Taraf'taki 1 Mayıs tartışması devam ediyor

Taraf yazarı Erol Katırcıoğlu, gazetesinin kanlı 1 Mayıs için aldığı tutumu eleştirmeye devam ederken "o zaman 28 Şubat'ı da müslümanlar yaptı" dedi...

GAZETECİLER.COM
Taraf'taki kanlı 1 Mayıs tartışması manşetlerden inse de köşe yazılarında devam ediyor. Erol Katırcıoğlu, gazetesinin aldığı tutumu eleştirmeye devam ederken ilginç bir örnekle tartışmayı sürdürdü.

1 Mayıs katliamını sola mal etmenin "28 Şubat'ı müslümanlar yaptı" demekten bir farkı olmadığını belirten Taraf yazarı, gazetesinin "liberal-demokrat" yazarlarını topa tuttu. Muhafazakarlara gösterilen anlayışının yarısının bile Kürtlere ve sola gösterilmediğini vurgulayan Katırcıoğlu "soldaki değişimi görmek ve onu topluma yansıtmak gibi konulara gelince Kürt meselesinde olduğu gibi yalnızca eleştirel olmayı tercih ediyorlar" dedi.

İşte Katırcıoğlu'nun "28 Şubat’ı Müslümanlar (mı) yaptı" başlıklı yazısı:

Ben şimdi çıkıp da başlıktaki gibi “28 Şubat’ı, bilindiğinin aksine askerler değil de Müslümanlar yaptı” deseydim, Müslümanlar “Hoop ne oluyor bu da nereden çıktı!” demezler miydi? Derlerdi kuşkusuz. Hem de sayıları da fazla olduğuna göre tepkileri de oldukça büyük olurdu. Buradan da bazı “liberal-demokrat” yazarlarımız “Gördünüz mü Müslümanlar kendi geçmişlerini sorgulamıyorlar, sorgulamak istemiyorlar, irticayı getirmek için kendi aralarında düştükleri ayrılıkları konuşmuyorlar, şimdiye dek 28 Şubat’ın askerler tarafından yapıldığını bize yutturmuşlardı ama sağolasın Katırcıoğlu iyi ki bunu söyledin, tabuları yıktın!” diye yazarlar mıydı? Yazarlardı.

Peki, ne olmuş olurdu? Belki oluşumunda katkıları olmuş ama her hangi bir biçimde sorumlusu olmadıkları bir olaydan dolayı sorumlu tutulan Müslümanların tepkisini doğru mu yorumlamış olurduk? Onların bu büyük tepkisinin arkasında kendi geçmişleriyle tartışmak istememeleri mi yatıyor olurdu yoksa uğradıkları haksız suçlama mı?

Başbakan Erbakan’ın “değişim kanlı mı olacak kansız mı olacak” gibi ürperten sözleri, Başbakanlık konutunda “tarikat liderlerini” biraraya getirmesi ve daha nice benzer olaylardan dolayı Müslüman kesimin siyasetçilerinin o günlerde yanlış yaptıklarını söyleyebiliriz ama, 28 Şubat’ın Müslümanlar tarafından yapıldığını söyleyebilir miyiz?

O nedenle de benim “28 Şubat’ı askerler değil Müslümanlar yaptı” sözlerim Müslümanlar arasında bir infiale ve şiddetli bir tepkiye yol açarsa bu, “gerçeğin” öyle olmasından dolayı değil söylenenin doğru olmayan ve haksız bir söz olmasından kaynaklanmış olacaktı.

Diyebilirsiniz ki 1 Mayıs 77 gerçeği ile ilgili bu benzetme iki nedenle doğru değildir. Birincisi olayda devletin payı 28 Şubat’taki askerlerin payı kadar açık değildir; ikincisi ise Müslümanlar sol kadar “şiddet” yanlısı olmadılar.

