Taraf'ta Oya Baydar'ın ardından ağıt!
Son yazılarında katılmadığım fikirleri vardı. Bunların hepsini etraflıca, Taraf’lıca tartışabilirdik.Yazık oldu.
Oya Baydar Taraf gazetesinden ayrıldı. Mrcan Eseyan, "Yazık oldu" dedi... İşte Eseyan'ın Oya Baydar'ın ardından kaleme aldığı yazı!
- (...)
Açıkçası sevgili dostum Gökhan Özgün Taraf’taki harikulade
yazılarına ara verdiğinde ona da biraz kırılmadım değil. Lakin veda
yazısındaki gerekçeleri o kadar geçerli ve insaniydi ki, ona karşı
kırgınlığım hemen uçup gitti. Üstelik o ayrılırken pılısını
pırtısını toplamadan, çekmeceleri açık ve boş bırakmadan gitmiş,
kısa bir süre ayrı kalacağı evinden, işte ancak o kısa süre idare
edecek kadar eşya alıp götürmüştü yanında. Hatta, gerektiğinde
kendine “dur” diyebilmenin, Ertuğrul Özkök, Serdar Turgut
örneklerinde olduğu gibi, kendini fetişleştirmeye kurban giden nice
gazeteci-yazar için nasıl bir emniyet supabı olabileceğini
uygulamalı olarak göstermiş olmasına da müthiş saygı duydum, daha
sonraları.
Ama itiraf etmeliyim ki Oya Baydar’a biraz kırgınım...
Oya Baydar’la bir iki telefon görüşmesi dışında pek sohbetimiz
olmadı. Lakin kendini, yazdığı çok kıymetli romanlardan, verdiği
demokrasi mücadelesinden ve bu yolda ödediği bedelden ötürü çok iyi
tanır ve saygı duyarım. Taraf’ta yazmaya başlaması gazetede
mutluluk vesilesi olmuştur. Nitekim yazılarına son vermesi de o
oranda bizi üzmüştür. Çünkü Oya Baydar olması gerektiği yerden
vakitsizce ayrılmıştır. Bu şekilde tam da ayrılmasına vesile olan
itirazların tartışma yaratma ve hepimizin bundan yeni fikirler
üretebilme şansımız da heba olmuştur.
Kırgınlığım da tamamen bundandır.
Oya Baydar’ın bu gazetede cevap hakkını kullanacağı bir köşesi
artık olmadığı için benim de onun yazılarında ileri sürdüğü
fikirlere cevap verme özgürlüğüm kısıtlanmış oldu böylelikle. Bu
kısıtlılığı aşmak adına, eğer cevap verme ihtiyacı hissederse, ona
kendi köşemi istediği zaman sonuna kadar açacağımı bilmesini
isterim.
Bu ülkede Oya Baydarlar ve Ahmet Altanlar kolay yetişmiyor. Ben
onlardan daha gencim; ama bir Ermeni ve edebiyatçı duyarlığına
sahip olmakla bu ülkenin gerçeklerini çok küçük yaşımda gördüm,
veya görmek durumunda kaldım. Çok ama çok uzun yıllar, bugün
onların yazdığı gerçeklerin bile bile sümenaltı edilmesinin acısını
çektim. Bu acının, Ahmet Altan’ın köşesinde yer verdiği Kürt
gencinin mailinde kendini ortaya koyduğu gibi ne kadar isyan
ettirici olduğunu, yürekleri nasıl acılaştırdığını da iyi
bilirim.
Bir de şunu gördüm. İnsan doğru bildiklerini tekrarlamakla değil,
kendindeki yanlışları ayıkladığında değişiyor. Değişim başladığında
darlıkların nasıl genişlediğine, şifanın nasıl geldiğine şahit
oldum. İnsanın kendini yıktıkça, korktuğunun aksine kimliğinden,
kendine yapıldığını düşündüğü adaletsizliklere adalet talep etme
hakkından hiçbir şey yitirmediğini, sadece ümidinin çoğaldığını
fark ettim.
Uzun yıllar bu ülkeden iyi bir şey çıkmayacağına inandım. Böyle
inandığım için de, kendimi bu ülkeye dair her şeyden uzak tuttum,
soyutladım. Türklüğe, Kürtlüğe, Müslümanlığa bakışım çoğunlukla
ikircikli ve menfi oldu. Milli maçlarda spikerin ırkçılığı ve
dışlayıcı diline koşut olarak karşı takımı tuttuğum çok zamanlar
oldu mesela. Bu ülke madem benim canımı yakmış, madem beni yabancı
saymış ve dışlamıştı, ben de onu yabancı ve zararlı saydım.
Dolayısıyla bu “yabancı” ülkede sadece konaklıyor olma statüsüyle,
olan her menfi gelişme benim önyargılarımın bir ispatı, yaşanan
müspet gelişmeler de, altındaki daha menfi şeytanları saklayan bir
kılıf gibi gözüktü gözüme.
Ve maalesef, çoğunlukla da önyargılarımı destekleyen çok şey
yaşandı bu ülkede; benden önce de, benimle birlikte de...
Bunlar gerçekti. 1915 gerçekti, 6-7 Eylül gerçekti, Hrant’ın katli
gerçekti...
Bendeki kırılma, içimde bizzat bana ait olan önyargılarıma karşı
isyanı, onlara karşı çıkan iç sesi beslemekten imtina etmemekle
mümkün oldu. Kendimi önyargılarımın panzehirlerine kapatmamayı
seçerek, insana dair en önemli erdeme de sahip çıktım. Bütün
maharetim budur. Gerisi...
Gerisi işte Hrant Dink, Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Oya Baydar,
Murat Belge, Gökhan Özgün (parantezin içini sizler doldurun, yerim
dar) gibiler sayesinde gerçekleşti. Tüm insani zaafları da,
rekabeti de içinde barındıran, ancak değişmez olarak genellemeleri,
toptancılığı, adaletsizliği, eşitsizliği, hırsızlığı, ayrıcalıkları
reddeden ahlaklı ve cesur yazılar, benim için panzehir oldu.
Sizin için olmadı mı?
Şimdi Oya Baydar Taraf’ı bıraktı. Doğru mu yaptı? Hayır, yanlış
yaptı. Köşesini boş bıraktı. Ondan öğreneceklerimizi, onun bizden
öğreneceklerini yarım bıraktı.
Son yazılarında katılmadığım fikirleri vardı.
Bunların hepsini etraflıca, Taraf’lıca tartışabilirdik.
Yazık oldu.