Tanrının gazabı ve iyilerle kötüler
Tanrı, günahkâr hayvanlar âlemini cezalandırmak vakti geldiğini düşünüyordu. O bir tanrı idi ve şefkati kadar gazabını da göstermeliydi.
Tanrı, günahkâr hayvanlar âlemini cezalandırmak vakti geldiğini düşünüyordu.
O bir tanrı idi ve şefkati kadar gazabını da göstermeliydi.
Aksi halde bütün hayvanlar sadece şefkat gösteren bir tanrıdan korkmaz ve sapkınlılarını daha da azdırırlar, günah işlemeye devam ederlerdi.
ZEHİR ŞİŞELERİYLE GELEN FELÂKET
Ve tanrı günahkâr oldukları için cezalandırıldıkları mesajını vermek üzere öldürücü bir salgın hastalık gönderdi hayvanlar âlemine…
Cehennemde doldurulan küçük zehir şişeleri her hayvanın üzerine düştü.
Yarısından çoğu ölse de diğer yarısı ölmedi.
Ama ölüme yakın bir şekilde yere serildiler…
Ayağa kalkacak takatleri kalmamıştı.
Zehir canları almasa da enerjilerini almıştı.
Zaten tanrının istediği de hepsini yok etmek değil, kalanlara ders vermekti…
Haliyle hiçbiri diğerine zarar da veremiyordu…
COŞKULARINI DA NEŞELERİNİ DE KAYBETMİŞLERDİ
Aslan zavallı insanları ve koyunları parçalayarak yemek arzusu duymuyordu artık…
Tilki tavuklara yan gözle bile bakamıyordu.
Kumrular sevişmiyorlardı birbirleriyle çünkü sevişme arzuları körelmişti…
Hayvanlar âlemi için neşe, coşku, gülen yüzler bitip gitmişti…
*
Hayvanlar âleminin kralı aslan sağ kalanların toplanması için duyuru yaptı.
Hepsi zar zor da olsa davete uyup krallarının huzurunda toplandılar.
“Sevgili dostlarım” diye başladı aslan… “Tarih bize öğretmiştir ki bu tür belâlarda kurbanlar vermeliyiz… O halde içimizden birini seçip tanrıya kurban edelim ve günahlarımızın affını dileyip yine eski günlerimize dönelim…”
*
Bunları söyledikten sonra alışılmadık bir şey yaptı.
Başını önüne eğdi.
Gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü yanaklarına…
Sonra başını kaldırıp konuşmasını sürdürdü:
“Hatırladığım kadarıyla bazen öyle dönüyordu ki gözüm açlıktan…. Bana hiçbir zararı olmayan kuzularla kendime ziyafet çekiyordum… Hatta bir kesresinde birkaç çobanı yediğim bile olmuştu… Demek istemem o ki, eğer gerekiyorsa ben kendimi kurban ederim ama sizlerin de kendi günahlarınıza sahip çıkmanız gerektiğini düşünüyorum… O halde içimizdeki en günahkâr olanı bulmak için herkes elinden geleni yapsın… En adil çözüm budur…”
İŞTE SİZE YALAKA…
Tilki, aslanın sözünü bitirmesi için sabırsızlanıyordu.
Çünkü kurt kendisinden önce davranıp aslanın kalbini kazanabilirdi.
“Aman efendim” diyerek başladı hemen söze… “Siz çok iyi, çok adil ve tertemiz bir kralsınız… Bence o saygısız, tembel kuzuları yerken yerden göğe haklıydınız. Hiçbir kral haklı olduğu bir konuda günahkâr sayılamaz… Hele çobanlar… Hele çobanlar… Onlardan birkaçını yemiş olmanız neden günah olsun ki?..”…
*
Aynı anda alkışlar yükseldi.
Bu arada hiç kimse, affedilmez suçları işleyen kaplan, ayı, kurt ve diğer hayvanlara bakmaya cesaret edemiyordu…
Her biri bir Azize gibi öylece süzülüp duruyorlardı yattıkları yerde…
*
Bu arada bir eşek anırması duyuldu.
Aslan’ın günahkâr olduğunu kabul etmesine rağmen diğerleri tarafından affedilmesi eşeği de yüreklendirmişti.
“Bir keresinde” diye başladı konuşmaya… “İbadethanemizin bahçesine girip hiç hakkım olmadığı halde birkaç tutam çimen yediğimi hatırlıyorum…”
*
Diğer bütün hayvanlar aynı anda sözleşmiş gibi eşek için ağlamaya başladılar…
Her şeyin en doğrusunu bildiğine inanılan kurt, “eğer bir hayvan bir günah işlemişse bunun sonucuna da katlanmalı” dedi eşeği işaret ederek…
Eşek dâhil bütün hayvanlar aynı anda:
“Kurt haklı valla” diye haykırdılar…
*
Hayvanların en kutsal mekânı olan bir ibadethanenin bahçesine girmek ve çimenlerden yemek ha…
Ne kadar büyük bir günahtı o öyle…
Öylesi çirkin bir günahın cezası ölüm olmalıydı…
Ve…
Günahlarının affedilmesi için eşeği kurban ettiler tanrılarına…
*
La Fontain bu kıssasını şu hisse ile bitirir:
“Mahkemeler, toplum içindeki yerinizin ve mevkiinizin iyi ya da kötü oluşuna göre sizi siyaha ya da beyaza boyayacaktır…"