Benim bu sorulara cevabım ise şöyle olurdu: 1 Mayıs 77’de devletin payının olduğuna ilişkin güçlü emareler var ama bunun ne ölçüde olduğunu henüz tam olarak bilmiyoruz. İkincisi, Kanlı Pazar, Çorum, Maraş gibi katliamlardan, Hizbullah cinayetleri gibi şiddet eylemlerinden Müslümanların da geçmişte şiddet kullandıklarını biliyoruz.

Ama açıktır ki bazı Müslümanların geçmişte bu tür olaylarda şiddet kullandığını bildiğimiz halde nasıl bütün Müslümanlar şiddet yanlısıdır diyemezsek tıpkı onun gibi geçmişlerinde aralarında şiddet kullananlar olsa da bütün solcuların şiddet yanlısı olduğunu söylememiz mümkün değildir.

Bu olayla birlikte öyle anlıyorum ki ülkedeki siyasi gerilim atmosferi kendilerine liberal ya da demokrat diyen aydınların da kimyalarını bozmuş durumda. 28 Şubat olayında, “karısı başörtülü Cumhurbaşkanı olur mu” tartışmalarında, seçimlerde, başörtüsü meselesinde ve referandumda, Müslüman kesimin Kemalist devlet karşısındaki “mağduriyetine” haklı olarak işaret ederek toplumdan destek isteyen “liberal-demokrat aydınlar” ilk defa konu Kürt meselesine gelince her nedense Kürtlerin şiddetle ilişkisini gündeme getirerek onları anlamaya çalışmak yerine onları yargılayarak “çoğulculuğun” Kürtler arasında olmadığına vurgu yaparak eleştirmeyi tercih etmişlerdi.

Doğrusu ben bu insanların Müslümanların mağduriyeti karşısında gösterdikleri duyarlılığı Kürtlerin mağduriyeti karşısında göstermemelerine şaşırmış, işin içinde PKK’nın olmasından dolayı demokratlıklarını bir an için unutup “realist” davrandıklarına yormuştum.

Fakat bugünlerde sol üzerine yapılan tartışmanın da bu insanlar bakımından ne kadar klişeler içinde sürdürüldüğünü görünce durumun göründüğünden daha vahim olduğunu düşünmeye başladım. Çünkü bu “liberal-demokrat” aydınlar, söz özgürlük mücadelesi ve demokrasi gibi konulara gelince solcularla aynı şeyleri söylerken, söz soldaki değişimi görmek ve onu topluma yansıtmak gibi konulara gelince Kürt meselesinde olduğu gibi yalnızca eleştirel olmayı tercih ediyorlar.

Kürt siyasetinin bir Türkiye siyaseti olabilmek için çaresiz bir biçimde toplumun Türk sayılan kesimlerindeki insanlarla birlikte Halkın Demokratik Kongresi adıyla biraraya gelişlerinden, DSİP’in İslami kesimdeki insanlarla ilişkilenme gayretlerine, EDP’nin Yeşiller Partisi ile birlikte daha geniş bir oluşuma yönelik çalışmalarına kadar birçok değişim çabasını görmemeleri, hatta bu konularla hiç ilgilenmemeleri şaşırtıcı ve düşündürücüdür.

“Liberal-demokrat”lık yalnızca liberal bir demokrasiyi talep etmek değilse, toplumdaki mağduriyetleri anlamaya çalışmak ve onların “ceberut” bir devlet yapılanması karşısında başarılı olmalarını istemekse ve bu yönde çabalara destek vermekse bizimkilerin “Müslümanların” dışındaki kesimlerle benzer bir ilişki içinde olmamaları şaşırtıcı ve düşündürücüdür.

Yanlış anlaşılmasın. Benim Müslümanlarla ve onların mağduriyetleriyle ilgili mücadeleleriyle her hangi bir sorunum yok. Benim yazılarımı okuyanlar bu düşüncelerimi bilirler. Ama bu olayla birlikte kendilerine “liberal-demokrat” diyen insanların önyargılarının ve benimsedikleri klişelerin bu kadar derin olduğunu gördükçe geçmişle yüzleşme ve hesaplaşma işlerinin onlar için de bir gereklilik olduğunu söylemeliyim.