Sizce bu adamı ve suç ortaklarını n'apmalı?..

Ortağı olduğumuz şirketin kasasını boşalttıktan sonra ortaya çıkıp ortaklarımızı suçlamak ve....

ADNAN BERK OKAN

Bu yolsuzluk operasyonlarına olan biteni göz ardı edip suçu ABD, İngiltere ve İsrail’in üzerine atmak; Aziz Nesin’in “Türklerin % 60’ı aptaldır” iddiasının yanlış olduğunu zira Türklerin yüzde yüzünün aptal olduğunu savunmaktır…

Evet…

Böylece durum tespiti yaptıktan sonra asıl konuya geleyim…

 

Üç bakan zorla istifa ettirildiler…

Nereden biliyorum zorla olduğunu?..

Müstafi bakanlardan biri televizyon ekranında cümle âleme duyurdu da oradan biliyorum…

Bakanlıktan istifa etmek zorunda kalan bakan milletvekilliğinden de istifa ettiğini açıkladı ki alkışlanacak kadar soylu bir tavırdır…

Ama bir şey daha istedi…

Başbakan’ın da istifasını…

 

Ancak…

Başbakan halen ilk durduğu yerde…

Yani…

Ortada “yolsuzluk” olmadığını savunuyor…

Sorgulamaları yaptıktan sonra zanlıları tutuklanmaları talebiyle mahkemeye sevk eden savcılarla; tutuklamaları yapan yargıçların Müttefikimiz, dostumuz olan ABD, İngiltere ve İsrail’in hesabına çalışan birer “casus” olduklarını mealen iddia ediyor…

Yani…

Üç değerli müttefikimiz el ele verdiler ve Türkiye’ye büyük bir kazık attılar…

Kazık atarken de savcılarımızı, emniyetimizi ve yargıçlarımızı "Maşa" olarak kullandılar...

O nedenle de öncelikle bir kamu bankasını yıkma operasyonu savcılarımız, emniyetimiz ve yargıçlarımızın eliyle başlattılar…

Tabii ki asıl hedef Erdoğan’ın siyasi hayatını bitirmek(!)…

Tabii komikten öte tam bir kara mizah…

Ama…

Bu mizahın yazarı da sıradan biri değil ki…

Türkiye’nin başbakanı…

 

Ey güzel insanlar!..

Başbakan (Sanırım) bir şeyin halen farkında değil…

Gerçi Ali Babacan ve adı geçen kamu bankasının ikinci başkanı iddiaları yalanladılar ama artık ok yaydan çıktı…

Geri döndürülmesi mümkün değil…

Mevlâna, Mesnevi’nin bir yerinde düşüncesizce söylenmiş sözler için “süt memeden çıktı mı bir daha memeye döndürülemez” der…

İsmet Paşa merhum da bunu diş macunuyla örneklemiş; tüpten çıkan macunun bir daha tüpe giremeyeceğine dikkat çekmişti…

İşte o acı gerçek nedeniyledir ki; Başbakan’ın BM ambargosuna rağmen İran’la ticaret yaptığımızı, ödemelerin de altın ihracıyla yapıldığını itiraf etmesi artık geri alınacak bir açıklama değildir…

Tevili de mümkün değildir…


Çünkü…

Başbakan’ın İran’a uygulanan BM ambargosunu deldiğimize ilişkin açıklaması bütün dünya medyalarının arşivlerine geçti…

Yani...

Bilhassa ABD ve İngiltere devlet adamlarının kanını donduran “kara para aklama” yönteminin uygulandığını ülkemizin en yetkili devlet adamı itiraf etti…

 Ey güzel insanlar!..

Bu itiraf sıradan birinin itirafı değil…

Bu itirafın sahibi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başbakanı…

Bu itiraf uluslar arası mahkemelerde “kuvvetli delil” niteliği taşıyor…

BM bu kuvvetli delili kullanıp İsviçre bankalarına başvurur da bütün hesaplarımıza el koyulmasını isterse ne olacak?..


“Yok artık”
demeyin…

Büyük devlet olduğumuz masallarına da başlamayın…

İran küçük devlet mi?..

Hatta bizden bile daha büyük olduklarını her zaman iddia etmiyorlar mı?..

Ama başına gelenleri de unutmayın…

Bütün paralarına el konulduğunu aklınızdan çıkarmayın…

“Amerika’ya, İngiltere’ye ve İsrail’e kafa tutarız!” diyorsanız ben de size “bırakın palavrayı” derim…

Üçü de “müttefikimiz” olan bu ülkelere kafa tutmak belki gurur okşayıcı bir meydan okuma…

Ama…

O okşanan gururun bir adım sonrası ulusal onurumuzun ayaklar altına alınmasıdır…

Zannediyorsanız “Shanghai Beşlisi” bizi kurtarır; söyleyeyim ki tamamen hayaldir…

Umurlarında bile olmayız…

 

Ama…

2001 krizini mumla ararız…

Korkarım bu defa, gelip bizi kurtarması için Kemal Derviş’i de ikna edemeyiz…

Ne demek mi istiyorum?..

Söyleyeyim:

Başta Başbakan Erdoğan olmak üzere herkes, hepimiz (Sıradan vatandaş dâhil) sorumluluklarımızı bilmeli, aklımızı başımıza almalıyız…

Başbakan da artık bu “dış mihraklar” masalını bırakmalı…

Aksine, kırdığından hiç şüphe duymadığım dost ve müttefik üç ülkeyi yönetenlerin gönlünü almalıdır…


Zira...

Kendi iç kirliliğimizdeki kusurumuzu ABD, İngiltere ve İsrail’e yüklemek; ortağı olduğumuz şirketin kasasını boşalttıktan sonra ortaya çıkıp ortaklarımızı suçlamak ve “bu üçü şirketi soyuyorlar” demek gibi bir şey…

Hem ortaklarınızın sizi soyduklarını iddia edeceksiniz ama hem de her gün onlarla aynı kapıdan şirkete gidip hiçbir şey olmamış gibi işinize devam edeceksiniz; işte bu olmaz…

Eğer hakikatten bir bildiğiniz varsa yapacağınız belli…

Hiç vakit kaybetmeden, ABD, İngiltere ve İsrail büyükelçilerini kapı dışarı etmek…

Edemiyorsanız da “susmak”…

Ayıp oluyor ama…

Milletin alnında “keriz” yazmıyor yani…

Not: Bu arada dikkatimi çekti.
Başbakan Erdoğan'ın siyasi hayatını bitirmek için "Yolsuzluk operasyonu" adı altında soruşturma başlattıkları yine bizzat Başbakan ve çalışma arkadaşları tarafından ileri sürülen kamu görevlileri (Savcılar, polisler, yargıçlar) de ABD, İngiltere ve İsrail tarafından kullanıldıklarına ilişkin iddialar ve yayınlar karşısında susuyorlar...
Yahu sakın haklarındaki iddialar doğru olmasın?..
Hayır yani...
Sükût ikrardan gelir de ondan dedim yani...

adnanberkokan@gmail.com