Sosyal medyayı onlar işgal etti...

Bazen düşünüyorum da… Bilhassa Türkiye sosyal medyası… Kasten siyasallaştırılmış istihbarat teşkilâtları tarafından “eğitilmiş” trollerin kontrolünde mi acaba?..

Demokrasi için en büyük tehlike…
Hatta fukaralıktan da büyük tehlike: Kıskançlık…
İlle de…
Başkalarının mutluluğundan mutsuz olan insanlar...
*
Sosyal medyaya o aşağılaşmış insanlar yüzünden girmiyorum…
Çünkü…
Sosyal medya…
Mutlu insanların mutluluklarını kıskanan hasetlerin işgali altında…

*
Bazen düşünüyorum da…
Bilhassa
Türkiye sosyal medyası…
Kasten siyasallaştırılmış istihbarat teşkilâtları tarafından “eğitilmiş” trollerin kontrolünde mi acaba?..
*
Bu trollerden biri…
Görevli olduğu istihbarat teşkilâtı tarafından üretilmiş bir taşı…
Sosyal medya kuyusuna atıyor…
Ve…
4 milyon “akıllı” da gelse o taşı çıkaramıyor…
*
Hâsılı…
Türkiye sosyal medyası berbat bir psikolojik savaş meydanı gibi...




BİR AĞACA TAKILI KALIYOR…

Tarih 17 Şubat 1959
Sisli bir
Londra
Dışarıda kasvetli ve kahverengi yağan bir yağmur uçağın camlarını dövüyor…
THY’na ait uçağın Pilot’u az sonra Gatewick Havaalanı’na inmiş olacaklarını duyuruyor yolculara…
*
Dönemin Başbakanı
Adnan Menderes “İnşallah” diyerek pencereden aşağı bakıyor…
Her
Londra’ya gelişinde gördüğü çam ormanlarının üzerine koyu gri bir sis yağıyor sanki…
Ne orman görünüyor ne bir başka yeşillik…
Bakışlarını yanındaki arkadaşına çevirip usulca
“Londra işte" diyor…
*
Ve az sonra…
Kulakları sağır eden bir
gürültü…
Sanki bir dağa çarpmış gibiler…
Çarptıkları doğru…
Ama…
Dağa değil...
Yüzlerce yıllık devasa bir
çam ağacına tosluyor dev gövdeli uçak...
Önce ortasından ikiye bölünüyor...
Sonra ters dönüp düşüyor çam ormanına…
Adnan Menderes bir ağaca takılı kalıyor…




21 KİŞİDEN SADECE ALTISI…

Kurtarma çalışmalarından sonra uçakta bulunan
21 kişiden sadece altısının hayatta kalabildiği anlaşılıyor…
Yaşayanlardan biri de Başbakan Menderes…
*
Başbakan Adnan Menderes Türkiye’ye trenle dönüyor…
Başbakan ve arkadaşlarını
Sirkeci Garı’nda karşılayanlar arasında neredeyse kanlı – bıçaklı olduğu CHP Genel Başkanı İsmet İnönü de var…
*
O karşılama sadece iki lider arasında değil…
Liderlerin peşinden giden her iki taraftan halk arasında da
yakınlaşmaya sebep oluyor…
O barış havası ülkenin bütün iklimine yayılıyor bir anda…


MEDYA HUZUR İSTEMİYOR…

Ne var ki...
Bir yanda işi bozulan
medya
Ve...
Siyasi liderlerin kavgasından ve huzursuzluk ortamından beslenen yeni
özel sektör...
Diğer yanda önemleri azalan
siyaset tacirleri her iki lideri ve sevenlerini öyle bir tahrik ediyorlar ki…
Ortam eskisinden beter oluyor...
*
Ve…
Bir yıl sonra da kahır olasıca ihtilâl…
Ne yazık ki…

"BİRBİRİNİZİ ELEŞTİRMEYİN" DİYEN Mİ VAR?..

