'Solu yeniden tanımlamak için bu kitabı yazdım'
Sayım Çınar, Washington merkezli danışmanlık şirketinin kurucusu Cenk Sidar’la yeni Türkiye’nin yeni arayışlarını, kitabı ekseninde konuştu.
Kitabın için Türkiye’ye geldin. Washington’da yaşıyorsun bir süredir.
Kitabımı tamamladım, yayınlandım, bir süredir Türkiye’deyim.
Farklı bir yere oturuyor kitabın. Siyasi tarih kitapları çok sık yazılıyor ancak kendini tamamlamayan kitaplar çoğu. Senin kitabında ise bir matematik görüyoruz. Analiz ve tespitler yerli yerinde.
İçinde bulunduğuz konjonktürde siyasetin bütünlükçü bir şekilde yapılması gerekiyor. Bir iddia taşımak gerekiyor. Demokrasiden bahsederken dış politikayı, dış politikadan bahsedersen enerjiyi, enerjiden bahsederken güvenlik politikalarını görmek gerek. Bütünlükçü bir yaklaşımla davranmak, tutarlı olmak, bağdaşık olmak, tek tek bu meselelere dokunmak gerekiyor. Kitabın kurgusu da bu yönde yapıldı. İdeolojik bir zeminle başlıyor, devamında zihin yapılarına ulaşacak bölüm mevcut. Siyasette başörtüsü, gayrimüslümlerin hakları, kürt sorunu, azınlık sorunları gibi konular tartışılıyor. Sivil - ordu ilişkileri var. Uzun dönemde kırılma meseleleri bunlar. Günlük politikalar böyle üretiliyor.
“Kitapta yalnızca Türkiye’den çıkan bir siyasal görüşten değil dünyayla entegre bir şeyden bahsediyorum.”
Bir danışmanlık şirketi kurdun Washington’da. Başarılısın. Devamında siyaset üzerine yazılar yazmaya başladın. Süreci anlatır mısın? Nasıl başladı ve devam etti hikaye?
Türkiye’de lise ve üniversite eğitimimi
tamamladım. Üniversite hayatım boyunca Türkiye’de siyasete ilgili
oldum, içiçeydim. 2002 - 2005 döneminde farklı gençlik siyasi
organizasyonların içinde yer aldım. Kendimiz bir siyasi grup da
kurduk. Sürekli içindeydim pratik ve düşünsel olarak siyasetin.
Sadece örgüt ve sokak siyasetiyle yetinmedim zaman içinde, kendini
düşünsel olarak geliştirmenin önemini fark ettim. Bu yüzden AB ve
Dışişleri Bakanlığı ortak bursuyla yurtdışına gittim. Avrupa’da
yüksek lisans yaptım. İtalya’nın Bolognia şehrinde kaldım. Orada
bir sene Avrupa güvenlik politikaları ve Avrupa ekonomisi çalıştım.
Akabininde ikinci senede Washington’a gittim. Uluslararası enerji
politikaları ve uluslararası ilişkiler okudum. Amerikan Türk
konseyinde çalıştım bir süre, 3 sene boyunca. Politik risk ve
danışmanlık yapan bir firma kurdum. Özel sektöre ve uluslarası
anlamda iş yapan şirketlere danışmanlık hizmeti veriyorum. Şirketim
2009 yılından beri faal. Bu firmayla Microsoft, Hilton, TÜSİAD gibi
kuruluşlara danışmanlık hizmeti verdik, bölgesel kalmadık,
Ortadoğu, Afrika ve diğer bölgeler için de hizmet verdik. Bu tabii
bana küresel bakma vizyonunu da getirdi devamında. Kitapta yalnızca
Türkiye’den çıkan bir siyasal görüşten değil dünyayla entegre bir
şeyden bahsediyorum.
“Yıkıcı, üretmeyen, eleştirel muhalefet yerine yapıcı bir muhalefet kurmalı.”
Eskiyi konuşmak yerine yeni projeler üretmek önemli, kitabında da bu konuda bir alıntı var. Dışardan baktığında yeni bir şeyler üretiliyor mu ülkemizde? Gençler uzak politikadan, nasıl bakıyorsun duruma?
Kitabın asıl amacı aslında sosyal demokrat zeminde yeni bir alternatif yaratılmasına katkıda bulunabilmek ve tetiklemeye çalışmak. Türkiye Rüyası başlığını kullanmak bu noktada kafa karıştırıcıydı. Renkli bir Türkiye koyduk kapağa. Her bir vatandaşın kendi rüyası, ülke olarak gördüğümüz rüya. Muhalefet olarak kuvvetlenmemiz için daha iyi bir Türkiye rüyası kurulmalı ve doğru politika ve kişilerle yapılacağına insanları ikna etmeli. Yıkıcı, üretmeyen, eleştirel muhalefet yerine yapıcı bir muhalefet kurmalı. Yeni bir siyasetin mümkün olduğu savunuluyor bu kitapta. Kendini sürekli çıkmaza sokan bir durum var, yeni bir siyasetle alternatif yaratılabilir. İlginç bir söz var Açlık Oyunları’nda: “Umut korkudan güçlü tek duygudur” der. Değişim umudu yaratmak çok önemli ve bu iyi bir siyasal enstrüman. Mevcut yönetimi eleştirirken üzerine de yeni bir şey koyuyor.
