Söyleşi değil, hayat dersi
Her şeyin "yasak" olduğu bir ev düşünün... Hele "erkek" milleti!.. Onlar tam bir "öcü" bir kız çocuğu için... Ve haliyle merak...
GAZETECİLER.COM
Ayşe Arman, Deniz Seki ile nefis bir söyleşi yapmış…
Seki, mükemmel bir analiz üretmiş “hayat”
üzerine…
Elbette kendi hayatından çıkardıklarıyla yapmış
bu analizi ama o kadar “genel” o kadar “ders verici”
ki…
Ayşe Arman bir “sanatçı” ile değil, bir “filozof” ile
konuşmuş adeta…
Rutubetli, karanlık, hep soğuk, hep ürkütücü o
beton duvarlar yaşamın gerçek manasını kavramış bir kadın
yaratmış…
Evlâdıyla "mesafeli" ve elbette "despot" bir
babanın, aile içinde nasıl kötü tatsızlıkların kaynağı
olabileceğini anlatıyor Deniz Seki...
Her şeyin "yasak" olduğu bir ev
düşünün...
Hele "erkek" milleti!..
Onlar tam bir "öcü" bir kız çocuğu
için...
Ve
haliyle merak...
Ve
çocuk denilecek yaşta bir erkeğin kollarına atılarak yapılan bir
"yanlış" evlilik...
Yanlış iliğe geçirilen "ilk
düğme"...
Ve
yanlış iliklemelerle eciş bücüş olmuş bir hayat
gömleği...
Bakın neler anlatıyor Deniz
Seki…
…….. 11 yaşında yatılı okula gittim
diye ne kadar yara aldım bilmiyorum. Bu işin iki tarafı da var:
Yalnızlık ama aynı zamanda müthiş bir özgürlük. Kendi düzenin var,
kimseye hesap vermiyorsun, her şeyi arkadaşlarınla paylaşıyorsun.
Benim çok sıkı, çok katı bir babam vardı, 6’yı 5 geçe eve
giremezdim, kıyamet kopardı, belki de biraz nefes almak
istedim.
O yüzden mi gittin lise biter bitmez
evlendin...
- Evet Ayşe. Çünkü her şey ve
erkekler yasaktı. Her şey babadan gizli yapılırdı. Ben de becerikli
bir çocuktum, bir sürü yeteneğim vardı, küçücük yaşımda bütün
şarkıları biliyordum, dans ediyordum, kendime ait bir dünya
yaratmanın peşindeydim, hayallerini kurduğum işi yapabilmenin...
Ama baba engeli var, hiçbir şeye izin vermiyor, nasıl yapacağım?
Bir adamla evlenir, baba baskısından kurtulursam yaparım diye
düşündüm. Çünkü konservatuvara gitmek istedim, yollamadı, onu
yapmak istedim olmadı, bunu yapmak istedim olmadı. Ben de şansımı
denemek için bir takım başka kapılar araladım. Yanlış kapılar da
aralamış olabilirim. Nitekim evliliğim öyle bir şeydi, yanlıştı,
saçmaydı, yürümeyeceği baştan belliydi...
Ne kadar sürdü?
- 1.5 sene. Sonra kös kös eve döndüm.
Erkeklerle çok sağlıklı ilişkiler kurduğum da
söylenemez.
Erkeklerde aradığın ama bulamadığın
neydi?
- Aradığım özel bir şey yoktu ki.
İstediklerimi hayata geçirebilmem için benim başka şansım yoktu,
anlatabiliyor muyum? Evlenmeden birlikte filan yaşayamazdım, babam
müsaade etmezdi. Çaresizlik hali...
Ailen sana, “sen” olma şansı
vermemiş...
- Öyle deyip, onları incitmeyelim.
Zaten babam hayatta değil artık; ben, ailemin içinde tuhaf başka
ruha sahip bir çocuktum. Zaten o yüzden sanatçı oldum. Yapmak
istediğim şeyleri bir an evvel yapabilmek için de gittim evlendim.
Bu ülkede sırf bu sebeple evlenen milyonlarca kadın
var.
