bir örnek vereceğim:
Diyelim ki bir “bebek tecavüzü” olayıyla karşı karşıyayız (muhayyel
dediğime bakmayın, okuyoruz böyle haberler), Hürriyet,
böyle bir haberi manşetine taşısaydı “görsel malzeme” olarak bir
bebek fotoğrafı kullanır mıydı?
Bu tatsız soruya karşı Hürriyet’çilerin “ikisi aynı şey değil”den daha ikna edici bir cevapları varsa, duymak isterim. Fakat buysa cevapları, onlara söyleyeyim: İkisi aynı şeydir!
Madem “yanlış görsellikler” üzerine konuşuyoruz, bu yazının asıl derdi olan “temsili fotoğraf”la doğrudan ilgili olmasa dahi, zaman zaman çok rahatsız edici olabilen bir başka “görsel tercih”le ilgili düşüncemi de belirtmek isterim... İstisnasız bütün haberlere eşlik eden gülen muhabir fotoğraflarından söz ediyorum... Üzerinde konuştuğumuz haber, bu tuhaflığı fark edebilmek için birebir: Düşünün, bir paket çubuk krakere bedenini bir erkek sürüsüne satmak zorunda kalan küçük kızların haberine, yüzünün bütün hatlarıyla gülen bir muhabirin fotoğrafı eşlik ediyor. Olacak şey değil ama, alışmışız işte; yadırgamıyoruz, bakıyoruz, fark etmiyoruz, geçiyoruz...
“Hürportreler”in arasında çocuk pornosu...
Geldik, yukarıda sözünü ettiğim Hürriyet’in en ağır
vakasına... 2002’nin ilk günüydü, gazete yılın ilk gününde
okurlarının karşısına, “hürportreler” adını verdiği yenilikçi bir
“performans”la (kendi ifadeleri) çıkmıştı. Yenilikçi performans,
Hürriyet yazarlarının birbirleri hakkında kaleme aldıkları
portrelerden ibaretti. Fotoğraflara ise ayrıca özenilmiş, ilginç
“iş”ler çıkmıştı ortaya... Mesela Oğuz Aral’a Emin Çölaşan düşmüştü
ve elhak o da “Mazlumların, yoksulların, yetimlerin, adaletin ve bu
ormanın koruyucusu ve de hırsızların, düzenbazların, hortumcuların
kâbusu Baltalı İlah Zagor Emin”i çok güzel anlatmıştı. Zagor Emin,
gözlerinde kara gözlük, içlerinden birisinin elinde ateşe hazır bir
silah bulunan dört korumadan iki adım önde bir Çölaşan fotoğrafıyla
tasvir edilmişti çalışmada...
Hürriyet’in o sayısını Kürşat Bumin’le birlikte Bilgi
Üniversitesi’ndeki Medyakronik odasında birlikte gözden
geçirdik, pek eğlendik. Performansın sunumunda her ne kadar
“Hürportreler Hürriyet’in sürüden ayrılan bütün işlerinde
olduğu gibi bazı tutucular tarafından yine yadırganacak, yine
taşlanacak” denmiş olsa da; genel yayın yönetmeni “Eminim, bazı
ruhsuzlar, kara gözlüklüler bu fotoğrafları sevmeyecekler.
Sevmesinler. Zaten hayatta neyi seviyorlar ki bunları sevsinler,
size içimizdeki çocuğu göstermeye çalıştık” diye yazmış olsa da,
kendimizi tutamadık, hissiyatımızı okurlarla paylaşmaya karar
verdik.
