Sokakları gezip neler olup bittiğini anlatan Ahmet Hakan sonunda isyan etti

Sokağa çıkma yasağı günü mahalleyi dolaşan Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, bugünkü yazısında izlenimlerini aktardı. Hakan, " İnsan ıssızlığın ortasında açık bir kafe aramıyor değil hani... Demode bir latte patlatmak, dükkânın önüne sandalye atmak, insansızlığın keyfini çıkarmak... Fakat heyhat! Bu ortamda yapılabilecek tek sosyalleşme eylemi şu: Açık fırındaki arkadaşa “Kolay gelsin” çekmek. Ben de onu yaptım." dedi.

Koronavirüs nedeni ile hafta sonu yine sokağa çıkma vardı. Hürriyet yazarı Ahmet Hakan da 25 dakika boyunca mahalleyi turladığını belirtti ve olup biteni okuyucularına aktardı. Hakan, yazısını şu sözlerle noktaladı:

Offf ki offff... Var ya... Ben bu işten fena halde bezdim, bunaldım, sıkıldım... Eski güzel günlere dönmek istiyorum. Hem de hemen!

SOKAĞA ÇIKMA YASAĞINDA SOKAKLARDAN İZLENİMLER

Sokağa çıkma yasağı günü... Şöyle bir mahalleyi dolaşayım dedim... İzlenimlerimi ve hissiyatımı aktarıyorum:

Polislerimiz çok dikkatli ve özenli... 25 dakikalık gezinti boyunca sekiz kez polis tarafından çevrildim.

*

- Sokaklarımız kedilerimiz ve köpeklerimize teslim olmuş. Resmen “Türkiye kedilerindir” olayı...

*

- Kalabalıklar sokaktayken kimselere yüz vermeyen ve burunlarından kıl aldırmayan kedilerimiz, eteklerime yapıştılar.

*

- Köpeklerimize gelince... Sokakta “insanoğlu” görmenin dehşetengiz şaşkınlığını yaşıyorlardı... Gözlerini kocaman kocaman açarak...

*

- Atiye Sokak dilsiz... Abdi İpekçi Caddesi kör... The House Cafe kapatmış elleriyle yüzünü... Havada cıvıltıdan yoksun sokakların kahrolası hüznü... Bu arada yağmur çiselemiyor...

*

- Daha önce vızır vızır trafik nedeniyle kafayı bile çıkarmaktan ürktüğüm caddelerin ortasına attım kendimi. İnceden ‘Ben Efsaneyim’ filmindeki Will Smith edası takındım bir süre... Sonra da “Mübalağayı bırak” diyerek kendime telkin üstüne telkin...

*

- Bir ara “Nasıl olsa caddeler bomboş... Maskem de var... Azıcık fotosafari yaparım...” diyerek Harbiye üzerinden Taksim’e doğru uzanmayı düşündüm. Gözüm kesmedi.

*

- İnsan ıssızlığın ortasında açık bir kafe aramıyor değil hani... Demode bir latte patlatmak, dükkânın önüne sandalye atmak, insansızlığın keyfini çıkarmak... Fakat heyhat! Bu ortamda yapılabilecek tek sosyalleşme eylemi şu: Açık fırındaki arkadaşa “Kolay gelsin” çekmek. Ben de onu yaptım.

*

- Gezintinin sonuna doğru... Aniden bir vesvese almasın mı beni?

*

- İç sesim “Acaba şu anda havada asılı kalmış virüslerle samimiyet kuruyor olabilir misin?” diyordu.

*

- Bununla da yetinmedi panik atak sever iç sesim. Devam etti: “Virüsler maskenin geçirgenliğinden istifade ederek sana bir konakçı muamelesi çekiyorlar mıdır acaba?”

*

- Bu ve buna benzer bin türlü vesvesenin etkisiyle sonunda kendimi eve dar attım. Kulaklarımda Prof. Necmettin Ünal Hoca’nın ikna edici sesi: Ayakkabını çıkar, giysilerini havalandır, elini en az 20 saniye yıka...

*

- Offf... Offf ki offff... Var ya... Ben bu işten fena halde bezdim, bunaldım, sıkıldım... Eski güzel günlere dönmek istiyorum. Hem de hemen!

*

- Ve evdeyim. Evin salonunda fazla oturmaktan yıpranmaya başlayan üçlü koltuğa yapışmış durumdayım. Biraz müzik açtım... Gülden Karaböcek söylüyor: “Ne zaman bitecek Tanrım bu azap/Yarını olmayan günlere kaldım.”