Tavandaki sıçan neymiş bilin bakiym...

Bebeklikten itibaren başkasının çiğneyerek erittiği mamayı yemeyi öğrenen o sade vatandaş, büyürken ve büyüdükten (gelişmeden büyüdükten) sonra......

ADNAN BERK OKAN

Genç kadın önündeki tabağa uzattığı çatalı kızarmış patates dilimlerinden birine batırdı, dikkatle ağzına götürdü.
Dilinin ucunu çıkarıp nar gibi kızarmış patatese değdirdi...
Soğumuştu...
Yürüteçte sürekli ağlayan, henüz bebeklik yaşından çıkamamış çocuğuna baktı biraz da öfkeli...
İstesiz ve rutinleşmiş bir ses tonuyla "Hanimiş annesinin oğlusu" derken çatalın ucundaki patatesi kendi ağzına attı...
Bir süre çiğnedi..
"Çok fena efendim" dedi kamuoyu araştırmasından sorumlu Başbakan Yardmcısı... "Kesin kaybediyoruz..."
"O halde?" der gibi çaresizlik ve fakat umut kırıntılarıyla baktı Başbakan, yardımcısının gözlerinin içine..."
"Çözümü danışmanlarınız bulacak sayın Başbakanım"...

Danışmanlar çağırıldı, kamuoyu araştırma sonuçları önlerine kondu ve "Bu seçimleri asla kaybetmemeliyiz" dendi...
Biraz süre istedi danışmanlar...

Seçime sadece bir gece kalmıştı...
Mitingin bitmesiyle birlikte seçim yasakları da devreye girecekti...
Miting meydanı kalabalık değildi...
"Taşıma" gelen bir gurup ise heycansızdı...

Başbakan kürsüye çıktı...
Her zamanki hitabet yeteneğiyle konuşmaya başladı...
Ismarlama takdir nidalarına rağmen meydandaki heyecansızlık moral bozucuydu...
Başbakan'ın "Bana en az bir dönem daha imkân verin" dediği sırada birkaç el silâh sesi duyuldu...
Ve...

Kürsüye yakın bir yerde Başbakan'ı dinleyenler arasında bulunan genç bir adam kanlar içinde yere yığıldı...
Hemen ölmüştü...
Ve o ölen genç adam Başbakan'ın oğluydu...

Danışmanlar hemen mevtanın üzerindeki kanlı gömleği çıkarıp, Başbakan'ın omuzlarına attılar...
Başbakan ağlıyordu:
"Hainler!.. Oğlumdan ne istediniz?.. Oğlum!.. Oğlumu öldürdüler ey halkım!"...

Ve ertesi gün seçimler oldu...
Başbakan'ın partisi ezici bir çoğunlukla kazanmıştı...
Ve tek başına hükümet kurarak bir dönem daha gücünü sürdürecekti...
Ya da...
Oğlunu kaybetmiş, ama iktidarın korumuştu...

Bu anlattığım olay "Öykü" değil...
Lâtin Amerika'nın az gelişmiş demokrasilerinden birinde aynen yaşandı...
Ve...
Başbakan'ın oğlunu öldürdüğü iddia edilen katil olarak kalabalığa işaret edilen bir başka genç adam miting meydanında "Linç" edildi...

A.B.O

İşaret parmağıyla başparmağını kıskaç gibi kullanıp erimeye yüz tutmuş patates yudumunu aldı.
Başını tavana kaldırdı.
"Aaaaa!..." diyerek beş-altı tane "a"yı yanyana getirdi...
"Neymiş bakiym o tavandaki sıçan da öyle?"...
Bebek, hareketleriyle annesini taklit etti her zaman olduğu gibi...
Tavana bakarken büyüdüğü zaman da çok tekrarlayacağı gibi ağzını açtı...
İşte tam o sırada genç kadın dişleriyle öğüttüğü patatesi, bebeğin aralanmış dudaklarının arasına tıkıştırıverdi iki parmağıyla...

Bebeklikten itibaren başlar insanoğlunun hazır lokmayı yutması...
Ya da yutturulması...
Önce büyükler çiğner ağızlarında, sonra bebecikleri başka bir şeyle meşgul ederken ağızlarına sokuştururverirler...
Panayır meydanındaki uyanık şeytanların saf köylücükleri ipteki cambazla meşgul etmek için "aaaa, cambaza bak cambaza!" deyip de ceplerindeki paracıkları kapıp kaçmaları gibi...

Ve...
Bebekken başlayan bu yutma - yutturulma, sıradan insan için bir ömür boyu sürer...
Ve...
Bebeklikten itibaren başkasının çiğneyerek erittiği mamayı yemeyi öğrenen o sıradan insan, büyürken ve büyüdükten (gelişmeden büyüdükten) sonra "Zihin Fesadı" olur...
Zihin fesatlığı, düşünme tembelliği getirir...
Düşünme tembelliği ise "hazır fikir ve düşüncelere inanma" aymazlığını...

Ürün tanıtımı için harcanan milyarlarca Dolar, sıradan insanların işte o "sıradan huyları" içindir...
Üreticiler, pazarlamacılar ve reklâmcılar sıradan insanların zihni körlüklerinden cesaret alırlar...
Önemli olan ürün kalitesi değil; ürünü en güzel tanıtacak, patatesi en iyi çiğneyip sade vatandaşın ağzna tıkıştıracak olanın ikna kabiliyeti ve tanınmışlığı (ünü, şanı, nâmı) yüksek birini bulup ondan "rol yapmasını" istemektir...
Zira...
Sıradan insan
ürünü değil; ürünü tanıtan ünlüyü satın alır...
Çünkü...
Zihni; iyiyi kötüden, kötüyü iyiden; çirkini güzelden, güzeli çirkinden ayırt edebilecek kadar gelişmemiştir sıradan insanın...
Sıradan insan sadece fiziki olarak büyür...
Kilosu üçten yüzotuzüçe çıkarken, zihni gelişmişliği üçten ancak onüçe yükselebilir...

Tabii bu söylediklerim bizim ülkemizin insanları için geçerli değildir...
Bizim insanlarımızın zihnleri parlaktır..
Yüzde 90'ı inançlı iyi birer Müslüman olup; hem zeki, hem çevik ve hem de ahlâklıdırlar...
Bizim insanlarımızın % 90'ı; Türk'tür; küçüklerini sever, büyüklerini sayarlar...
(Bu arada içlerinden kimilerinin bu sevgilerinin pedofili düzeyine yükselmesini lütfen görmezden geliniz)
Çünkü bizim insanlarımız "ileri demokrasi ürünü" olup; büyürken gelişmiş; gelişirken zihinleri açılmış bir yüce yurttaştırlar...
Bizim insanlarımız asla tercih hatası yapmazlar...
Bu sütunlarda yayımlanan bu yazıların hiçbirisi "Siyasi Mesaj" niteliğinde değildir...
Lütfen "siyasi yazmışsın" deyip de üstüme gelmeyin...

 A.B.O

Allah, onların paraları ve oyları sayesinde medyamızı ve ülkemizi yöneten  inançlı iyi birer Müslüman; zeki, çevik ve hem de ahlâklı olan medya - siyasetçi ortaklığını başımızdan eksik etmesin...
Amin!..


adnanberkokan@gmail.com