Sonda söyleyeceğini başta söyledi! Boşa aramayın!
FETÖ'nün siyasi ayağı tartışması gündemdeki yerini korurken Habertürk yazarı Sevilay Yılman da dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Yılman, 'FETÖ’nün siyasi ayağı nerede' diye soranlara da 'hiçbir yerde' cevabını verdi.
FETÖ'nün 40 yıl boyunca kullanabildiği her siyasetçinin, her siyasal partinin dibinde ve içinde olduğunu söyleyen Sevilay Yılman sadece siyasileri değil gazetecileri ve işadamlarını da kullandığını söyledi. Yılman, “FETÖ’nün siyasi ayağı nerede?” sorusunun sorulması da, bu soru ekseninde siyaset geliştirilmeye çalışılması da yanlıştır…" dedi.
FETÖ’nün siyasi ayağı nerede biliyor musunuz?
Sonunda söyleyeceğimi en baştan söyleyeyim…
Yani başlıktaki şu; “FETÖ’nün siyasi ayağı nerede biliyor musunuz?”
sorusuna net cevabı vereyim en önce…
Hiçbir yerde!
Evet yanlış okumadınız…
15 Temmuz hain darbe girişiminden beri…
Gerek Cumhur İttifakı ortaklarının gerekse muhalefetteki parti
liderlerinin birbirlerini sıkıştırmak, kıstırmak gayesiyle ısıtıp
ısıtıp gündeme getirdikleri bu sorunun cevabı budur!
FETÖ’nün bir siyasi ayağı yoktur değerli okurlarım.
Sadece FETÖ’nün bir proje olarak düşünülüp de hayata geçirildiği
andan beri, ki yaklaşık 40 yıllık bir zamandır bu, dönemsel olarak
kullandığı siyasiler vardır.
2010 yılında radarıma giren bu örgütün Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin kılcal damarlarına sızdırılmış Amerika kaynaklı bir
proje olduğunu anlatmak için dilimde tüy bitti.
O yazılarımın tamamı arşivlerde durmaktadır.
Dileyen hepsini bulup okuyabilir.
Ancak; “FETÖ’nün bir siyasi ayağı yoktur!” tespitimin doğru
anlaşılması adına bir kez daha bu projenin ne zaman ve nasıl hayata
geçirildiğini hatırlatmak istiyorum.
Örgütün lideri Fetullah Gülen ile Amerikan istihbarat örgütü CIA’yi
tanıştıran, CIA'nın 1970'li yıllardan itibaren Türkiye'deki
yapılanmasının baş aktörü ve koordinatörü olan ünlü ajan Graham E.
Fuller'dir.
İslami cemaatler üzerinde, özellikle de Nurculukla ilgili uzun süre
araştırmalar yapmış olan Fuller’in, 90'lı yılların başında ABD
yönetimine verdiği raporlarda; "Washington'un Türkiye
politikalarında ve Kafkaslar ile Balkanlar'daki stratejik
hamlelerinde Fetullah Gülen ve cemaatinin yapısını, dinamik ve de
eğitimli kadrolarını kullanmasını" önermesi yazılıdır,
ispatlıdır.
Yani FETÖ, CIA tarafından “kuzu postunda kurtluk yapması” maksadı
ile Türkiye'de tohumu ekilen ancak sonrasında dünyanın dört bir
yanına serpilen bir istihbarat çalışmasıdır.
Ve gerçek şudur ki, Necmettin Erbakan hariç gelmiş geçmiş tüm
iktidarların günahı vardır bu örgütün doğmasında, büyümesinde,
gelişmesinde…
FETÖ sadece Erbakan döneminde devlette istediği yere sızıntı
yapamamıştır.
Geri kalan tüm zamanlarda ise ikiyüzlü şekilde ilişkilerini kurmuş
ve istediklerini fazlasıyla da almıştır.
“Alnı secdeden kalkmayan güzel insanlar”ın birlikteliği sanılıp yol
yürümesine izin verilen FETÖ’nün derin bir biçimde kadrolaşma
süreci ise AK Parti’nin iktidara gelmesi ile birlikte
başlamıştır.
Ergenekon, vesayet karşıtı vs gibi süreçlerde AK Parti’yle
kurulan sıkı diyalog ve işbirliği sayesinde ise devletteki
hakimiyetini doruğa çıkarmıştır.
Doğruya doğru FETÖ’nün devleti hemen hemen ele geçirme dönemi AK
Parti iktidarı sayesinde gerçekleşmiştir.
Ancak sona yaklaşıldığında o dönem henüz Başbakan olan Erdoğan
tehlikenin farkına varmış ve biraz daha göz yumulması durumunda
FETÖ’nün Türkiye Cumhuriyeti’ni anahtarı ile birlikte dış
mihraklara teslim edeceğini görmüş ve adeta örgüte adam kazandırma
madenleri gibi konumlandırılan dershanelerini kapatma girişimi ile
mücadeleyi başlatmıştır.