Dün, cumhurbaşkanı Erdoğan, Sarıyer’de kurulu bir “Hayır” çadırını ziyaret etti…
Ortamın yumuşaması için
büyük fırsattı…
Ama…
Medya (En çok da amigo köşe yazarları ve sosyal medya) fırsatı gerginliğe dönüştürmeyi nasıl da başardı…
*
Kabul ediyorum…
Seçmenden referandumda
“Hayır” oyu isteyenlerin içinde “saygısız” olanlar vardı…
Sayın
Cumhurbaşkanı’na referandum yerine…
Ekonomiyi, işsizliği, dış politikayı hatırlatabilirlerdi…

*

Sayın
Cumhurbaşkanı da…
O insanların “Liderimiz” dedikleri Kılıçdaroğlu için ”Yalancı” dememeliydi…
Tahrik edici sorulara gülümseyerek ve esprili cevaplar verebilirdi…
*
Ama…
Olmadı… Olmadı… Olmadı…
Siyasi liderlerin kavgasından ve huzursuzluk ortamından beslenen
medya ve…
“Kifayetsiz Muhteris siyaset tacirleri”
buna izin vermedi…
*
Ey güzel insanlar!..
Size, “birbirinizi eleştirmeyin” dediğim yok…
Söylemek istediğim şu:
Birbirinizi incitmeden de yapabilirsiniz şu siyaseti...



EY KAVGA KAŞAĞILARI…

Padişah, kellesinin vurulmasını istediği ve bilmediği bir dilden sürekli bir şeyler söyleyen köleyi işaret edip sordu:
“Ne diyor bu böyle…”
İyi kalpli ve pek çok dil bilen vezirlerden biri:
“Al-i İmran Suresi’ndeki ‘Öfkesini yenenler ve insanları affedenler için Cennet hazırlanmıştır’ ayetini hatırlatıyor Sultanım” dedi…
Padişah Köle’ye acıdı ve affetti…
Kötü niyetli vezir hemen araya girdi:
“Zat-ı devletlerinin huzurunda yalan söylemek bir vezire yakışmaz Sultanım” diye başladı… Köleyi işaret ederek konuşmasını sürdürdü: “Zat-ı devletlerine çok ağır küfür ve hakaretler etti…”
Padişah gülümsedi…
Az önce, kölenin küfarlerini güzel sözler üzerinden tercüme eden
Vezir’i gösterdi…
“Onun yalanını senin doğruna tercih ederim çünkü onun yalanında iyilik ve hayır var… Senin doğrunda ise habislik ve kötülük… Barıştırmak, öfkeyi sükûnete çevirmek için söylenen yalan, fenalık ve fitne çıkaran doğrudan daha iyidir…”
*
Ey kavga kaşağıları…
Fitne
ve fesat ekeceğinize toplumun arasına…
Barış ve iyilikler ekseniz daha doğru olmaz mı?..

SÖK AT YA RABBİM!..

Tarih: 7 Aralık 1970
Batı Almanya Başbakanı
Willy Brandt Polonya’da…
Programda,
Varşova Gettosu Anıtı’nı ziyaret de vardır…
Heyet
Anıt’ın önüne gittiğinde…
Brandt, kararmış politik ruhları anlatan siyah mermerden yapılmış merdivenleri ağır ağır çıkar…
Diz çöker…
Başını önüne eğer…
İki elini saygıyla buluşturur göbeğinin üzerinde…
O anda başbakanlığını yaptığı ülkesinin
Yahudi Soykırımı için özür diler…
Bütün dünya bilir ki…
O anda dilenen özür kişisel değildir…
Brandt bütün Alman halkı adına özür dilemektedir…
Gazeteler ertesi gün o anı anlatan bir anekdot yayınlar:
Varşova direnişine katılanlardan biri şöyle demiştir çünkü:
“O muhteşem anın bizzat görgü tanığıyım… Almanya başbakanı Anıt önünde diz çökmüş özür dilerken artık içimde nefret ve intikam duygularımın kalmadığını hissettim. Almanya başbakanı Anıt önünde diz çökerek halkını yükseltiyordu benim için...”

*
Allah’ım…
Halkımızın; kime veya kimlere ya da hangi uluslara olursa olsun duyduğu:
Kin ve nefret duygularını kalplerinden sök at Ya Rabbim!..

Yakup MURAT
yakupmurat@gazeteciler.com