Sinema artisti miyim ki yüzüm eskisin!
Sabah'tan Şirin sever gündemin flaş ismi Naslı ılıcak'la önemli bir söyleşi yapmış. İşte ılıcak'ın ev hayatına kadar merak edilenler:
Sabah'tan Şirin sever gündemin flaş ismi Naslı ılıcak'la önemli bir söyleşi yapmış. İşte ılıcak'ın ev hayatına kadar merak edilenler:
Birkaç ay önce yazı
işlerinden kalabalık bir ekibi Beylerbeyi'ndeki köşküne davet
ettiğinde, konukların arasında dört döndüğünde, onun müthiş ev
sahipliğini gördüğümde karar vermiştik bu röportajı yapmaya
aslında. Fakat araya o kadar çok şey girdi ki, bugüne kadar
geldik... İyi ki beklemişim; bu arada Nazlı Ilıcak'ın popülerliği
tavan yaptı deyim yerindeyse! twitter aleminin en hızlı ismi oldu
çıktı, magazin dünyasının ünlüleri ile 'kanka' oldu, her akşam bir
TV kanalında boy göstermeye başladı, herkes Nazlı Ilıcak'ı izledi
ve konuştu, adı Balyoz Darbe Planı'ndaki 'tutuklanacak gazeteciler'
listesinde geçince de suç duyurusunda bulundu... Anlayacağınız her
yerde o vardı, her yerde adı geçiyordu, bundan iyi fırsat da
olmazdı! Yine dolu ajandasının arasında bir yerlerde, müthiş ev
sahipliği ile ağırladı beni. Birer kadeh kırmızı şarap içip
konuştuk, ne sorduysam dobra dobra yanıtladı. Açık sözlü, kendiyle
barışık, sıfır kompleksli, her yaşa, her kesime ayak uyduran biri.
Ben çok keyif aldım, size de keyifli okumalar...
- Fırtına gibi esiyorsunuz her yerde Nazlı Hanım, maaşallahınız
var!
- Gezmek, her kesimden insanla ilişki kurmak çok iyi geliyor bana,
faydalı oluyor. Kalabalıklar içinde çok şey öğrenebiliyorsun...
- Twitter'da herkese yetişiyorsunuz, her gece ekranda tartışma
programlarındasınız, sinemaları, tiyatroları kaçırmıyorsunuz, her
an her yerdesiniz. Altın çağınızı mı yaşıyorsunuz?
- Yok canım, altın çağ olur mu? Bakır çağ diyebiliriz belki...
(gülüyor)
- Estağfurullah! Nedir durum sahiden; daha önce de böyleydiniz de
farkında mı değildik biz? Şimdi twitter sayesinde her anınızı
öğrendiğimiz için mi şaşırıyoruz böyle?
- Olabilir... Bir de senelerin getirdiği birikimler var Şirinciğim!
O insanları biriktire biriktire gelmişim bugünlere, sosyal çevrem
çok geniş. Çok kişi davet ediyor televizyon programlarına, niye
davet ediyor onu da anlamış değilim gerçi! Ben de insanları
kıramıyorum. Hani bazı insanlar daha mesafelidir, daha tavırlıdır,
'yüzüm eskimesin' derdindedir. Ben de diyorum ki, neresi eskiyecek
ayol, zaten eskidiği kadar eskimiş yüzümüz (kahkahalar). Ayrıca
sinema artisti değilim ki, yüzüm eskisin! Zaten her gün yazı
yazıyorsun gazetede, eskimeyeyim diye yazı yazmayacak halin yok
ya!
- Peki bugüne gelelim... Bugün (perşembe) Balyoz Planı'na ilişkin
iddialar kapsamında bir grup gazeteciyle birlikte suç duyurusunda
bulundunuz. Neden yaptınız bunu; kamuoyu oluşturmak adına mı?
- Cengiz Çandar'la Mehmet Altan düşündü bunu, ben de aynı
fikirdeydim. Bir kişiyi hedef almak, öç almak, hırsla yapılmış bir
hadise değil bu; kamuoyunda darbelere karşı bir duyarlılık
oluşturmak için harekete geçtik. Parlamentonun bu sürece el koyması
için çağrıda bulunduk. Çünkü bu şaşırılacak bir hadise değil artık,
2009 yılına kadar belge çıkıyor!
- Parlamentonun ne yapmasını istiyorsunuz?
