Sözcü gazetesini AB grubu okuyormuş!
AKP'ye yönelik muhalif yayınları ve Emin Çölaşan'ıyla dikkat çeken Sözcü Gazetesi'nin Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz çarpıcı açıklamalar yaptı.
AK Parti hükümetine yönelik muhalif yayınlar ve kadrosuna Emin Çölaşan'ı katarak tirajını 150 binlere yükselten Sözcü Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni Metin Yılmaz çarpıcı açıklamalar yaptı. Yılmaz, Marketing Türkiye dergisinden Ferruh Altun'a konuştu.
İşte o röportaj...
Nerden çıktı Sözcü Gazetesi? Geçmişi nedir?
Sözcü gazetesinin patronu eski gazeteci Ertuğrul Akbay'ın oğlu 37
yasındaki Burak Akbay. Doğan Grubu'na ait ve oturmuş bir okur
kitlesi olan Gözcü gazetesi kapandıktan sonra o gazetenin
kapanmasıyla oluşan boşluktan yaralanmak istedik. Ancak biz isim
hakkını satın almadık. O isme yakın olan Sözcü ismini kullanmaya
kara verdik. Ama dava açsalar da bir şey olmaz çünkü farklı bir
isim farklı bir gazete yaptık. Tabi Türkiye'de muhalif gazete
eksikliği olduğunu da gördük. Esnafın çiftçinin, işçinin derdini
yazan bir gazete yoktu. Bizde böyle bir gazete oluşturmak istedik.
Gözcü de muhalif bir gazeteydi ama onlar Doğan Grubu içinde yer
aldıkları için çok da rahat muhalefet yapamıyorlardı. Ama bizim
patronumuzun başka hiçbir işi yok. Sadece yayıncıyız ve hükümetten
bir beklentimiz de yok. Bu da bize istediğimizi rahatça ifade etme
olanağı sunuyor. Kimseden çekindiğimiz yok, mali anlamda bir
açığımızda yok. Gazeteyi ilk çıkardığımızda hiç reklam ve promosyon
yapmadan 57 bin sattık. Zaman içinde satışlarımız arttı ve şimdi
150 bin civarında bir satış ortalamamız var. Bir de biz şu an da
haberle gazete satan tek gazeteyiz. Özel ve resmi ilanlar var ama
asıl olarak bayi satışlarımızla ayakta duruyoruz. Evet,
Türkiye'nin en pahalı gazetesiyiz. Çünkü 16 sayfa çıkıyoruz ve 350
kuruşa satılıyor gazetemiz. Gazetelerin 100 sayfayı 750 kuruşa
sattığını düşünürseniz biz onlardan çok daha pahalıyız.
Çok muhalif bir diliniz var. Bu sivri duruştaki amaç
ne?
Vakit Gazetesi de muhalif bir gazete ve bizce onlarda iyi
gazetecilik yapıyor. Gazetecilik anlamında bir kimlikleri var. Bir
gazetenin mutlaka bir duruşu olmalı. Biz de kendimize bir kimlik
yaratmaya çalışıyoruz.
Siz vakit gazetesinin diğer taraftaki karşılığı
mısınız?
Evet bunu söyleyebiliriz. Onlar da zamanında sivri bir muhalefet
yapmışlardı şimdi biz de bunu yapıyoruz. Bizden başka muhalif olan
gazete yok.
Vakit gazetesi baş örtüsüyle ilgili karar alan hakimleri
manşetten yayınlayıp hedef göstermişti. Sizde DTP'lileri
şehitlerden sorumlu tutup manşete koydunuz ve hedef gösterdiniz...
Bu anlamda mı bir benzerlikten bahsediyorsunuz?
Hayır. Biz hedef göstermedik onları. DTP'liler zaten kendilerini
hedef olarak gösteriyorlar tüm yayınlarda. Zaten halkın bu konuda
çok öfkeli olduğunu görüyoruz. Türk halkı askerini çok seviyor. Bir
şehit haberi geldiği zaman infial oluşuyor. Bu noktada açılımdan
bahsedilmesi ve şehit haberlinin gelmeye devam etmesi...
PKK'lılların sevinçle karşılanması halkı üzdü, yaraladı. Bana göre
AKP'de yaptığından memnun değil.
