Suriye'de olup biteni bu kitaptan öğrenebilirsiniz

Sadece Suriye ile ilişkiler değil Türkiye'nin son 30 yılına damgasını vuran pek çok konuda kapalı kapılar ardında konuşulanları bu kitaptan öğrenmek mümkün...

GAZETECİLER.COM (ÖZEL) - Son birkaç aydır deyim yerindeyse Şam ile kalkıyoruz Suriye ile yatıyoruz.

Arap sokağındaki isyan 2011'in başlarında sınırımıza dayandı. Dünyanın ve Ankara’nın gözü Şam’da. Suriye’nin geleceği, sadece bölgenin dengelerini değil, Türkiye’nin güvenliğini, ekonomisini ve Kürt meselesine demokratik çözüm arayışını da doğrudan ilgilendiriyor.

KAPALI KAPILARIN ARDINDA GİZLİ KONUŞMALARI BİLMEK

Suriye'de olup bitenleri yorumlamaya çalışmak, sadece güncel siyaseti takip etmekle de mümkün değil. Kapalı kapılar ardında neler olduğunu da bilmek, öğrenmek, anlamak gerekiyor.

Bunu anlamanın yollarından biri de WikiLeaks belgelerine bakmak. Jullian Assange'ın elde ettiği 11 bin Amerikan gizli yazışması bir süre önce Taraf gazetesinde yayınlandı. Ardından o yazışmalar, orjinal metinleriyle birlikte Taraf gazetesi Genel Yayın Yönetmeni yardımcısı da olan Yasemin Çongar tarafından
bir kitap olarak derlendi.

10 BİN ADET BASILDI

Çongar'ın, WikiLeaks'ın kurucusu Julian Assange ile bir yıl kadar önce İngiltere'nin küçük bir kasabasında Ellingham Malikanesi'nde yaptığı çok özel bir görüşmeye de yer veren ARTIK SIR DEĞİL başlıklı kitap Hemen Kitap tarafından 10 bin adet basıldı.

Sadece Suriye gibi güncel konular değil, Türkiye'nin son 30 yılına yakıcı bir damga vuran Derin Devlet, MGK, Genelkurmay, Jitem ve Ergenekon'un da dahil olduğu son derece şaşırtıcı belgelerin yer aldığı kitapta; Recep Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül hakkında da ilk kez açıklanan belgeler bulunuyor.

Kitabın içinde yer alan Türkiye'deki ABD'li diplomatların Suriye ile ilgili yazışmaları da son dönemde yaşanan gerilimli sürece ışık tutan bilgiler içeriyor.

İşte Yasemin Çongar'ın yorumu ve analizleri ışığında WikiLeaks Belgelerinde Suriye-Türkiye ilişkilerinin gelişimi:

[page_end]
SURİYE-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ HAKKINDA 20'YE YAKIN ALT BAŞLIK

 “WikiLeaks Türkiye Belgeleri” arasındaki Suriye kriptoları sadece Ankara, İstanbul çıkışlı telgrafları değil, Amerikalı diplomatların Şam, Beyrut, Kuveyt, Riyad gibi merkezlerden ve bazı Avrupa başkentlerinden yaptığı “Türkiye-Suriye ilişkisi” konulu yazışmaları da kapsıyor. Bu yazışmaları kendi içinde “PKK meselesi, su meselesi, ticaret, İran-Suriye ekseni ve Birleşmiş Milletler yaptırımlarının Türkiye üzerinden delinmesi girişimleri, Hizbullah ve Hamas’ın Şam’la ilişkisi, Lübnan ve Filistin meseleleri, Suriye-Irak ilişkisi, Şam-Ankara baharının kapsamı ve sonuçları, ABD-Suriye diyaloguna Türkiye’nin katkısı ve Beşşar el Esad’ın reform gündemi ile Suriye halkının bu gündemle yetinmeyen talepleri” olmak üzere, yirmiye yakın altbaşlığa ayırmak ve her altbaşlığı ilgilendiren çok sayıda kripto bulmak mümkün.
(...)  