- Parlamento daha önce yaptığı gibi; Susurluk Komisyonu, Faili
Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu gibi bir komisyon kurup
duruma el koyabilir, Anayasa'nın 145. maddesi değiştirilerek askeri
yargının alanı daraltılabilir vs. Böyle bir tavır alınırsa, en
azından kutuplaşmalar azalır. Çünkü ülkede bir bölünmüşlük, bir
kutuplaşma var. Biz gazetecileri bile böldüler. Şimdi el ele
koşturalım, bu ülkeyi darbeler ülkesi olmaktan kurtaralım
istiyoruz.
- Siyaset meseleye el koyamıyor mu sizce?
- Hayır, kavga etmekten dolayı koyamıyor. Maalesef basında da bu
var; biri 'Sen darbecisin, Ergenekoncusun' diyor, diğeri 'Sen
yandaşsın' diyor. Aslında böyle olmadığını biz hepimiz
biliyoruz.
- Peki hiç şüphe duygusu var mı içinizde? Yani siz, Balyoz Darbe
Planı'na göre böyle bir liste hazırlandığına yüzde 100 inanıyor
musunuz, yoksa 'Bu demokrat ve aydın olmanın sorumluluğudur, böyle
bir listenin varlığına inanmam gerek,' noktasında mısınız?
- Hele şu 'Kafes Eylem Planı'nın iddianamesini de okuduktan sonra,
ben şöyle düşünüyorum: İstenmeyen hükümetlerin bertaraf edilmesi,
bunun için de suikastlar ve dezenformasyon yönteminin kullanılması
gerektiği söyleniyor. Taa 28 Şubat'tan alınıyor ve bugün 'İrticayla
Mücadele Eylem Planı'na ve 'Kafes Eylem Planı'na kadar getiriliyor.
Çünkü bazı belgelerde, mesela Kafes Eylem Planı'nda gayrimüslimler
nasıl korkutulacak, tehditler savrulacak ve bu nasıl AKP'nin
üzerine atılacak, AKP'li gibi görünen sitelerde gayrimüslimlere
nasıl hakaretler edilecek, bunların düzeni kurulmuş. Ben bunu çok
hayret verici bulmuyorum. Ama tabii ki mahkeme değerlendirecek
bunları. Tabii ki Ergenekon'dan yargılananların tümü suçlu değil
ama yargılananların bir kısmının yüzde 100 suçsuz olduğu kanaatine
de varamayız...
- Yani liste yapılmış ama siz listedeki isimler konusunda mı
kararsızsınız?
- Ben böyle bir liste hazırlandığına yüzde 100 inanıyorum ama o
gazetecilerin hepsinin işbirlikçi olduğuna inanmıyorum. Bakın, 2003
martında hazırlanmış bu liste... O mart ayında, 1 Mart tezkeresi
geçecekti Meclis'te; Amerikan askerine yeşil ışık yakalım mı,
yakmayalım mı? O noktada iktidara muhalefet eden gazeteciler vardı,
yani sadece 1 Mart tezkeresi bağlamında muhalefet edenler... Ruşen
Çakır bunlardan biriydi mesela. Ruşen Çakır'ı bunun için koymuş
olabilirler 'istifade edilecek' gazeteciler arasına! Çünkü
bilmiyorlar onun kimliğini, 'bak bu muhalefet ediyor' diye
seçmişlerdir. Veya 28 Şubat'ta 'irtica hortladı' manşetleri ile
onlara çok yardımcı olmuş gazetecileri 'kullanabiliriz' diye
düşünmüş olmalılar. Yani irtica konusunda çok hassas davranmış
olabilir bazı gazeteciler, bu onların darbe işbirlikçisi olduğunu
göstermez.
- Taraf gazetesinin 'faydalanılacak' ve 'işbirliği yapılacak'
gazeteciler listesini yayımlaması da çok tartışıldı. Siz hangi
noktadasınız?
- Ben Ali Bayramoğlu'nun sözlerine çok katıldım. Dedi ki "Taraf
gazetesi bunu yayınlayarak bizim de harekete geçmemizi sağlamış
oldu." Evet, biz de gittik, suç duyurusunda bulunduk. Öbür
gazetecilerin de, kendilerinin bir eylem ortaya koyma imkânı
doğdu.
- Yani 'İyi oldu,' diyorsunuz?