Basında son birkaç yıldır olaylara oldukça muhalif yaklaşan
sivri söylemlere sahip gazetelerin sayısı arttı. Daha önce vakit
vardı buna bir de Taraf ve sözcü eklendi. Bu yeni bir tiraj kazanma
yolu mu?
Diğer gazeteler neyle satıyor? Promosyonla satıyor. Promosyonu
çektikleri zaman satış yapamıyorlar. İnsanlar onarı almıyor çünkü
halka bir şey söylemiyorlar. Promosyonu çektiğiniz an birçoğu 100
bin tirajının altına inecekler. Biz hiç promosyon yapmadan bu kadar
satabiliyorsak demek ki bunu beğenen bir kitle var. Zaman, Yeni
Şafak, Vakit ve Türkiye gazeteleri abonelikle satıyorlar. Milliyet
ve Radikal benzin istasyonlarında dağıtılıyor. Oysa gerçek okunan
gazeteyi okuyucu gidip bayiden satın alır. Okunan gazete bayide
satılan gazetedir. Aksi takdirde promosyonla satmak kolay.
Özellikle AKP hükümetini hedef alan manşetleriniz oluyor.
Bunu yaparken hiç tereddüt etmiyor musunuz?
Tüm büyük gazetelerin farklı işler yapan holdingleri var. Sadece
gazetecilik yapan patronlar kalmadı. Biz sadece gazetecilik
yapıyoruz başka bir işimiz yok. Hükümet bizi nasıl alaşağı edebilir
ki? Hükümetin yaptığım yayından dolayı üzerime gelmesi için benim
bir açığımın olması lazım. Benim ne açığım olabilir ki? Bizim
maliyeyle hiçbir sorunumuz yok, vergi borcumuz yok. 30 kişilik bir
ekipten ibaretiz.
Türkiye'de sadece gazetecilik yaparak para kazanılmaz
derler...
Neden kazanılmasın? Biz sadece 16 sayfa çıkıyoruz ama bunu
satabiliyoruz. Fakat 100 sayfa çıksaydık o zaman kâr edemezdik.
Türk basının en büyük yanlışlığı burada. Fazla sayfayla çıkıyorlar
ve satış yapamıyorlar.
Özellikle Emin Çölaşan'ın sizde yazmaya başlaması çok ses
getirdi. Bu birliktelik nasıl başladı?
Emin Çölaşan'ın haksız yere Hürriyet'ten atılması beni rahatsız
etti açıkçası. Sonra eski yazılarını yayınlayalım dedim. Hürriyeti
arayıp izin istedik. Onlarda "Bizim inisiyatifimizde değil Emin
Beyin inisiyatifinde" dediler. Ben de Emin Ağabey'e sordum o da
biraz düşündükten sonra olur dedi ama tarih koymamızı istedi.
Yazılar çıkınca insanlardan büyük ilgi gördü. Çünkü onun kadar
sivri yazan kimse yoktu. Ergenekon olayları patlayınca daha da
dikkat çekti. Sonra ben "Emin Ağabey gel bir de yaz" dedim.
Önce Habertürk'le görüştüler. O olmayınca bizde yazmaya başladı. Bu
işbirliğinden de iki taraf çok memnun.
Emin Çölaşan'ın yazmaya başlaması satışları nasıl
etkiledi?
Biz Emin Ağabey'den önce 125-130 bin arası satıyorduk. Emin
Ağabey'le birlikte 150 binlere çıktık. 25 bin kadar tiraj artışı
sağladı Emin Çölaşan.
Sektörde Emin Çölaşan'ın size tiraj kaybettirdiği
konuşuluyor...
Yok. Onlar yanlış. Onları söyleyenler sallıyor. Tirajlar ortada
zaten. Tirajlarımızın arttığını internetten bakarak bile
görebilirler. Hatta Emin Ağabey'in ilk geldiği dönemde TV
kampanyası da yaptığımız için satışlar çok daha fazla arttı ama
TV'de kampanya bitince satışlarda 150 binlerde sabitlendi.
Sözcü Gazetesi'nde Emin Çölaşan isimi çok öne geçmeye
başladı. Bu sizi rahatsız etmiyor mu?
Bizim söylediklerimizle Emin Çölaşan'ın söyledikleri örtüşüyor.
Bazen bizim manşetimizle onun yazısının aynı olduğunu görüyoruz.
