Sizin dininiz size, benim dinim bana...
Karımı ve biricik kızımı mı buldunuz bula bula kuma olarak deyyuslar... Hüseyin Üzmez bozuntuları bu mu dindarlık?..
ADNAN BERK OKAN
Ernest Hemingway "Medeni Cesaret" için "Her türlü baskıya rağmen erdem" demişti...
Övünmek gibi olmasın ama "Medeni Cesareti üst düzeyde" olan biriyim...
Efendim?..
Bu giriş nereden mi icap etti?..
Anlatacağım...
başlığını koyup yazdığım bir yazı vardı ya hani...
Rahmetli Barış Manço'nun bir şarkısının sözleriyle bitiyordu:
"Hayır, hayır yüz bin kere hayır!"...
Ve ben daha önce defalarca referandumda "Evet" oyu kullanacağımı açıklamıştım ya...
İşte o son yazım üzerine, yani "evet"ten "hayır"a "dönüş" yaptığımı açıklamam üzerine hacı anamla, eşimle ve kızımla seks yapmak isteyenlerin(!) sayısı tavan yaptı...
Ve bunlar kendilerini "En Müslüman" gören tayfasından...
Durun hele yahu...
"Hayır" diyecek olan benim...
"Dönek" olan benim...
Padişahınız efendiniz(!) I. Recep Tayyip Efendi'nin "Evet demezseniz görürsünüz ananızın damını" baskılarına boyun eğmeyen benim...
Karımın, kızımın, hacı anamın ne suçu var?...
Suyun kaldırma kuvvetiyle ancak eşitlenebilecek gücünüzü bende sınamak istediğinizi söyleseniz ya...
Olmazzzz!..
Bana gücü yetmeyen teresler!..
Başbakanınızın "kadınla erkek eşit olabilir mi?.. Tabii ki kadın daha zayıftır" sözüne iman etmiş olmalısınız...
İnançlarınız "4 kadına kadar nikâh yapabilirsiniz" emrediyor diye benim hacı anacığımı, 42 yıllık nikâhlı karımı ve biricik kızımı mı buldunuz bula bula kuma olarak deyyuslar...
Hüseyin Üzmez bozuntuları; bu mu dindarlık?..
Bu mu İslâmiyet?..
Niçin döndüm biliyor musunuz?..
Sizin gibi hırbolarla aynı kulvarda yürümemek için "döndüm"...
Sizin gibi mürteci, püriten, Faşist yobazlarla aynı tercihte bulunma gafletine düşmemek için döndüm...
Daha önce, "Evet oyu vereceğim" dediğim için beni uyaran Hacı anacığımı ve karıcığımı bile üzmüştüm...
Ama baktım ki benim, sizler gibi deyyuslarla yoldaş olmammış onları asıl üzen, işte onları daha fazla üzmemek için döndüm...
Sizin dininiz size, benim dinim bana...
Şeyh Sadi-i Şirazî , Gülistan'da anlattığı bir öyküde, bet sesli bir sazendeden söz eder...
Adamın sesi o kadar çirkindir ki; bir ayette belirtildiği gibi dünyadaki seslerin en çirkini eşek sesi bile o sazendenin sesi yanında bülbül şakıması gibi kalır...
Hatta bir ara ev sahibine gider Sadi ve şöyle der:
"Ya cıva dök kulaklarıma ki sağır olup duymamayım, yahut aç kapıyı kaçıp gideyim..."
Ama...
Konser(!) sabaha kadar sürer...
Haliyle Sadi'nin çilesi de...
Konser biter bitmez de başındaki şeyhlere mahsus sarığını ve kesesindeki altınları çıkarıp o bet sesli adama verir...
Üstüne üstlük de adamı kucaklar, öper, teşekkür eder...
Hazirun şaşırır...
"Yahu sabaha kadar bu adamdan şikâyet eden sen değil miydin?" diye sorar evin sahibi...
Sadi şu cevabı verir:
" Hazreti Şeyh Ebülferec İbni Cezvî, bana kaç kere 'çalgıyı ve şarkıyı terk et, öyle yerlere gitme' diye öğüt verdi. Ben dinlemedim. Bu gece talihim yaver gitti de beni buraya getirdi. Bu adamın yüzünden şarkıya da, çalgıcıya da tövbe ettim. Bir daha böyle meclislere gitmeyeceğim. Ne şarkı dinleyeceğim ne de saz..."
Ben de, kendisini tanıdığım günden bu yana her gün beş vakit namaz kıldığını hatırladığım anacığımı dinlemeyip bu "dinden geçinenlerin yanında saf tuttuğum" için pişmanım...
Bunların Müslümanlığı da kendilerine, demokratlığı da...
Her gün "sevgi, hoşgörü, diyalog" diye hava atarlar...
Ama birkaç cümlelik eleştiriye bile katlanamayıp ya patronunuza şikâyet edeler sizi, ya da ananıza, eşinize, kızınıza küfür ederler...
Tamam kardeşim tamam...
Sizin dininiz size, benim dinim bana...
Madem sizin yönteminiz baskı, o halde ben de "Hayır" oyu vereceğim...
Çünkü Hemingway'in dediği gibi ben medeni cesaret sahibi biriyim...
Çünkü ben baskıya gelemem...
"Alın atınızı öperim tımarınızı" deyiveririm...
Not: Bir daha bu sitede siyaset kokan yazı yazmayacağımı söylemiştim ama öyle bayağı, öyle iğrenç, öyle ahlâksız küfürlere muhatap oldum ki dayanamadım.