- O kadar fena olmadı. En azından 1998'deki andıçta olduğu gibi
'Aramızdaki hainleri tanıyalım' diye bir manşet atmadılar! Ne
demekti o? Andıça harfiyen katıldığını gösteren bir manşetti.
Halbuki bu kez böyle bir şey denilmiyor. Ama belki listedeki
belirgin birkaç isimden görüş alınabilirdi, o görüşlerle birlikte
yayımlanabilirdi haber.
- Taraf'ı nasıl buluyorsunuz genel anlamda?
- Taraf'ın katı tarafları var, 'ben bilirim, ben yaparım' tavrı
var, tepeden bakıyor hep. 'Ben aydınım', 'Aydın olmak böyle olur'
diyor bir anlamda... Bazen öfkelendiriyor biraz insanları. Öte
yandan çok büyük hizmetleri oluyor demokrasiye ama biraz daha
tevazu sahibi olabilir.
İKİ YILDA MECLİS'TEN ŞUTLADILAR BENİ, ÇOK ŞÜKÜR!
- Bir siyasetçi kızı olarak siyasete girmeniz kaçınılmaz
mıydı, içgüdüsel bir istek miydi?
- Ben 28 Şubat'ta siyasete girdim, daha önce hiç istemedim. DYP'den
girebilirdim, Süleyman Demirel'i siyasi yasaklı döneminde çok
desteklemiştim fakat istemedim. İstanbul'da sosyal bir yaşantım
vardı, o köhne Ankara'ya gitmek istemedim çünkü. 28 Şubat
gerçekleşince atıldım Akşam'dan; Yeni Şafak'ta yazdım. O zaman çok
az tirajlı bir gazete Yeni Şafak, biraz daha sesim duyulur diye
vekillik teklifini kabul ettim. Hem de benimle hiç benzerliği
olmayan Fazilet Partisi'nden milletvekili oldum. Herkes bir şey
olmak için milletvekili olur, bense İstanbul'daki hayatımı terk
ederek milletvekili oldum. Ama daha Ankara'ya gider gitmez, yalnız
kaldım! Bir evde, tek başına, hiçbir ahbabım, arkadaşım yok, 'Ya
Nazlı, nasıl geçecek bu kadar yıl, sen ne yaptın' dedim kendi
kendime. Çok şükür iki yılda beni parlamentodan şutladılar. İyi
oldu. (gülüyor)
- Siyasete dönme isteği yok mu içinizde?
- Oldu, yasağım kalktıktan sonra, son seçimlerde AKP'den aday adayı
da oldum. Tayyip Erdoğan'ın onayını alarak falan değil, kendi
kendime müracaat ettim, ön seçimde de çok iyi destek aldım,
teşkilattaki insanlar beni tutuyor, seviyor. Sonra merkez arzu
etmedi, çarpı attı benim adımın üzerine...
- Neden?
- Bunu hiç anlamadım! Acaba siyasi yasaklı olduğum bir dönem oldu,
uç noktada mı görüldüm yoksa 'kontrol edilemez bir insandır,
başımıza iş açar' diye mi bilemiyorum. Sonra AKP hakkında da
kapatma davası açılınca 'İyi ki seçilmemişim,' dedim hep. Allah
korusun, yine Tayyip Bey'den sonra listenin en başında ben
olacaktım belki, yeniden siyasi yasaklı olabilirdim, meslek hayatım
bundan dolayı çok zedelenebilirdi. Her şeyde bir hayır var. Tayyip
Erdoğan'a da bu yüzden teşekkür ettim, 'Ne kadar öngörülüsünüz,'
dedim, güldü.
ESKİ 'BEN'İ SORANA ANLATIYORUM, KÖTÜ NİYETLİLERİ
BLOKLUYORUM!
- 12 Eylül'den önce başka türlü konuşuyordunuz diye sizi
suçlayanlar var...
- Evet özelikle twitter'da yapıyorlar bunu, ben de sükunetle
anlatıyorum. "Bak kardeşim, senin yaşın küçük, yaşamadın 12
Eylül'ü, hiçbir şey yazmak mümkün değildi, gazete kapanıyordu.
Dolayısıyla dengeli yazmak zorundaydık. Önce methediyor gibi
davranıyorduk, 'sakın siyasetçilere yasak koyma, ne güzel yumuşak
gidiyorsun' diye yazıyorduk, etkilemeye çalışıyorduk!" diyorum.