Türkiye için nasıl bir sosyal demokrasi öngörüyorsun?
Bugün sadece Türkiye’de değil tüm dünyada yeni bir sol olmak zorunda. Yeni bir şeylerin üretilmesi gerekiyor. Ortadoğu’da da Avrupada da. Çıkmazdan çıkaracak olan bu sol.
Ortanın solu kavramını nasıl değerlendiriyorsun?
Ortanın solu 70’lerde kullanılan bir kavram. Daha ılımlı bir soldan bahsediliyor. Ben evrimsel şekilde solu inceledim kitapta. Markismzden başladım, evrimsel devrimsel bakışı irdeledim. Dünyada bir evrimi oldu sosyal demokrasinin, 1973 döneminde Ecevit’le oldu ülkemizde. Daha sonraki denemelerde ciddi bir başarı olduğunu görmüyoruz. Yeni bir sol yorum yapmak gerekiyor. Günümüz değerleri dışında, iktisat dışında, her şeyin dışında baştan düşünmek gerekiyor.
Orhan Pamuk hayranlığın var. Alıntılara yer veriyorsun kitabında.
Kitapta 3- 4 yazardan alıntı var. Özellikle Balkan Savaşları’ndan sonra TC vatandaşları üzerinde yüzyıllardır bir sinmişlik hissi vardı. Şimdiyse yeni bir model var. Artık ülkemizin farklı bireyleri her alanda büyük başarılar gösteriyor, farklı aktörlerle rekabet edebiliyor. Askeri darbe görmemiş bir kuşaktanım. Bunlardan örnek vererek bu duyguyu anlattım. Bu yenilmişllik duygusunu irdeledim. Daha korkmadan yürüyen bir Türkiye olacağını düşünüyorum. Orhan Pamuk’tan yaptığım alıntılarda da bu sinmişlik duygusuna dair metinleri kullandım.
“Türkiye siyasetinde ciddi bir düşünsel zemin eksiği var.”
Ciddi bir raporlama var kitabında. Sence okunacak mı, yerini bulacak mı Türkiye Rüyası?
Türkiye siyasetinde ciddi bir düşünsel zemin eksiği var. Çok da temeli olmayan, kişiler üzerinden giden bir politika anlayışı var. Oysa siyaset çok daha ciddi bir şeydir. Konuları tutarlı tartışmalı. Artık bir değişime ihtiyaç var. Yeni bir siyaset kurumuna ihtiyaç var. Merkez sağ ve merkez sola ihtiyaç var yeni olan. Bu yüzden kitap yazmak önemli. Artık her şey çabuk tüketiliyor. Ancak bir kitapla bu düşünsel zemin sağlanabilir. Ne kadar satacağından ziyade bu ihtiyaçları seslendirmek benim için önemliydi.
Gezi direnişiyle siyasallaşan bir 80 kuşağı var. Sen Washington’dan Türkiye’yi izlerken neler düşündün? On yıl sonra kimse konuşmaz diyenler de var, her şeyi dönüştüreceğini söyleyen de Gezi sürecinin.
1968’de Paris’de ayaklanmalar oldu. Avrupalı birçok genç daha çok özgürlük, demokrasi, katılım istedi. Gezi’de istenenle aynıydı o dönemin istekleri de. 68 kuşağını hala konuşuyoruz. Gezi de böyle olacak bence. Önümüzdeki on yıllarda hep refere edeceğiz ve değişimlerin ana unsuru olarak düşüneceğiz. 68 ayaklanmaları Mayıs’ta gerçekleşti ancak Temmuz’da De Gaulle kazandı. Ancak sonraki 10 senelik sürede sosyalistler güçlendi. Bizim durumuzda 10 sene beklemeye gerek kalmayacak. Haberleşme daha hızlı artık, dahası Gezi’nin her alana önemli katkıları oluyor ve olacak.
“Artık devletçi ve korumacı refleksle davranamaz sol.”
Kürt sorununa da farklı bir yerden bakıyorsun. Türkiye Rüyası’nda maddeleri sıralıyorsun yapılması gerekenleri içeren, yazdığın maddelere katılıyorum.