Peki sen, “Ben erkeklerle neden
istediğim gibi sağlıklı ilişkiler kuramıyorum” diye düşündün
mü?
- Düşündüm. Çünkü ben her şeyi çok
hesapsız yaşadım. Bende fedakârlığın dibi yoktur. Bir de gereğinden
fazla vericiyim.
Erkekleri kanatları altına alan biri
mi oluyorsun sonunda? Anneleri gibi mi.
- (Gülüyor) Olabilir bak...
Hatırlamıyorum... Hatırlamak da istemiyorum... Şu anda yeniden
doğdum. Evet yanlış ilişkiler, yanlış sevgi yatırımları yaptım ve
bugünlere geldim. Bir de benim, ilişkileri herkesin gözünün önünde
yaşamak gibi bir talihsizliğim vardı. Ama elden ne gelir? Ülkeyi
terk edecek halim yok!
Bu sanki sadece Hüsnü Şenlendirici
ile başlamadı, Okan Bayülgen’le de böyleydi. Belki de vazo ilk
orada kırılmıştır, ne dersin?
- Geçmişi kurcalamayalım
derim...
AŞKA BORCUMU ÖDEDİM
Senin bütün ilişkilerini adım adım
biliyorduk... Hep zor, arıza adamlar, hep arada kalan, hırpalanan
bir kadın... Ve her şey, herkesin gözü önünde...
- Evet. Ama yaşandı bitti
işte...
İyi de bir takım şeylerin başına
neden geldiğini bilmiyorsan, bundan sonrası için nasıl önlem
alacaksın...
- Ben aşka haddinden fazla borç
ödedim. Ben aşk için yaşadım. Ve dönüp baktığımda ne adamlar, ne
ilişkiler, ne aşk... Şunu fark ediyorum... Ben bütün bunları daha
iyi şarkı yazabilmek için yaşamışım. Kendime hep bu yüzden ıstırap
çektirmişim. Kendimi bu kadar ikinci, üçüncü plana atmış olmam,
gerçekten daha iyi şarkılar yapabilmek için...
İnanıyor musun gerçekten bu
söylediklerine...
- Evet...
Bu, devam etmek için kendine
uydurduğun bir yalan olmasın sakın...
- Hayır. Sahici adlı albümümdeki
şarkıları dinliyorum, o kadar tüylerim diken diken oluyor ki. Gerçi
o albümü de öksüz bıraktım, üzülüyorum... “Oraya” girmeden yazdığım
şu şarkının sözlerine bak: “Ne içim kaldı ne dışım/ sanki artık ben
bir kışım/ güneşi özlemek nedir bilemezsin/ burası soğuk, üstünü
örtmeden uyuyamazsın...” Sonra “Zirve” diye bir şarkı yazmışım,
“Sahici” diye bir şarkı yazmışım, “Canımın Acısını Bir Ben Bilirim”
diye bir şarkı yazmışım. O kadar acıtmışım ki
kendimi...
Bunu biliyoruz, çünkü seni
hırpalayan, oradan oraya çarpan bir ilişki yaşıyordun o
sırada...
- E çünkü adı konmayan bir ilişkiydi,
çünkü kimliği olmayan bir ilişkiydi, çünkü belirsizlik vardı, bu
belirsizlik de beni çaresizliğe itti...
Ne demek istiyorsun?
- Türk toplumuna aykırı gelen, Türk
toplumunun kabul etmediği bir ilişki yaşadım. Ve bedellerini
ödedim. Ödettiler...
Geldiğin nokta burası
mı?
- Evet tabii. Türkiye, benim ailem.
Tamam ben bir sanatçıyım, ama şapkamızı önümüze alıp konuşalım, bu
ülkede her şeyi istediğin gibi yaşayamazsın...
Yani şu mu: “Evli bir adama aşık
olmamam lazımdı, onunla birlikte olmamam lazımdı...”
- Evet. Türk toplumu bana evli bir
adamla ilişki yaşatmadı...
Bu
söyleşinin tamamını okumanızı öneririz…