Taha Akyol, 'İslamcılık bitti' tartışmasında topa girdi!
Hürriyet yazarı Taha Akyol, bugünkü yazısında İslami düşüncenin partizanlık seviyesine düştüğünü yazdı.
Ardından, Ali Bulaç İslamcıların devletle bütünleşmesinin İslami düşünceye zarar verdiğini savunan bir yazı yayınladı.
Hükümete yakın duran isimlerden Kemal Öztürk ise Yeni Şafak'taki köşesinde İslamcılık öldü diyenleri eleştirip, bunun sorumlusunun Gülen cemaati olduğunu savundu.
Tüm bunlar olurken, Hürriyet yazarı Taha Akyol da konuya hızlı bir giriş yaptı. Akyol, bugünkü yazısında İslami düşüncenin partizanlık seviyesine düştüğünü yazdı.
Hükümeti ve AK Parti'yi savunmak için geliştirilen komplo teorilerinin "İslamcılık" düşüncesine zarar verdiğini belirten Akyol, güç fetişizmine kapılmamış samimi İslamcıların içinde bulundukları bu durumdan kurtulmaları gerektiğini anlattı.
İşte o yazıdan çarpıcı bölümler:
SIĞ DÜŞÜNCELERİşin bu polemik tarafı beni çok ilgilendirmiyor. Benim
önemsediğim konu şudur: Bugün ilim ve düşünce düzeyinde yüksek
değere sahip bireysel istisnalar olmakla beraber, siyasi hareket
olarak İslamcı düşünce çok düzey kaybetmiş, hatta önemli oranda
partizanlık seviyesine düşmüştür.
Kemal Öztürk, İslamcı hareketin bu halini "sığ sulara
çekilmek" olarak niteledi, büyük düşüncelerin ancak
"okyanus derinliğinde bulunacağını" yazdı, haklı
olarak. (Yeni Şafak, 3 Temmuz.)
Hiç şüphesiz 19. yüzyıldaki Yeni Osmanlılar'ın ve 20. yüzyıl
başlarındaki Meşrutiyet İslamcılarının derinliğini, zihin
zenginliğini, ufuk genişliğini dikkate alırsak, bugünkü 'Siyasi
İslamcılık' hareketi çok "sığ" kalmaktadır. AKP'yi savunmak için
geliştirilen komplo teorileri, çatışmacı coşku ve siyasi militanlık
maalesef İslam düşüncesindeki zenginliği de tasavvufi derinliği de
siyaset yolunda harcamaktadır.
Tarihteki zengin ve parlak İslam düşüncesinin en verimli
tartışma konularından biri olan "irade hürriyeti" üzerine bir
tartışmayı bugün görüyor muyuz?! Rönesans'a kapı açan İbn
Rüşd'lerden vazgeçtim, yaşadıkları çağa göre Cevdet Paşa,
Mansurizade, Filibeli Ahmet Hilmi gibi zirveler bugün var mı?
Namık Kemal'in dahil olduğu Yeni Osmanlılar ve Said Nursi'nin dahil
olduğu İkinci Meşrutiyet İslamcıları, insanların dinleri ne olursa
olsun kanun önünde "eşit" olmasını ve devlet görevlerine
girmelerini savunmuşlardı. "İstibdat" dedikleri
otoriterliğe itiraz etmişler, "hürriyet" fikrini
savunmuşlardı.
Bugün ise eski fetvaları tekrarlayıp "vatandaşların
eşitliği" ilkesini reddeden, inanç ve hayat tarzlarına
göre devletin ayrım yapmasını savunan ve buna da "İslami demokrasi"
diyen İslamcılarımız var!
Modernitenin geliştirdiği kavramlar olan
"hürriyet" ve "eşitlik"
konularını irdelemeyen ve içermeyen bir düşünce 21. yüzyılda "asrın
idrakine hitap" edebilir mi?!
KÜLTÜREL MİRAS?
Böylesine devasa düşünce sorunları dururken, İslam devleti,
İslam siyaseti, cihatçılık gibi motivasyonlar çağımızda Müslüman
gençleri ilim ve itildalden uzaklaştırıyor; militanlık üretiyor.
İslam dünyasındaki feci sorunları araştırmak yerine, siyasi
İslamcılar "üst aklın komplosu" deyip
geçiyorlar!
Sorunlar yumağından bilhassa fıkıh öğretimine dikkat çekmek
isterim. Muhterem Hocamız Ali Bardakoğlu'nun "Fıkıh Çözüm
mü Üretir, Sorun mu?" konulu akademik tebliğini, İslam
kültüründeki fıkıh/hukuk sorunu üzerine düşünmek isteyen herkese
önemle tavsiye ederim. (Anadolu İlahiyat Akademisi Dergisi, Sayı 2,
s. 147-178)
Özetle, İslam düşüncesini siyasi asabiyetin tasallutundan kurtarmak
herhalde öncelikle güç fetişizmine kapılmamış samimi İslamcıların
görevi olsa gerek.