Tapulu arsama inşaat yapma Ahmet'çiğim...

Müthiş zekân klavyendeki tuşlara öyle sıralı basıyor ki, ortaya çok çarpıcı (daha çok da “çakıcı”) cümleler çıkarıyor…

ADNAN BERK OKAN

 

Sevgili Ahmet’çiğim (Kekeç);

Biliyorum ki entelektüel derinliği olan bir meslektaşımsın…

Müthiş zekân klavyendeki tuşlara öyle sıralı basıyor ki, ortaya çok çarpıcı (daha çok da “çakıcı”) cümleler çıkarıyor…

Ama be Ahmet…

Sen o entelektüel birikimini, kıvrak zekânı, kelimelere hükmeden yeteneğini sanat, edebiyat, sosyal ve siyasi konularda kullanmıyorsun ki…

Yani; seninle yazman için anlaşanlar (zannederim) senin yazı yeteneğini işte bu konularda sergilemeni amaçlamışlardır…

Ama sen o konuları bırakmış hemen her gün meslektaşlarından birine çakıyorsun…

Çaktıkların da sadece Hükümete ve Başbakan’a muhalefet edenler…

 

Haaaa…

Birileri sana “Şu Adnan Berk’in işine müdahale et, sen ondan daha iyisin; daha iyi çakarsın” falan dediyse onu bilmem…

Ama demediyse; benim işime karışma be Ahmet’çiğim…

“Tapulu” arsama ev inşa etme…

Yok, eğer ille de medya veya yazar eleştirisi yapacaksan; köşeni “Medya Analizleri” isimli bir başka sayfaya taşı…

Gel o köşeden rekabet et benimle…

Ama…

Bugünkü, bu formattaki köşende meslektaşlarımızla uğraşma…

Hemen her gün meslektaşlarımızdan birine çakıyorsun Ahmet

Sadece, içlerinden biri hakkın rahmetine kavuştuğunda “duygulu, hak verici, övgü dolu” cümleler okuyorum köşende…

Kalan her yazın birisine “çakmak” üzerine…

En çok da Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi “liberal demokrat” eski dostların veya Ahmet Hakan gibi eski mahalleline çakıyorsun…

Bu üçüne o kadar çok çakıyorsun ki; aslında karmaşık ruh halleri içinde yazan bu meslektaşlarımı “kazandı” ilân etmek, “Günün Köşe Yazarı” seçmek ve hatta “alkışlamak” için satır aralarından “övgüye lâyık” bir şeyler bulmak zorunda kalıyorum…

Yani benim de bir dünya vaktimi boşa harcamama sebep oluyorsun…

Neyse, fazla uzatmayayım da asıl konuya geleyim…

 
Sevindim… 

Dünkü Star’da “Ben senin yerinde olsam sokağa bile çıkmazdım!” başlığı altında yayımlanan makaleni okumaya başladığımda, “hah işte bugün meslektaşlarımızdan birini dolamamış diline” diye sevindim…

Evet Ahmet’çiğim; sevindim…

Çünkü gerçek işini yapıyordun dün…

Bir siyasetçiyi; hem de eleştirilmeyi en çok hak eden bir siyasetçiyi; CHP listelerinden seçim kazanıp asla CHP’li olmayan, olamayan bir milletvekilini, Hüseyin Aygün’ü eleştiriyordun…

Haklıydın da…

Zira demokrasinin mabedi ve hatta bizim demokrasimizin Kâbe’si olan T.B.M.M.’ne asla yakışmayan Aygün’ün, saldırıya uğrayan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’a, “sonun iyi olmaz” deyişini eleştiriyordun…

Bir milletvekili değil, sıradan bir vatandaş söylediğinde bile “şikâyet” halinde “tehdit suçu” sayılabilecek o söylemi eleştirmekte yerden göğe haklıydın…

 

Ama be Ahmet…

Her zaman olduğu gibi yine “tek taraflı” idin…

Yine sahip olduğuna inandığım adalet duyguna hiç başvurmamıştın…

Eğer adalet duyguna başvursaydın; Aygün kadar Bozdağ’ı da eleştirirdin…

Neden mi?..

Çünkü kendisi de bir hukukçu olan Bozdağ da, uğradığı menfur saldırıdan sonra; kanunen salıverilmek zorunda olan o saldırganı “tahliye” eden yargıç için mealen “saldırganı salıveren yargıcı takip edeceğim; kendisine benzer saldırı yapıldığında bakalım ne yapacak?” dedi…

Bozdağ’ın bu açıklaması ise bal(!) gibi “tehdit” idi…

Zira Başbakan Yardımcısı o sözleriyle mealen şöyle diyordu:

“Önümüzdeki günlerde bana yapılan aptalca saldırının aynısı ve hem de planlanarak size de yapılacak Sayın Yargıç… Ve ben şimdiden o gün takınacağınız tavrı merak ediyorum”…

 

Lütfen “niyet okuma” deme…

Bozdağ’ın o sözünden benim anladığım manayı çıkarmayacak adamın zekâsından şüphe ederim…

Oysa…

Başbakan Yardımcısı Bozdağ; “beni yumruklayan zanlıyı salıveren Sayın Yargıç bizi sevenlerin saldırısına asla uğramayacağı için ‘kendisi aynı durumu yaşasaydı nasıl davranırdı?’ sorusunun cevabını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim” deseydi;

hem çok nazik bir “eleştiri” yapmış olurdu, hem de bakan arkadaşlarına destek veren kitlelerin asla saldırgan olmayacaklarına işaret ederdi…

Ama…

Öyle söylemek yerine; “saldırganı salıveren yargıcı takip edeceğim; kendisine benzer saldırı yapıldığında bakalım ne yapacak?” deyince olmadı…

Salıverme işlemini yapan Yargıç’a saldırı olacağından o kadar emin ki; “takip edeceğim” diyor…

Yani…

Saldırı mutlaka olacak ve Başbakan Yardımcımız da o saldırıdan sonra Yargıç’ın takınacağı tavrı takip edecek…

Haaaa…

Dersen ki “Sayın Bozdağ’ın dili sürçtü; aslında öyle söylemek istememişti”…

O zaman da benim vereceğim cevap çok net:

“O halde ne işi var bakanlıkta?.. Yozgat’ta boşanma ve icra davalarında avukatlık yapmaya devam edebilirdi…”

 

Yani Ahmet’çiğim;

Tam da güzel bir konu bulmuşsun kendine…

Hiç kimsenin “önüne bak kardeşim, ne hakla eleştiriyorsun Hüseyin Aygün’ü?” diyemeyeceği kadar haklı olabileceğin bir konu…

Ama…

En az Hüseyin Aygün kadar saçmalayan Başbakan Yardımcısı’nın yaptığı ayıbı görmezden gelince; Aygün’e yönelik eleştirilerin bir anlamı kalmıyor…

Sıradan bir “Hükümet Yanlısı yazar” konumuna düşüyorsun…

 Oysa sen Başbakan'ı seviyorsun (ben de seviyorum)...

Hükümete destek veriyorsun  (ben de veriyorum)..

Ama biliyorum ki kimileri gibi "yandaş" olamayacak kadar vicdan sahibisin, adilsin, sağlam karakterlisin...

Yoksa yanılıyor muyum?.. 

adnanberkokan@gmail.com