ESAD'IN REJİMDEKİ KONTROLLÜ ZAYIF

Beşşar el Esad, babası Hafız’ın Suriye’yi yirmi dokuz yıl diktatörlükle yönettikten sonra ölümü üzerine, 2000 yılında ülkenin başına geçtiğinde henüz otuz beş yaşındaydı. Mesleği göz doktorluğu olan, Şam Üniversitesi’ni bitirdikten sonra Londra’da da eğitim gören, ardından Suriye ordusunda hızlandırılmış bir terfiyle albaylığa yükselen Beşşar’ın, babasının yerine geçeceği, bu rol için hazırlanan üç yaş büyük ağabeyi Basil’in 1994’te bir trafik kazasında ölmesiyle kesinleşmişti. Beşşar el Essad, devlet başkanlığını üstlendiğinde, sadece babasının damgasını taşıyan katı bir baskı rejimini ve zayıf bir ekonomiyi devralmadı; aynı zamanda, amcası Rifat’ın bizzat yönettiği ve on bin Suriyelinin öldüğü 1982 Hama Katliamı’ndan beri Sünni çoğunluğun Esad soyadına karşı büsbütün bilenmiş nefreti ile beşte biri vatandaşlık haklarından yoksun olan yaklaşık iki milyon Kürdün artan huzursuzluğu da Beşşar’ı bekliyordu.

2003’te Recep Tayyip Erdoğan’ın başbakan olmasından itibaren önemli bir ivme kazanan Ankara-Şam yakınlaşmasını da, sadece bölgesel meseleler kapsamında değil, Suriye’nin rejim sıkıntısı, Beşşar’ın bu sıkıntıyı zamana yayılmış reformlarla aşma planı, bu planın bir parçası olarak Türkiye ve Türkiye üzerinden Batı’yla diyaloga önem vermesiyile de bağlantılı düşünmeliyiz.

ANKARA-ŞAM BAHARI ERDOĞAN'IN ZİYARETİYLE BAŞLADI

Bu diyalogun ilk önemli zirvesi, Beşşar el Esad’ın Ocak 2004’te yaptığı Türkiye ziyaretiydi. Ardından aynı yıl Suriye Başbakanı Muhammed Naci el Utri ve Dışişleri Bakanı Faruk el Şara da Türkiye’ye geldi. Başbakan Erdoğan’ın 22-23 Aralık 2004 tarihlerindeki Şam ve Halep ziyaretleri ise, “Ankara-Şam Baharı”nı resmen başlattı. 18 Ocak 2005’te ABD’nin Ankara’daki Başmüsteşarı Robert Deutsch, Washington’a yazdığı “KİŞİYE ÖZEL” telgrafı Erdoğan’ın Suriye ziyaretine ayırdı. Telgrafın ilk paragrafı, yakınlaşmanın içeriği kadar, bu içeriğe Amerikan bakışının da iyi bir özetini veriyor:

Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Gül ve Dış Politika Başdanışmanı Davutoğlu Suriye’yle iyileştirilmiş ilişkileri önemli bir dış politika başarısı olarak pazarlıyorlar. Türk hükümetinin liderleri, ABD ve İsrail ile Suriye arasında bir iletişim kanalı ve (Suriye’de) iktisadi reformu destekleyebilecek bir dost olarak Türkiye’ye rol biçiyorlar. Aynı zamanda Türk hükümetindeki muhataplarımız Esad’ın rejim üzerindeki denetiminin, iktisadî reform dışında herhangi bir şeyi sürdüremeyecek kadar zayıf olduğunu da söylüyorlar. Bu bağlamda, Erdoğan 22-23 aralıkta Şam ve Halep’e yaptığı ziyareti, ileriye doğru büyük bir adım olarak nitelendirdi. Erdoğan’ın Irak ve Ortadoğu barışı konularını da gündeme getirdiği bildirildi, ama göründüğü kadarıyla Esad’dan yeni hiçbir şey işitmemiş. Türk Dışişleri’nde irtibatta olduğumuz kişi, serbest ticaret anlaşması imzalanmasının ziyaretin “parlak noktası” olduğunu öne sürdü. Biz ise bunun, Suriye’ye karşı yanlış bir yaklaşım olduğunu ve Türk hükümetine bu anlaşmayı onaylamaması telkininde bulunmayı sürdüreceğimizi söyleyerek karşılık verdik.

