Sus be Ertuğrul sus artık!..
Elinizden gelseydi fırıncılara emir yağdırıp “bu adama ekmek vermeyin!” diyecektiniz…
ADNAN BERK OKAN
Evet sus artık
Ertuğrul…
Yeter be!..
Eşekler tepişiyor olan güçsüz kuzulara oluyor çimende…
Onun için sus…
2010 yılı medyada “tasfiye”
yılıymış, 2011 “İnfaz” yılı olacakmış…
Ben demiyorum bunu…
…
“İnfaz”mış…
Çok umurumdaydı…
Sen/siz düşün/ün…
Sen/siz kork/un!..
Zira ben 14 yıl önce "infaz"
edildim…
Hem de 14 yıl önce siz "infaz" ettiniz
beni…
Elinizden gelseydi fırıncılara emir
yağdırıp “bu adama ekmek vermeyin!”
diyecektiniz…
Bir onu yapamadınız işte…
Ama…
Kim ki bana iş verdi, vermeye niyetlendi o kişi veya kurumun başına
“karabasan” gibi çöktünüz…
Ekmeğini sadece gazetecilikten kazanıp da 11 yıl işsiz
kalan bir tek yazardım Türkiye’de ama “dönüp
bakmadınız” bile…
Sadece siz mi?..
28 Şubat sürecinde verdiğim mücadele sırasında,
“yiğitsin” deyip az daha canımdan edecek olanlar
ve “cömertsin” deyip malımdan, mülkümden edenler
de “dönüp” bakmadılar…
Medya dünyasında en çok alkışı görenlerden, en çok ihaneti
yaşayanlardan biri, belki de birincisiyim…
28 Şubat sürecinde beni
alkışlayanlar bugün iktidar
yalakalığı yapıyor…
İhanet edenler ise köşeye çekilmiş, sessizliğin
hainliğiyle yeni bir “fırsat” kolluyorlar…
Ertuğrul…
Bugün köşende “medya infazı
geliyor!” diye yırtınıyorsun utanmadan…
Sen ve senin gurubun “melek” rolüne soyunuverdiniz
birden…
Saf ve günahsız…
Yahu Ertuğrul…
Bugünün iktidar yalakaları, dün sizin bana yaptığınızı bugün size
(bu arada bana da) yapıyorlar…
Neden şaşırıyorsun?..
Gül mü ekmiştin ki şimdi biçerken dikenlerden kan içinde kalan
ellerine yanıyorsun?..
Bugünkü iktidar yalakalarını suçluyorsun ama sen ve senin
patronunun onlardan ne farkı vardı?..
Söyleyeyim:
Hiç farkınız yoktu…
Benim günahım neydi be
Ertuğrul?..
Ha; söyle bakalım…
Bu gün bari söyle:
Benim günahım, suçum neydi?..
Ananıza,
karınıza, kızınıza mı sövdüm?..
Yooo…
Ülkemin hazinesini ve varlıklarını yağmalamanıza
karşı çıktım sadece…
Sivil diktanızı lânetledim…
Ekranları “körler sağırlar birbirini ağırlar”
misali işgalinizi eleştirdim…
Sizlerin o gün yaptığınızı bugün bunlar yapıyor…
Sizden öğrendiklerini taklit ediyorlar yani
Ertuğrul…
Sen ve senin şürekan başlattı bu medya edepsizliğini, bunlar
sürdürüyor…
Siz bugün iyi-kötü kendi gazetelerinizde, televizyonlarınızda,
radyolarınızda kendiniz ve muhalefetinizi savunabiliyorsunuz…
Bundan 14 yıl önce bize o şansı da vermemiştiniz
ya…
Bizden olduğunu sandıklarımız bile zaman’ında bize
çakıyorlardı…
Neden?..
Size ve askere şirin görünmek için tabii ki…
Ne yani?..
Bu tür yazılarınla onları utandıracağını, yüzlerini kızartacağını
mı sanıyorsun?..
Olmayan bir şey kızarır mı?..
Sizin kızardı mı zamanında ki, bugün bunların kızarsın...
Genelkurmay Genel Sekreteri; sevgili Cenk
(Koray)’le bana haber gönderiyor, beni ayaklarımdan baş
aşağı asacağını söylüyordu…
O asamadı ama bunu size yaptırdı?..
Patronun karıma telefon ediyor, “Kocana söyle onun o
parmaklarını kırarım” diyordu ağzından tükürükler
saçarak…
El hak kır/dır/dı da…
Şimdi de bugünkü iktidar yalakaları (28 Şubat’ın sözde mağdurları)
kırmaya çalışıyor parmaklarımı Ertuğrul…
Sizden daha çok benimle uğraşıyorlar çünkü bunlar için
özgürlük sadece kendilerine verilmiş bir haktır…
Şimdi
de bunlar göz dikti kazandığım üç kuruşa…
Ama umurumda bile değil…
Yaşadığım köyden daha köy mü var?..
Varsa da canımız sağ olsun…
Karıcığımla birlikte pılımız pırtımızı toplayıp o köye de
gideriz..
Ama size ve bunlara boyun eğmeyiz…
Asıl sen düşün (belli ki şimdiden her yanını korku
sarmış) Ertuğrul…
Sen ve sizler korkun…
Bana ne?..
Kaybedecek neyim var klavyemden başka?..
Ben
de bundan sonra sevgili karıcığıma şarkılar söyler, kitaplarımla
baş başa tamamlarım “hayat” adı verilen
nöbetimi…
Ahrette önümden kafilelerle geçeceğiniz o günü beklerim…
Çünkü ben o güne çok hazırım be dostum…
Ama siz öyle mi?..
Sizler yaşadığınız tatlı hayattan vazgeçme
korkusuyla bir eliniz bileklerinizde sürekli nabızlarınızı
dinleyerek geçiriyorsunuz günlerinizi…
Kıçınız ağrısa “eyvah ölecek miyim?” diye
korkuyorsunuz…
Ben ise kavuşacağım “sevgili” gibi bekliyorum
ölümü…
Hem; sizin gibi iki yüzle yaşamaktansa sahip olduğum tek yüzümle
ölmeyi tercih ederim…
Neymiş?..
Kalem yerine diken taşıyanlar sarı pazıbentlerini
taksınlar(mış)…
Pöh!...
Yahu sizin kalemleriniz dikenden de beterdi
be…
Sizin sarı pazıbentleriniz belki yoktu ama kalpleriniz katran
karasıydı…
Utanmazlar!..
Beni 14 yıl
önce infaz ettiğinizde bir gün aynılarının sizin de başınıza
geleceğini hiç düşünmediniz mi?..
İnşallah o infaz bir an önce başlar…
Ve
inşallah ilk infaz edilen “ben” olurum…
Neden mi?..
Vicdanım sizlerin infazınızı görmeye bile dayanamaz da ondan…
adnanberkokan@gmail.com