Şükrü Küçükşahin

Hürriyet

Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin bugün GAZETECİLER.COM'un günün muhabiri köşesinde. Neden pek çok gazetenin birinci sayfasında çok çarpıcı haberler özel damgası ve muhabir imzası ile yayımlanırken, Hürriyet yazarı Şükrü Küçükşahin'i günün muhabiri seçtik sorusunun yanıtını verelim önce.

Çünkü Şükrü Küçükşahin, bugün köşesinde Türkçenin büyük ustası, Türk şiirini dünyaya tanıtan ancak uzun yıllar şiirleri hatta ismi bile kendi anayurdundan yasaklı olan Nazım Hikmet ile ilgili çok çarpıcı bazı bilgi ve belgelere yer veriyor köşesinde.

Daha önce köşesinde yazdığı bir yazı ile ilgili olarak TSK'nın Nazım Hikmet ile ilgili belgeleri ulaştırdığı Küçükşahin, köşesinde bir muhabir refleksi ile okurlarına doğru bilinen yanlışlar ile ilgili çarpıcı gerçekleri ifşa ediyor.



BENİM için sürpriz 16 Temmuz 2014’te gazetede çıkan ‘Yanlış ifadelerle yola çıkmak’ başlıklı köşe yazımla başladı. Başbakan Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanı adayı olarak 12 Temmuz günü Antalya’da şöyle konuşmuştu: “Nazım Hikmet’i sürgüne gönderen, sürgünde ölmesine yol açan kim: CHP. Nazım Hikmet’e vatandaşlığını iade eden kim: Ak Parti.” Ben de bunun üzerine şunu yazdım:

"Doğrudur; CHP’nin tek parti iktidarında Nazım büyük haksızlıklar yaşadı, en verimli yıllarını cezaevlerinde geçirdi. Dünyanın baskısı, Nazım’ın açlık grevinin de etkisiyle, iktidara yeni gelen DP’nin (yarım) affıyla 15 Temmuz 1950 günü cezaevinden çıktı. Çıktı ama 11 ay sonra askere çağrıldı; oysa Bahriye Mektebi’ni 1919’da bitirmiş, stajyer subay olarak göreve başlamış ancak zatülcenp hastalığı nedeniyle çürüğe çıkarılmıştı. Askere çağrılınca ‘öldürüleceği’ düşüncesiyle 17 Haziran 1951’de ‘Yanlışı düzeltmek için Ankara’ya gidiyorum’ diye evden çıktı, bir daha ülkesine dönmedi. O büyük usta bu kaçıştan 5 hafta sonra, 25 Temmuz’da DP’nin Bakanlar Kurulu kararı ile vatandaşlıktan çıkarıldı.”

MEHMET FUAT’TAN BAHRİYE SERÜVENİ

Bu bilgilerin kaynağı, Nazım dendiğinde akla gelen ilk isim olan Mehmet Fuat’ın kitabıdır. Mehmet Fuat o kitabında Nazım’ın Bahriye Mektebi ile ilgili serüvenini şöyle anlatır: “Nazım Hikmet 1917’de girdiği Heybeliada Bahriye Mektebi’ni 1919’da bitirip Hamidiye Kruvazörü’ne ‘stajyer güverte subayı’ olarak atandı. Stajyer güverte subayı olduğu yılın kışında, gece nöbeti tutarken dondurucu ayazda üşüyünce, son sınıftayken geçirdiği zatülcenp hastalığı tekrarladı. Aile dostu olan Deniz Hastanesi Başhekimi Hakkı Şinasi Paşa’nın gözetiminde 2 ay süren bir sağaltım döneminden sonra kendisine 2 ay da evde dinlenme izni verildi. Bu süre sonunda toparlanamadığı, deniz subayı olarak görev yapabilecek sağlık durumuna kavuşamadığı görülünce, 17 Mayıs 1920’de Sağlık Kurulu raporuyla askerlikten çürüğe çıkarıldı.” (s.15)

GENELKURMAY’IN BİLGİLENDİRMESİ

Nazım’ın bu bahriyeli öyküsü hep de böyle bilindi, ben de buradan hareket ettim. Ancak yazım üzerine Genelkurmay kaynaklı bir bilgilendirme yapıldı bana.

Bilgilendirmeden çıkardığım ilk ders, bir Nazım hayranı olarak beni de sevindirdi. Çünkü daha ilk cümleden anladım ki o büyük usta artık TSK ve Deniz Kuvvetleri için ‘üyesi olmasından rahatsızlık duyulacak biri’, ‘komünist’ değil, büyük bir şairdi. Bu anlayıştan hareketle TSK, artık en doğru bilgileri paylaşma iradesini gösteriyordu.