Genel metadoloji ile ilgili bir şey söylemek gerekirse... Artık devletçi ve korumacı refleksle davranamaz sol. Bu şekilde siyaset yaparak var olmanın imkanı yok. Pragmatik olarak bakınca bile böyle bir zemin mümkün değil. Artık devlet reflekslerle korunamaz, zaten muhafazar kesimin elinde. Bu yüzden başörtüsü meselesine de azınlık meselesine de bakarken azınlıkların kendi kimlikleriyle var olmasını sağlamak solun en büyük vaadi olacaktır. Kürt meselesi de böyle. Kitapta bunu tartışıyorum. Kart kurt sesinden kürt kelimesinin türediğini, Kürtlerin dağda gezen Türkler olduğunu savunan bir anlayış yıllar yılı egemen oldu bu ülkede. Böyle bir siyasetin alıcısı oldu maalesef Türkiye. Artık buna inanmıyor 80 kuşağı, bir diğer deyişle Gezi kuşağı. Siyasi tercihlerine yaşam tarzlarına saygı duymak zorundayız. Bir barış süreci yaşanıyor bugün. Uzun süredir silahlı bir çatışma yok, en önemli tarafı bu. Yine de sürdürülebilir değil, Öcalan ve Erdoğan arasına sıkışmış durumda, pragmatik bir çözüm yaklaşımı var. Gerçekten bu mesele çözülecekse sürdürülebilir ve samimi bir anlayışla çözülebilir ve pazarlıkla ilerletilemez. Şöyle demek gerekiyor: Türkiye Cumhuriyeti demokratik ve özgürlükçü bir rejimdir, tüm vatandaşlar, hangi etnik kimlikten gelirlerse gelsinler, aynı haklara ve aynı koşullarda yaşam hakkına sahiptir.
“Ciddi bir ifade sorunu var, ciddi müdahale var, altyazı için haber merkezlerinin başbakan tarafından arandığı bir ülkedeyiz.”
Siyasi tartışma programlarında profilleri görüyorsun. Nasıl değerlendiriyorsun medyayı, ifade özgürlüğünü?
Tabii hala sağlıklı bir zeminde tartışılan birkaç program mevcut. Ancak ciddi bir ifade sorunu var, ciddi müdahale var, altyazı için haber merkezlerinin başbakan tarafından arandığı bir ülkedeyiz. Hükümete yakın bir kanalın programına bakın. Hepsi aynı bakış açısıyla katılıyor programa. Bu çok seslilik için büyük bir sorun. Medyada da böyle, akademide de, böyle siyasette de böyle. Bu durumun panzehiri de çeşitliliği önemseyen sosyal demokrasi olacaktır.
Kemal Derviş önsözü kaleme aldı kitabında. Önemli midir hayatındaki yeri?
Ben de, o da Washington’da yaşıyoruz. Kendisiyle zaman zaman meseleleri konuşuruz. Hem ekonomi hem siyaset anlamda kendime örnek aldığım bir isimdir. Kendisine böyle bir çalışmam olduğunu söyleyince fikirlerini cömertçe paylaştı. Kendisinin de yazdığı gibi ciddi bir tıkanma var, günlük tapeler, günlük tartışmalar aracılığıyla yapılan bir siyaset olduğunu söylüyor ve yeni bir siyaset yapılmalı diyor. Bu kitabı da 32 yaşında bir sosyal demokratın diyalog başlatma çabası olarak gördü. Farklı spektrumdan gelen insanların da görüşleri var. Genel bir ihtiyaç artık yeni bir siyaset. Merkez sağdan da insanlar görüşler verdi, katkıda bulundu. Gazeteciler de olumlu yorumlarını verdiler.
Sen Avrupa’da da yaşayan birisin. AB ile olan hastalıklı ilişkiyi nasıl değerlendiriyorsun?
Türkiye tarih boyunca Avrupa siyasetinin bir
parçası olmuştur. Bugün de önemli bir aktördür. AB üyeliği daha
çetrefilli bir mesele. Hem AKP’nin samimiyetsizliğini hem de AB
tarafının kendi içine dahil edecek vizyona sahip olmaması sorunu
var. Hem bölge hem küresel olarak olumlu bir şey olacaktır AB’ye
girmek. Daha büyük çatışmalar olabilir bölgede ve dünyada, bu gibi
sorunların çözümünde Türkiye’nin AB üyesi olması önemlidir. Şu an
için çok umutlu olunamaz, ama ileriki dönemde daha iyi gelişmelerle
AB üyesi olabilir. Her iki taraf da birbiri için önemli. Mutlu son
olacaksa iki taraf için de olacaktır.
“Solun yeniden tanımlaması için bu kitabı kaleme aldım.”
Ekmeleddin ihsanoğlu’nun adaylığını nasıl değerlendiriyorsun?
Ben uzun vadede bakma taraftarıyım. Solun yeniden tanımlaması için bu kitabı kaleme aldım. Zemin kazanması benim derdim. Kısa dönemli taktiksel adımlar atmak gerekiyor. Rejim mücadelesi de veriliyor bugün. Recep Tayyip Erdoğan’ı engelemenin tek yolu geniş bir çatı adayı göstermekti. Bu yüzden doğru bir seçim olduğunu düşünüyorum İhsanoğlu’nun. Kısa vadeli bir başarı, Çankaya’nın partilere eşit uzaklıkta olması, kurumların bağımsızlığında koruyucu biri olması önemli. Burada da CHP ve MHP’nin yaptığı fedakarlık önemli. Önemli olan ülke dediler. Uzun vadeli sürecin, partiyi yeniden kodlamanın, yeni bir parti anlayışı oturtmanın da önemi ortaya çıkıyor bu süreçte.