Aynı telgrafın devamında, Ankara ile ilişkilerin Suriye’deki reform arayışıyla bağlantılı olarak ele alındığı şu bölüm de var:

Bozay, (O sırada Türk Dışişleri’nin Ortadoğu Dairesi Başkanı olan Mehmet Kemal Bozay kastediliyor), Şam’daki Türk Büyükelçiliği’nin Esad’ı, eski kuşak Baasçılara karşı çıkarak Suriye’de reform yapma, özellikle de iktisadî reform yapma çabası içinde gördüğünü söyledi. Büyükelçilik, Esad’ın kontrolunu zayıf buluyordu; Bozay, durumun Esad’ın siyasi reforma girişmesine izin vermeyecek kadar nazik olduğunu ekledi. Referans B’deki belgeye göre (bu belge telgrafın metninde yer almıyor), Türk ordusunun en azından bir bölümü de bu görüşü paylaşıyor. Bozay, Suriyelilerin iktisadî reforma giriştiklerini ve Türkiye’yi bu çabada potansiyel bir ortak olarak gördüklerini savundu. Erdoğan, Suriyelilerden Türk yatırımcıların önündeki engelleri kaldırmalarını, Suriyeliler de Türklerden menkul kıymetler borsası açabilmek için tavsiye istemişti.

"APO İÇİN BASTIRDINIZ YİNE ÖYLE YAPIN"

Deutsch’un telgrafına göre, Bozay ve diğer Türk diplomatları Türkiye ile Suriye arasındaki serbest ticaret düzenlemesini, Suriye’de iktisadî reformu, devamında da siyasi reformları kolaylaştıracak bir adım olarak savunmuşlar. ABD tarafının buna tepkisi ise şu cümlelerle özetleniyor:

Biz Bozay’a, bunun Suriye’ye yönelik yanlış bir yaklaşım olduğunu anlattık. Bu faaliyetleri (terörizme destek kastediliyor) durdurmayı talep eden somut mesajlar, Suriye’nin tavrını değiştirmesinde daha etkili olur. Bozay’a Suriye’nin PKK lideri Öacalan’ı himaye ettiği zamanlarda, Türkiye’nin 1998 sonunda Suriye’ye Öcalan’ı sınırdışı etmesi için net bir mesaj verdiğini ve bunu, askerî harekât vaadiyle desteklediğini söyledik. Bu yaklaşım işe yaramıştı: Suriye Öcalan’ı göndermişti.

Deutsch’un telgrafının en sonundaki “YORUM” bölümü ise şöyle:

TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDAKİ AŞK ŞENLİĞİ

Türk hükümeti, Suriye’de ve Suriye’ye gösterdiği kabulde hüsnükuruntuyla neo-Osmanlı nostaljisinin bir şeklini birleştiriyor (Bu bağlamda, Sabah’ın Ankara Temsilcisi Aslı Aydıntaşbaş dahil irtibatta olduğumuz birçok kişi, Erdoğan’ın Şam ve Halep’te kendi evinde gibi rahat davranmasıyla Batı Avrupa başkentlerindeki rekabetçi vücut dili arasındaki farka dikkat çekti.) Türklerin Beşşar Esad ve Suriye’yle arasındaki (polisiye ve terörle mücadele alanlarında da yansımaları olan) bu aşk şenliği (çok iyi bir ilişkiyi ima eden “lovefest” terimi kullanılıyor) yakın bir zamanda, Türkiye’nin İsrail’le ilişkilerinin kamuoyunu ilgilendiren kısmını tamir etme çabalarıyla çatışacaktır. Belagati somut olarak neyin izleyeceğini bekleyip göreceğiz.

TÜRKİYE'Yİ ANLAMLANDIRMA KLAVUZU

Sadece Suriye ile ilişkiler değil Türkiye'nin son 30 yılına damgasını vuran pek çok konuda kapalı kapılar ardında konuşulanları, ABD'nin bakış açısını, Diplomasi dünyasında nelerin nasıl değiştiğini görmek için de iyi bir kitap Çongar'ın yayına hazırladığı . Sadece bir gazeteci kitabı değil, Türkiye'yi anlamlandırmaya yardım eden bir çalışma.