Örneğin Nazım, çürüğe çıkmamış, okula devamsızlık nedeniyle ‘ilişiği kesilmişti’. Şaşırdım tabii bu bilgiler üzerine ve Nazım Hikmet Vakfı’ndan başlayarak ilgili ve bilgili kişilere ulaştım. Turgay Fişekçi aracılığıyla da vakfın kurucularından, Nazım’ın kız kardeşi Samiye Hanım’ın da yakını Kıymet Coşkun’dan “Deniz Kuvvetleri’ndeki bilgi ve belgelerin doğru kabul edilmesi” yönünde görüş aldım. Meslek büyüğümüz ve Nazım’ın yurtdışına kaçışında tek başına rol oynayan Refik Erduran’la da temasa geçtim, o da Kıymet Hanım’ın yaklaşımını sergiledi. Gelelim Nazım’ın Harbiye’ye giriş ve ayrılış öyküsüne ilişkin, bazıları yeni olan belge ve bilgilere.

OKULA GİRİŞ VAR, ÇIKIŞ YOK

Nazım, Bahriye’den Neş’et ettikten sonra arkadaşları ile birlikte 1918 yılında Harbiye’ye giriş yaptı. Belgelere göre, bu öğrenciler 1 Temmuz 1918 tarihinde girdikleri okuldan 1 Eylül 1920 günü mezun oldular. Ancak mezunlar listesinde Nazım Hikmet Efendi adı yoktu. Oysa sınıf listelerinde Nazım’ın adı vardı ama ‘Sınıfımızdan subay olmadan ayrılanlar’ başlığı altındaydı. O başlık altında 4 öğrenci daha vardı.  Ama öncesinde Harbiyeli Nazım’la ilgili ‘izleme notları’ndan söz edelim. Nazım’ın siyasi tercihleri öne çıktıkça okuluyla arası da açılıyor. O nedenle dosyasına, ‘aşırıya kaçan halleri’, ‘askerlik disiplini bakımından özensizlik’ gibi ibareler giriyor. Aslında bunda Nazım’ın şiir ve edebiyata yoğun yönelişi de etkili. Nasıl olmasın ki, Bahriye Mektebi’ndeki edebiyat öğretmeni Yahya Kemal Beyatlı ve ona hayranlık duymaktadır.

4 İHRAÇ, 1 KAYIT SİLME VAR

Tekrar sonuca, yani Nazım’ın Harbiye’den mezun olamayışına... Bunun için ‘Sınıfımızdan subay olmadan ayrılanlar’ başlığının altına bakmamız gerekiyor. Görüyoruz ki Nazım, mezun olmayan tek öğrenci değildir, 4 arkadaşı daha vardı. Ancak onların isimlerinin karşısında ‘İhraç’ yazıyordu. Nazım adının karşısında ise ‘Kaydı silindi’ ibaresi vardı. Bu ibarenin yanında bir de (7) dipnotu var. O dipnotta yazan da şu: “(7) Deniz talebesi (Harbiye talebesi) iken sağlık durumundan dolayı 16/12/1919 tarihinde verilen 3 aylık hava değişiminden okula dönmemesi ve zabıtaca aramada bulunamaması itibariyle 17/5/1921 tarihinde kaydı silinmiştir. Fakat ben İstiklal Harbi’nde 1921’de Rusların Batum Limanı’nda Nazım’a tesadüf ederek görmüştüm.”

HASTA AMA ÇÜRÜK RAPORU YOK

Gün yüzüne çıkan Deniz Kuvvetleri’ndeki belgelere bakıldığında, Nazım’ın hastalandığı gerçek ama Harbiye’den ayrılışının sağlık gerekçeleriyle verilmiş bir ‘çürük’ raporundan kaynaklandığını gösterir kayıt yok. Deniz Kuvvetleri’ndeki tüm araştırmalar da bu konuda farklı sonuç yaratmamış. Aynı şekilde Nazım’ın ‘güverte subaylığı’ konusunda da bir kayda rastlanmadı. Ancak bunun, Nazım’ın staj konusundan kaynaklanan bir karışıklık olabileceği ifade ediliyor. Deniz Kuvvetleri’nde olmayan yeni bir belge çıkar mı bilinmez ama en azından bugünkü tablo bu.