Görev Kürşat’a düştü. Fakat yazmaya başlamadan önce gazetenin aynı sayısında ikimizi de dehşete düşüren bir fotoğrafla karşılaştık. Kürşat, “Hürportreler”le bu vakayı birlikte ele alan bir yazı yazmaya karar verdi. Buraya o yazının son bölümünü alıyorum:
“Şimdi gelelim ilave ile verilen Hürriyet’in yedinci sayfasına. Haberin başlığı şöyle: ‘Çocuk pornosu travmasına karşı nasıl davranılmalı.’ Haberin fotoğrafı şöyle: 10 yaşlarında Uzakdoğulu bir çocuk, pantolonunu hafifçe indirmiş olarak ‘çocuk pornocuları’na bakıyor. Çocuğun ne yüzünde, ne başka yerinde ‘siyah bant’ filan yok; öylece objektife bakıyor. (‘Siyah bant’ olsa ne değişir, diyenler tamamen haklı.) Haberin başlığını unutmayın: ‘Çocuk pornosu travmasına karşı nasıl davranmalı.’ İşte böyle... Siz boş verin bu lafları... ‘Performans’mış, ‘İçinizdeki çocuğu göstermek’miş, bütün bunlar işin karikatür tarafı. ‘İçinizdeki çocuk’tan çok önce, siz gazetenin yedinci sayfasında yer alan şu ‘çocuk pornosu’na bakın... ‘Narsisizm’in de bir sınırı var canım...”
“Kendi kendimizi kınıyoruz”
Bununla yetinmedik, 3 Ocak 2002’de “Kürşat Bumin-Alper Görmüş, Medyakronik editörleri” imzasıyla Basın Konseyi’ne bir şikâyet başvurusunda bulunduk. İki hafta kadar sonra Basın Konseyi Genel Sekreteri Medyakronik’i aradı ve şikâyetimizde ısrarlı olup olmadığımızı sordu. Tuhaf bir soruydu tabii, öyle bir niyetimiz olsaydı, biz arayıp durumu bildirmez miydik?
Aslında anlamıştık mevzuyu: Konsey’cilerin bizi aramalarından birkaç gün önce Hürriyet’te konuyla ilgili bir özür yazısı çıkmıştı... Belli ki, “Bakın özür de dilendi, gelin vazgeçin bu sevdadan” denmeye çalışılıyordu.
“Kendi kendimizi kınıyoruz” başlıklı özür metni şöyleydi (Hürriyet, 14 Ocak 2002):
“1 Ocak tarihli Hürriyet’te ‘Çocuk pornosu travmasına karşı nasıl davranılmalı’ başlıklı bir haber yayımlandı. Çocuk pornosuna karşı olan bu haberde görüntü malzemesi olarak bir çocuk fotoğrafı kullanılmıştı. Bu fotoğrafı, erken baskılarda görünce biz de rahatsız olduk ve değiştirmeye karar verdik. Ancak sayfanın yeni hali geçilirken teknik bir yanlışlıktan dolayı eski fotoğraf baskıya girmiş. Bu fotoğraf haklı olarak okuyucularımızı rahatsız etmiş. İki okuyucu da bizi Basın Konseyi’ne şikâyet etmiş. Basın Konseyi’nin kararını beklemeden, teknik bir yanlışlıktan dolayı olsa da, bu fotoğraf için kendi kendimizi kınıyoruz.”
Özür metni beni yumuşatmıştı biraz, kendi payıma şikâyetimi geri aldığımı bildirdim Konsey’e. Fakat Kürşat ısrar etti. Konsey’in kararı, başvurumuzdan üç ay sonra geldi: Kınamaya ya da uyarmaya gerek olmadığına... İlaveten “gazetenin bu davranışının (“özür”den söz ediliyor –A.G.) meslek ilkeleri açısından takdire değer olduğunu kamuoyuna duyurmaya” da karar verilmişti.
İşte böyle... O günden beri Hürriyet’i bu açıdan (da) daha bir dikkatle izliyorum. Hissiyatım şöyle: Tecavüz, porno, vb. haberler söz konusu olduğunda, her zaman değil ama bazen bu gazetemizin dengesi bozuluyor, gazeteye tuhaf şeyler yansıyor.
Nedenini bilmiyorum.