Yeri geldi şu gerçeği söyleyip altını çizmem gerekiyor.
O yıllarda iktidara yakın Sabah gazetesinde yazardım.
Evet başta Hanefi Avcı ve sonrasında Nedim Şener ile Ahmet Şık’ın
tutuklanmaları ile birlikte ahalinin o zamanlar “Hizmet Hareketi”
ya da “Cemaat” dediği FETÖ’ye karşı aldığım tavır nedeniyle bazı
gazeteci bozmaları tarafından mezhebi köklerim gerekçe gösterilerek
şahsım; “Hükümet ile cemaatin arasını açıp CHP’ye kan taşımaya
çalışan Truva Atı” olarak lanse edilmiş ve bu yüzden de bir dönem
Erdoğan ve yakınları tarafından uzak tutulmuştum.
Ama buna rağmen bir doğrunun hakkını teslim etmem gerekiyor.
FETÖ denilen o alçak yapıyla ilgili yaşanan tüm sürece bire bir
tanık olan biri olarak söylüyorum; “Erdoğan tehlikenin farkına
vardığı anda FETÖ’ye karşı müthiş bir dirayet göstermiştir!”
Aslında meseleye ilk uyanışı tarihe, “7 Şubat MİT Krizi” olarak
geçen o meşum olayla olmuştu.
MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kelepçeleyip hapse tıkma girişimiyle
FETÖ’nün ne olduğunu ve neye hizmet ettiklerinin daha o gün farkına
varmıştı Erdoğan.
Ve eğer birileri; “Efendim yanlış anlaşılma oldu… Hocaefendi bu
yanlıştan ötürü özür diliyor” safsataları ile “arabulucuk”
girişiminde bulunmuş olmasaydı Erdoğan daha o gün, tıpkı
Dershaneler sürecinde olduğu kararlılıkla mücadeleye başlayacaktı
FETÖ ile.
Geç kalmış olması tamamen adı sanı bilinen malum “avuntucuların”
yanıltmasındandır.
Kabul edelim, FETÖ can düşmanı olarak hep Erdoğan’ı gördü ve onu
direkt olarak bitirmek istedi.
Bu arada hakim oldukları emniyet ve yargıda elde etmiş oldukları
tüm belgeleri arşivlemişlerdi. Yıllarca biriktirdikleri bu
belgelerle istediklerini alamayacak noktaya varınca Erdoğan’a
şantaj yaparak diz çöktürtmeye çalıştılar. Şantajları da tutmayınca
bu defa anti-Erdoğan bir dönem başlattılar.
İşte başta CHP olmak üzere muhalefetle yakınlaşması da o dönemde
başlamıştır.
17/25 Aralık 2014’ten itibaren Erdoğan’ın FETÖ ile ölüm kalım
mücadelesi verdiği ve sonunda da hezimete uğrattığı süreçte
maalesef muhalefet de, “Düşmanımın düşmanı dostumdur “ anlayışı ile
“cemaat” adı altında iş görmeye devam eden FETÖ’yü
sahiplenmiştir.
Gelelim 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan sürece…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın örgütü ittifak ortağı MHP ile birlikte
bitirdiği, devletten tamamen kazıdığı bir dönemin başlangıcıdır 15
Temmuz.
Bazıları bu süreç sonrası muhalefetin FETÖ ile yakınlaştığı
iddiasında bulunuyor olsa da ben bunun da çok doğru olduğunu
düşünmüyorum.
Muhalefet darbecilere karşı net bir duruş sergilemiştir ama
“Cemaat” gördüğü için bir biçimde içinde yer almış sosyal tabanına
ise nötr kalmıştır o dönemde.
Kısacası efendim…
FETÖ 40 yıl boyunca kullanabildiği her siyasetçinin, her siyasal
partinin dibindeydi, içindeydi.
Süreç ve dönemler itibarıyla sadece siyasileri değil, gazetecileri
de kullandı, işadamlarını da…<
Yukarıda da dediğim gibi rahmetli Erbakan hariç gelmiş geçmiş tüm
siyasi oluşumların şu veya bu şekilde sorumluluğu vardır FETÖ’nün
canavarlaşmasında…
O yüzden; “FETÖ’nün siyasi ayağı nerede?” sorusunun sorulması da,
bu soru ekseninde siyaset geliştirilmeye çalışılması da
yanlıştır…
Zira bir ayak var ise bu ayağın bu soruyu soran tüm siyasilerin
ortaklığı sayesinde oluştuğu su götürmez bir realitedir.