Çünkü aynı şekilde düşünüyoruz. Emin Çölaşan gibi bir ismin öne
çıkması rahatsızlık duyulacak bir şey değil. Hatta ben özellikle
kendisinin yazılarını sürmanşetten yayılıyorum ki öne çıksın. Yekta
Güngör, Savaş Vural ve Mehmet Şehirli gibi değerli yazlarımızda var
ancak Emin Çölaşan daha medyatik bir isim olduğu için o öne
çıkıyor.
TV reklamı da yapıyorsunuz siz...
Emin Çölaşan için yaptık. Bir trilyona yakın bir para harcadık. Bu
tanıtım da bize 20-25 bin dolayında bir tiraj olarak geri döndü.
Ama bundan sonra reklam yapmayacağız çünkü o kadar paramız yok.
Yoksa bizim reklam yapacak paramız olsa tirajımız 500 bin'e çıkar.
Biz temel olarak satıştan para kazanıyoruz. Reklamveren ilan verir,
vermez onun üstünde çok durmuyoruz. Ona buna yağ yapıp, ilan
karşılığı haber yapalım demiyoruz. Çünkü biz satışlarımıza
güveniyoruz. Yeni yatırımlar da yapıp matbaalar açıyoruz. Genç ve
sadece medyadan para kazana bir patronumuz var. Çok sağlam
adımlarla ilerliyoruz.
Sözcünün hitap ettiği kitlenin profili nedir?
Yaptırdığımız araştırmalara göre biz A-B SES grubundaki hedef kitle
tarafından okunan bir gazeteyiz. Özellikle emekli ve okumuş kesim
bizi tercih ediyor. Hakim, savcı ve öğretmenler okurlarımız
arasında yoğunlukta. Sevindirici olan üniversite öğrencilerinin de
Sözcü okumaya başlaması.
Ama kullandığınız üslup sokak ağzı. Nasıl oluyor da bu eğitimli
kitle böyle bir dile sahip olan bir gazeteyi okuyor?
Çünkü A-B SES gurundaki kitle bunu istiyor. Diğer gazeteler
promosyon yapmasınlar da bakın bakalım bu kitle onları alıyor mu.
Gazete satabilmek için halkı iyi bilmek ve o halkı gazetede
yansıtabilmek lazım. Halk söylemek istediğini söyleyen gazetenin
taraftarı oluyor. Bu konuda rakibimizin de olduğunu düşünmüyorum.
Hele bir de paramız olsaydı ve tanıtım yapabilseydik çok daha fazla
satardık. Bizim satışlarımız kulaktan kulağa pazarlamayla artıyor.
Bu da kalıcı bir satış rakamı oluşturuyor.
Özellikle manşetleriniz sebebiyle eleştiri yapmayı
bilmediğiniz, hakaret ettiğiniz yönünde
eleştiriliyorsunuz...
Eğer hakaret ediyor olsaydık mahkemede ceza yerdik. Şimdiye kadar
bize açılan hiçbir davayı kaybetmedik. Deniz feneri davasıyla
ilgili kimi yazarlarımız ceza yedi ama yazdıkları yazılar onların
sorumluluğunda, gazetenin değil. Bu eleştirilerin sebebi diğer
gazetelerin bizim kadar eleştiri yapamaması ve bizim kadar
satamıyor olmaları. Eleştirenlerin kaç sattıklarına bir bakın.
Mesela Zaman gazetesi bayide 25 bin, Yeni Şafak 20 bin, Türkiye 11
bin satıyor. Bu gazetelerin bayilerde sattıkları gazetenin toplamı
bizim tirajımıza ulaşamıyor. Onlar da satsınlar, onları tebrik
edelim. Bayide satılanların dışında abonelikle sattıkları
gazetelerin nereye gittiği belli değil. Kimse bunu konuşmuyor.
Promosyonla satış yapanlara bir şey demiyorum bu bir tercih ama
aboneler kimler, onları açıklasınlar. Burada büyük bir aldatmaca
var. Çünkü satış rakamları üzerinden Basın İlan Kurumu'ndan yani
devletten ilan alınıyor. Bu yolla devleti kandırıp para alıyorlar.
Ama devlette demiyor ki "Ben size abonelikle dağıttığız gazete için
para vermem". O zaman çıkarın bir gazete 500 bin abonesi olduğunu
söyleyih devletten para alın. Oh ne güzel iş... En büyük haksızlık
burada. Bunun dışında özel sektörü de kandırıyorlar.
Ferruh Altun/Marketing Türkiye