Özür dilerim. A.B.O.
adnanberkokan@gmail.com
Ernest Hemingway "Medeni Cesaret" için "Her türlü baskıya rağmen erdem" demişti...
Övünmek gibi olmasın ama "Medeni Cesareti üst düzeyde" olan biriyim...
Efendim?..
Bu giriş nereden mi icap etti?..
Anlatacağım...
başlığını koyup yazdığım bir yazı vardı ya hani...
Rahmetli Barış Manço'nun bir şarkısının sözleriyle bitiyordu:
"Hayır, hayır yüz bin kere hayır!"...
Ve ben daha önce defalarca referandumda "Evet" oyu kullanacağımı açıklamıştım ya...
İşte o son yazım üzerine, yani "evet"ten "hayır"a "dönüş" yaptığımı açıklamam üzerine hacı anamla, eşimle ve kızımla seks yapmak isteyenlerin(!) sayısı tavan yaptı...
Ve bunlar kendilerini "En Müslüman" gören tayfasından...
Durun hele yahu...
"Hayır" diyecek olan benim...
"Dönek" olan benim...
Padişahınız efendiniz(!) I. Recep Tayyip Efendi'nin "Evet demezseniz görürsünüz ananızın damını" baskılarına boyun eğmeyen benim...
Karımın, kızımın, hacı anamın ne suçu var?...
Suyun kaldırma kuvvetiyle ancak eşitlenebilecek gücünüzü bende sınamak istediğinizi söyleseniz ya...
Olmazzzz!..
Bana gücü yetmeyen teresler!..
Başbakanınızın "kadınla erkek eşit olabilir mi?.. Tabii ki kadın daha zayıftır" sözüne iman etmiş olmalısınız...
İnançlarınız "4 kadına kadar nikâh yapabilirsiniz" emrediyor diye benim hacı anacığımı, 42 yıllık nikâhlı karımı ve biricik kızımı mı buldunuz bula bula kuma olarak deyyuslar...
Hüseyin Üzmez bozuntuları; bu mu dindarlık?..
Bu mu İslâmiyet?..
Niçin döndüm biliyor musunuz?..
Sizin gibi hırbolarla aynı kulvarda yürümemek için "döndüm"...
Sizin gibi mürteci, püriten, Faşist yobazlarla aynı tercihte bulunma gafletine düşmemek için döndüm...
Daha önce, "Evet oyu vereceğim" dediğim için beni uyaran Hacı anacığımı ve karıcığımı bile üzmüştüm...
Ama baktım ki benim, sizler gibi deyyuslarla yoldaş olmammış onları asıl üzen, işte onları daha fazla üzmemek için döndüm...
Sizin dininiz size, benim dinim bana...
Şeyh Sadi-i Şirazî , Gülistan'da anlattığı bir öyküde, bet sesli bir sazendeden söz eder...
Adamın sesi o kadar çirkindir ki; bir ayette belirtildiği gibi dünyadaki seslerin en çirkini eşek sesi bile o sazendenin sesi yanında bülbül şakıması gibi kalır...
Hatta bir ara ev sahibine gider Sadi ve şöyle der:
"Ya cıva dök kulaklarıma ki sağır olup duymamayım, yahut aç kapıyı kaçıp gideyim..."
Ama...
Konser(!) sabaha kadar sürer...
Haliyle Sadi'nin çilesi de...
Konser biter bitmez de başındaki şeyhlere mahsus sarığını ve kesesindeki altınları çıkarıp o bet sesli adama verir...
Üstüne üstlük de adamı kucaklar, öper, teşekkür eder...
Hazirun şaşırır...
"Yahu sabaha kadar bu adamdan şikâyet eden sen değil miydin?" diye sorar evin sahibi...
Sadi şu cevabı verir:
" Hazreti Şeyh Ebülferec İbni Cezvî, bana kaç kere 'çalgıyı ve şarkıyı terk et, öyle yerlere gitme' diye öğüt verdi. Ben dinlemedim. Bu gece talihim yaver gitti de beni buraya getirdi. Bu adamın yüzünden şarkıya da, çalgıcıya da tövbe ettim. Bir daha böyle meclislere gitmeyeceğim. Ne şarkı dinleyeceğim ne de saz..."
Ben de, kendisini tanıdığım günden bu yana her gün beş vakit namaz kıldığını hatırladığım anacığımı dinlemeyip bu "dinden geçinenlerin yanında saf tuttuğum" için pişmanım...
Bunların Müslümanlığı da kendilerine, demokratlığı da...
Her gün "sevgi, hoşgörü, diyalog" diye hava atarlar...
Ama birkaç cümlelik eleştiriye bile katlanamayıp ya patronunuza şikâyet edeler sizi, ya da ananıza, eşinize, kızınıza küfür ederler...
Tamam kardeşim tamam...
Sizin dininiz size, benim dinim bana...
Madem sizin yönteminiz baskı, o halde ben de "Hayır" oyu vereceğim...
Çünkü Hemingway'in dediği gibi ben medeni cesaret sahibi biriyim...
Çünkü ben baskıya gelemem...
"Alın atınızı öperim tımarınızı" deyiveririm...
Not: Bir daha bu sitede siyaset kokan yazı yazmayacağımı söylemiştim ama öyle bayağı, öyle iğrenç, öyle ahlâksız küfürlere muhatap oldum ki dayanamadım.
Özür dilerim. A.B.O.
adnanberkokan@gmail.com