Anlamıyorlar, 'Neden yağ çektin?' diyorlar hâlâ. Başka türlü
olmuyordu. Ben bu kadar dikkat etmeme rağmen üç kere Tercüman
gazetesi kapatıldı, ben üç ay Sağmalcılar Cezaevi'nde yattım,
üç-dört ay yazı yazmam yasaklandı. Sen bunu izah ediyorsun, bir
kere, iki kere. Anlamak istemeyeni blokluyorum ben de!
- Kaç kişiyi blokladınız?
- 10 kadar kişiyi blokladım. Samimiyetle bir şey öğrenmek
isteseler, anlattığımla yetinirler. Ben anlatıyorum şartları ama
'sen darbeye darbe dememişsin' diyor bana hâlâ.
- Şartlara uydunuz yani!
- Herkes uydu! Başka türlü mümkün değil, yazı yazılmıyor,
bildiriler var, tak diye gazeteyi kapatıyorlar. 12 Eylül dönemini
yaşamış kime sorsanız, herkes 'Nazlı Ilıcak iyi mücadele verdi'
der. 28 Şubat'ta bu mücadeleyi niye verdim, çok mağdur oldum o
zaman? Çünkü 28 Şubat'ta yazılabiliyordu. Ama ne oldu, Akşam
gazetesinden beni çıkardılar, gittim Yeni Şafak'ta yazdım.
EVET SUSURLUK İLK PATLADIĞINDA
YANILDIM, NEREDEN BİLEBİLİRDİM Kİ
- Susurluk olayında farklı tutum takındınız, Ergenekon'da tutumunuz
ise belli. O tarihte neyi ıskalamıştınız?
- Susurluk ilk patladığında yanıldım. Özel TİM'ci İbrahim Şahin'in
çevresindeki birtakım insanlar dedi ki; bu adam dağlarda savaştı,
PKK'ya karşı mücadele etti, aslında JİTEM bizi diskalifiye etmek
için böyle bir tertip yapıyor. Bana tabloyu böyle anlatıyorlar. Ben
de yazılarımda diyorum ki; Bir de Veli Küçük var, niye onun da
üstüne gitmiyorsunuz, İbrahim Şahin kadar kafanıza taş düşsün!
Olayın çok başındayız ve o belgelerin hiçbiri henüz ortaya çıkmış
değil. Yani dibinde bu kadar muazzam bir hadise olduğu
bilinmiyor...
- Kullanıldınız mı yani?
- Olabilir, '12 Eylül öncesi de kullanıldım,' diyorum. O sağ-sol
çatışması içinde, sadece ben değil herkes kullanıldı. Sol örgütler
de, sağ örgütler de kullanıldı, birbiriyle vuruşturuldu.
Kontrgerilla varmış da, komünizmin tehlike olduğunu abartarak
kendisine yakın iktidarları getirecekmiş de, arkasında da Amerika
varmış da... Biz bütün bunları nereden bileceğiz?
- '12 Eylül öncesi özgürlükler ve demokrasi sol partiler tarafından
savunuluyordu, Nazlı Ilıcak ise hep statükonun yanındaydı, şimdi
rolü değişti.' Ya bu eleştiriye cevabınız?
- Hayır, bunu kabul etmiyorum. 12 Eylül öncesi kimse özgürlükleri
savunmuyordu, herkes can derdine düşmüştü. Türkiye'de her şey ikiye
bölünmüştü, biz de daha ziyade milliyetçilerle beraberdik ama
oradaki sol örgütlerin özgürlükleri savunduğu falan söylenemez,
onlar da teröre bulaşmışlardı.
- Bu kadar yıl, bu kadar tecrübe sonrası, 'Değiştim,' diyor
musunuz?
- Tabii ki değiştim. Bir kere olayları artık 'kullanılma' açısından
daha net görebiliyorum. Ama herkesin görmesi lazım. Yani sadece
Nazlı Ilıcak kullanılmadı, bütün o kaosu tek başıma ben
yaratamazdım (gülüyor). Bu anlamda farklı olabilirdi her şey ama
hem yaşım çok gençti, 30'larımdaydım; hem de yazı yazmaya yeni
başlamıştım, politikaya yeni girmiştim. Ama askerin siyasete
müdahalesine her zaman karşı oldum. Bu 27 Mayıs'tan gelen bir
tavır. Orada hiç tereddüdüm yok!