Taraf'ın manşeti Elif Çakır'ı kızdırdı!

Türk medyasında din editörlerinin olmaması son zamanlarda tartışıldı ama kimse adım atmadı. Taraf'ın iki manşeti yazarı Elif Çakır'ı çileden çıkardı.

Taraf yazarı Elif Çakır Taraf'ın iki manşetine kafayı taktı. Hangi manşetler mi? Hemen söyleyelim “Tanrı Dinlenirken” ve “Hac dönüşü domuz gribi şüphesi” manşetleri.. Bu manşetleri bir bir sütununa taşıyan Çakır bu manşetler üzerine aklına gelen bir anısını da bizlerle paylaştı!...

- (...) Allah iyiliğinizi versin.

Yazdığım yazı elimde patladı. (İnşallah haftaya)

Sabah uyandığımda “oh” dedim, yazımı erkenden yazdım, bugün de hava güzel, dışarıda arkadaşlarımla buluşur güzel havanın tadını çıkartırım.

Galiba “inşallah” demedim ki Allah izin vermedi.

Taraf’ın manşetini de sebep kıldı.

Taraf gazetesinin bir ay içerisinde attığı “Tanrı Dinlenirken” ve “Hac dönüşü domuz gribi şüphesi” iki manşet beni bir yıl öncesine götürdü.

Anlatayım.

*

Gazeteciler-Yazarlar Vakfı geçen yıl bir organizasyon yaptılar.

İngiltere’nin The Guardian, BBC’nin de aralarında olduğu medya kuruluşlarının “din editörlerini” getirdiler.

Altını çiziyorum, dindar gazetelerin editörleri değil yanlış anlaşılmasın, gazetelerin “din editörleri”...

Yani dinî konularda haberler yapıldığı zaman herhangi bir yanlışlık olmasın diye gazetelerin böylesi editörleri ve muhabirleri var.

Zaman gazetesinin yayın yönetmeni Ekrem Dumanlı da, medyada çıkan vahim hatalar nedeniyle böylesi bir ihtiyacı köşesinden dillendirdi.

GYV Türkiye medyasından davete icabet eden köşe yazarlarıyla buluşturup bir sohbet ortamı oluşturdular sağolsunlar.

Sağolsunlar diyorum.

İki gün sonra 28 Mayıs 2008 tarihinde Akşam gazetesinde Nagehan Alçı’nın yazısını, şaşkınlıktan neredeyse küçük dilimi yutarcasına okudum.

Kısaca Nagehan bu toplantıdan müthiş heyecan duyduğunu toplantı sonrasında Vakit, Zaman, Yeni Şafak gibi gazeteleri arayarak din editörleri olup olmadığını sormuş ve böylesi bir editör barındırmadıklarını öğrenince çok şaşırmış.

Ben de buna şaşırdım.

Bu gazetelerdeki herkes en azından “bu yıl da kurban hac mevsimine denk geldi” şeklinde komik ve başka vahim hatalar yapmayacak kadar dinî literatüre sahiptir.

*

Şimdi gelelim Taraf gazetesine...

İlkin, 27 nisandaki “Tanrı Dinlenirken” başlıklı haberi görünce şaşırmıştım.

Bu hususta bir yazı yazmıştım ama gündem değişince göndermemiştim gazeteye.

Ancak, sonrasında da Taraf okurlarının da ilginç bir şekilde, Taraf’ın din işlerinden sorumlu makamı olarak görüp arzuhallerini bildirmesi ilginç geldi.

Taraf’ın o günkü manşeti aslında sıradan bir üçüncü sayfa haberiydi.

Hani bu başlığı, Avrupa’da ya da Amerika’da bir gazetede atsanız, karşılığı belki daha fazla vardır.

Onların içinden de bir kısım insanlar, tanrının altı günde dünyayı yarattıktan sonra yedinci gün oturup dinlendiğini söylemişlerdi.

Bu söylenti yayıla yayıla bir hurafe olarak inançlarının arasına katılmıştı.

Zaten bu ve bunun gibi birçok saçma söylentiler yayıldığı için o dinlerin miadı dolmuş, Allah, yeniden uyarıcılar göndermişti.

*

Habere baktım, “baba ben iyi değilim, beni bir ruh doktoruna götür” diyen bir genç kız ve “bugün her yer kapalıdır, yarın gideriz” diyen bir baba var. Genç kız buna rağmen oturduğu evin bilmemkaçıncı katından atlıyor ve ölüyor.

Haber, kocaman puntolarla, TANRI DİNLENİRKEN diye veriliyor.

Haberin içeriğine bakıyorum. Bu hususta hiçbir altyapısı yok. Girişte bir cümle var sadece. Altyapısını dolduracak hiçbir felsefesi yok.

Bu olay, pazar günü, Tanrı Dinlendiği İçin oluyor.

Allah Allah?!!

*

Bir defa bu Müslümanların inandığı Allah değil, bu kesin.

“Andolsun, gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde (altı evrede) yarattık. Bize bir yorgunluk da dokunmadı.” (Kaf, 38) der, bizim kitabımızda.

Bu, Hıristiyanların ve Musevilerin inanışına karışmış bir hurafe.

Dinin kendi içinde bir bütünlüğü var, bir mantık silsilesi var.

Taraf’ın manşetteki ifadesi, tipik bir Can Dündar çözümsüzlüğüne benziyor.

Eskiden beri, inanmakta zorluk çekenlerin temel sorusu bu olmuştur: Madem tanrı var, niye insanlar ölüyor, niye savaşlar bitmiyor, niye felaketler oluyor?

Bu soru, aslında dinî hiçbir metni incelememekten kaynaklanıyor.

İnsan dünyaya imtihan için gönderilmiş, dinin en temel felsefesi bu.

İnsanlara da, tarihin her devrinde çeşitli uyarıcılar gönderilmiş, her türlü kötülükten uzak durmaları için.

Verilen talimata uymayan, insanın kendisi.

Sonuçları da insan kendisi oluşturuyor.

Afetler (deprem, kasırga, sel baskını, yangın vs.) konusuna gelince, bunlar da dünyanın çileleri.

İnananlar bunun mutlaka manevi bir arkaplanı olduğuna inanırlar. Yani başa gelen felaketleri, erdemlerden uzaklaşıp yozlaşmanın dibini bulmakla yorumlarlar.

Bu böyle midir, değil midir, tartışılabilir.

Ama, dinin kendi içindeki mantığını çok iyi takip etmek gerekiyor. Her sorunun cevabı var bu mantık içinde. Yeri burası değil diye uzatmıyorum.

Gelelim “Hac dönüşü domuz gribi” manşetine.

Bugün o kadar telefon aldım ki, anlatamam.

Bir sürü fırça yedim.

“Gazetenin hacdan umreden haberi yok... Cumhuriyet gazetesinin yerini alıyorsunuz” diye...

Ne yapayım yani.

Oturup gazetede vaaz mı vereyim.

Eski komik haberlerden bilgileri olsa gerekirdi halbuki.

Hac her sene kurban bayramına denk gelir.

Diğer zamanlarda umre yapılır.

Sorsalardı söylerdim.

Ama benim haberim olmadı.

Biraz da benim suçum.

Gazetedeki toplantılara gel diyorlar, pek katılamıyorum.

Bu hatayı paylaşmak zorundayım.  

* İki manşetin cem olmuş hali.