Sokakta karşılaşsak yumruklaşabiliriz ama...
İçinde "siyaset"in "S"si yok ama aslına bakarsanız "siyasetin sosyolojisini yazan bir kitap" kadar anlamlı...
Dün gece başımı gül ağacından
omzuna yasladım:
“Seni versinler
ellere
Beni vursunlar...”
(......)
Gece el-ayak çekildi mi, sessizce
merdivenleri çıkarım, bir gizli sevdanın buluşma zamanıdır o
zaman...
Biz iki sırdaşız...
Ben ve keman...
Sevgilinin siluetini yapmıştır
aslında dokuzuncu yüzyıldaki Viyanalı kemancı ustası; zarif bedeni,
ince beli...
Bükük boynu...
Çabuk ağlayışı...
Biz dertleşiriz...
Gecenin karanlığında sarılıp
birbirimize, kemanımla ikimiz...
Yukarıdaki satırlar, Bekir
Coşkun’un bugünkü makalesinden alıntı...
Böyle başlıyor Bekir Coşkun
makalesine…
İçinde “siyaset”in “S”si yok ama
aslına bakarsanız “siyasetin sosyolojisini yazan bir kitap” kadar
anlamlı…
Onunla ortak olmadığımız fikirler,
olduklarımızdan kat kat fazla ama olsun...
Bizim işimiz "iyi
gazetecilik" yapanların hakkını vermek...
"Kötü,
gazetecilik" yapanlara haddini
bildirmek...
Bekir Coşkun "iyi
gazeteci"...
Bazı görüşleri yüzünden
gerekirse kavga da ederiz ama bunu buarada değil sokakta
yaparız...
Ya da karşılaşırsak eğer, Cunda'da
yaparız...
Bir lokantada
yaparız...
Gerekirse yumruklaşırız
bile ama...
Burada, bu sitede onun
gazeteciliğini hep alkışlamak isteriz...
Tıpkı bugün olduğu
gibi...
Bekir
Coşkun'un mükemmel makalesi öyle
devam ediyor:
“Rock çocukları” yazımdan dolayı
ne kadar çok mesaj geliyor bilemezsiniz. Onları biriktirip tekrar
tekrar okuyorum, yeni tanışmış gibi...
Aslında biz o gençlerle hep aynı
yandaydık.
Üniversite yıllarında
Kazablanka’nın büyük sahnesinde, usta müzisyenlerin arasında, Besim
Hoca arada bir azarlardı beni:
“O sesi kim
çıkarttı...”
“Hangi sesi?..”
“Fu...”
Do, re, mi, fa, sol, la yanında
“fu” sesini çıkartabiliyordum arada bir kazara, kızıyordu büyük
usta...
Hele burayı, Kazablanka’nın büyük
sahnesinde defalarca şarkı söylemiş, insanları dans ettirmiş,
coşturmuş biri olarak o kadar iyi anlıyoruz ki...
Elbette ne demek istediğini
de…
Devam ediyor Bekir
Coşkun…
Oysa...
Oysa bakın çocuklar müziği “sadece
nota” olmaktan çıkarttılar...
Şarkıları talep-tepki-isyan
yaptılar... Ve cam-çerçeve kırmadan, şarkılar söyleyerek, notalarla
aydınlığın yolunu açmaya çalışıyorlar...
Biz ise müziğin üstün gücünü
bilmeden yumruklarımızla özgürlük aradık.
Kaybettik...
Bu gece onlardan çok uzakta, bir
akşam karanlığında, sevdamın göğsüne yaslayıp başımı, burnumu çeke
çeke, her kuşağın sesi sevgili Kayahan’ın o şarkısını onlar için
çalacağım.
Belki duyar çocuklar:
“Sana sevdanın
yolları
Beni vursunlar...
Sevgili “okur
dostlar”!..
İçinizde Bekir Coşkun’u
sevmeyen…
Hatta belki de Ondan nefret
edeniniz bile vardır ama şu makaleyi okuduktan sonra lütfen
bir düşünür müsünüz?..
Bizler hepimiz aynı geminin
yolcuları değil miyiz?..
Kimimiz güvertede…
Kimimiz 80 metrelik lüks
süitimizde…
Kimimiz geminin en dip, izbe;
bırakın denizi, gün yüzü bile görmeyen kamaralarında…
Ama batan Titanic gibi hepimiz
aynı gemideyiz…
Ne olur birbirimizi sevemesek bile
anlamaya çalışsak?..
Vatan Yahut
Silistre’nin Abdullah Çavuş’u gibi sorayım:
Kıyamet mi kopar?..
Asıl kıyametin birbirimizi
anlayamadığımız için kopacağını göremiyor muyuz?..
GAZETECİLER.COM