TBMM Ertuğrul Özkök'ü ifade vermeye çağırdı!
"Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan ve kamuoyunda "Darbeleri Araştırma Komisyonu" olarak bilinen komisyon, 3 Ekim günü beni de davet etti."
Özkök, kendisini 28 Şubat dönemiyle ilgili Darbeleri Araştırma Komisyonu'na "bilgisine başvurulmak üzere" davet eden mektubu, "O mektup nihayet geldi" sözleriyle duyurdu okurlarına ve ardından mektubun içeriğiyle ilgili yorumlar yaptı.
İşte "Günlerdir merakla beklediğim davetiye dün elime geçti." diye başlayan o yazıdan çarpıcı bölümler:
"Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurulan ve kamuoyunda
"Darbeleri Araştırma Komisyonu" olarak bilinen komisyon, 3 Ekim
günü beni de davet etti.
* * *
Gazeteci olarak en merak ettiğim konu şuydu:
"Acaba Komisyon dinlemek istediği insanları nasıl bir yazı
ile davet edecekti?"
Şunlar olabilirdi:
- Kuru bir devlet dili.
Yani "Şu tarihte şu saatte Meclis Komisyonunda
bulunun" gibi.
- Önyargılı bir dil olabilirdi.
Yani davet edilen kişi hakkında komisyonun havasını hissettiren bir
dil...
Şimdi size aldığım davet yazısını anlatacağım.
İŞTE O MEKTUP
Mektubun altında Komisyon Başkanı olarak İstanbul Milletvekili
Nimet Baş'ın imzası vardı.
Mektup aynen şöyle:
"Sayın Ertuğrul Özkök
Meclis Araştırma Komisyonumuz, Komisyonumuzun araştırma
konularından birini oluşturan 28 Şubat 1997 tarihli müdahale
süreciyle ilgili olarak, 3 Ekim 2012 Çarşamba günü saat 15.30'da
Komisyon toplantı salonunda bilginize başvurmayı uygun
bulmuştur.
Bu nedenle, uygun bir zaman içerisinde Komisyonumuzla ilişkiye
geçmenizi ve anılan tarihte Komisyon toplantısında hazır
bulunmanızı arz/rica ederim."
* * *
Mektupta dikkatimi çeken noktalar şunlar:
- Görüldüğü gibi son derece nazik bir dille kaleme
alınmış.
Davet edilen kişi hakkında herhangi bir önyargı ifadesi yok.
- Belki vardır da ben bilmiyorum. Ama hayatımda ilk defa
"arz" ve "rica" ifadelerinin birlikte kullanıldığına tanık
oluyorum.
Devlet yazı dilinde hitap şöyledir:
- Alt birim üst birime yazıyorsa, "Arz eder".
Üst birim alttakine yazıyorsa, "Rica eder".
Demek ki komisyon kendini bilgisine başvurduğu kişiyle bir ast/üst
ilişkisi içinde görmüyor.
Oysa yazı Türkiye Büyük Millet Meclisi adına yazıldığına
göre, "rica" edilebilirdi ve bize de yadırgatıcı
gelmezdi.
Bunu Komisyon başkanının ve dolayısıyla komisyonun bir zarafeti
olarak değerlendirebiliriz.
Hangi gazetecinin ne ile ilgili olarak bilgisine başvurulacak
Mektupta davetiye gönderilen kişinin, geçmişteki hangi
olayla ilgili olarak bilgisine başvurulacağı da
belirtilmiş.
Beni 28 Şubat "müdahalesi" ile ilgili olarak davet
etmişler.
28 Şubat'tan bir "darbe" olarak söz edilmemesi de komisyonun işe
önyargısız başladığının bir işareti olarak yorumlanabilir.
Ancak dikkat... Mektubun antet kısmında komisyonun kuruluş amacı
şöyle belirtilmiş:
"Ülkemizde Demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve
muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün giriş ve
süreçlerin tüm boyutları ile araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan Meclis Araştırma
Komisyonu"
Bence her şey çok titizlikle ve zekâyla yerli yerine konmuş.
27 MAYIS VE 12 EYLÜL DÖNEMİ MEDYASI KAPSAM DIŞINDA MI
Bugüne kadar gazetelerde, internet sitelerinde çıkan haberlere baktığımda dikkatimi çeken bir nokta var. Olayın medya ayağı konusunda dikkat sadece 28 Şubat sürecine odaklanmış izlenimi doğuyor. 28 Şubat'tan bir "müdahale" olarak söz ediliyor.
Oysa siyasi tarihimizde 27 Mayıs ve 12 Eylül gibi iki darbe var.
O darbeler öncesi ve sonrasında da Türkiye'de basın vardı.
Merak ediyorum, acaba komisyon, o dönemlerin yaşayan
gazetecilerini ve gazete yöneticilerini de dinleyecek
mi?
Yoksa o dönemlerle ilgili olarak kafalara yerleşmiş bir
"zamanaşımı" anlayışı mı hâkim?
Bugüne kadar 28 Şubat'la ilgili olarak davet edilecek gazetecilerin
adlarını sık sık okuduk.
Ama iki darbe ile ilgili herhangi bir gazeteci adı en
azından ben duymadım, okumadım...
Mesela beni keşke 12 Eylül'le ilgili olarak da davet etseler ve
bilgime başvursalardı.
Çünkü o dönemde Bülent Ecevit'in çıkarttığı "Arayış" dergisinde
yazıyordum.
Derginin yazı işleri müdürü Nahit Duru geçtiğimiz aylarda o
günlere ait hatıralarını "Arayış" adı altında
yayınladı.
Tabii Hasan Cemal'in "Tank sesiyle uyanmak" adlı
kitabı da o dönemin siyaset-medya ilişkileri açısından ilginç
ipuçlarını veriyor.
Bu benim TBMM önünde gazeteci olarak ikinci "bilgilendirme" tecrübem olacak.
Daha önce Meclis'in kurduğu bir medya komisyonunun daveti
üzerine gazetemizin sahibi Aydın Doğan'la gidip bütün soruları
cevaplamıştık.
Aydın Bey o gün sorulan soruları ve verdiğimiz cevapları
virgülüne dokunmadan bir kitap halinde yayımlatmıştı.
TBMM demokrasimizin en üst kurumudur.
Onun davetine uymak ve bildiklerimizi hiçbir şey saklamadan
anlatmak görevimizdir.