Şimdi anladınız mı Fatih Altaylı'nın niye canının çok sıkıldığını?

Art arda gelen şehit haberleri herkesi kahretti. Habertürk yazarı Fatih Altaylı da hem üzüntüden hem de çaresizlikten yazacak halinin olmadığını söyledi.

Habertürk yazarı Fatih Altaylı, dün kaleme aldığı yazısında son zamanlarda karamsar olduğunu, canının sıkıldığını söylemiş ve "Suriye’nin İdlib’inde olanlara canım sıkılıyo,  Libya’da yaşananlara canım sıkılıyor, Oradaki askerlerimizin belirsiz akıbetine canım sıkılıyor" demişti.

33 canımızın gittiğini ve ve başından beri bir adiliğin geleceğinin belli olduğunu söyleyen Fatih Altaylı, kötü bir gece yaşadığımızı belirtti ve "Ve zannederim hepiniz benim niye canımın çok sıkıldığını anlamışsınızdır!" diye yazdı.

Şimdi anladınız mı niye canımın çok sıkıldığını

Fazla yazmak fazla uzatmak istemiyorum lafı.
Yazacak halim de yok zaten.
Elim ayağım titriyor.
Hem üzüntüden hem sıkıntıdan hem de çaresizlikten...
Dün tüm iyimserliğime rağmen canımın sıkıldığını, artık iyimser olamadığımı yazmıştım.
Sıkıntı gerekçelerimi sıralarken de “-Suriye’nin İdlib’inde olanlara canım sıkılıyor- Libya’da yaşananlara canım sıkılıyor- Oradaki askerlerimizin belirsiz akıbetine canım sıkılıyor” diye başlamıştım.
Geçen hafta da “3000 Mehmetçiğimiz Rus ve rejim askerlerinin kontrol ettiği alanda sıkışmış vaziyette” diye yazmıştım.
Bir gün sonra da “Hulusi Akar çok endişeli görünüyor” demiştim.
Vahim haber dün akşam saatlerinde geldi.
Rejim veya Rusya fark etmiyor.
Şimdilik en az 33 canımızı aldılar.
Askerlerimizin yerleştiği bir binayı vurdular.
Türkiye şehit ve yaralılarını tahliye etmek için helikopterle girmek istedi.
Ona bile izin vermediler.
Belli miydi böyle olacağı!
Vallahi üç aşağı beş yukarı belliydi.
“Dostumuz” Putin randevu vermiyordu bir türlü.
“En kötü ihtimal ayın 5’inde görüşürüz” denilen Putin “Yağmaz ayın beşinde yağarsa 15’inde diyordu”
Rusya’dan gelen açıklamalar Türkiye’yi suçluyordu.
Bir adilik geleceği belliydi.
Rusya bu sinsilikte hareket ederken, burada ise dış politika iç politika malzemesi olarak yürümeye devam ediyordu.
Ve dün gece olan oldu.
Umudum olmaya başlamış olmaması.
Şimdi yine bazıları hamasetle konuşacak televizyonlarda.
Sizi bilmem ama ben yemem.
Elbette devletimizin yanında, arkasında, sağında, solunda duracağız.
Bu millet 33 değil 33 bin şehidi bile gerektiğinde onurla, ağlamadan, gözyaşını içine akıtarak omuzlarında taşır.
Yeter ki, ülkenin ve milletin bütünlüğü için olsun.
Başka ülkemiz yok.
Ama bir yanlışın üzerinden “Devletimizin arkasında duralım” söylemiyle yanlışı “millileştirmeye” kimsenin hakkı olamaz.
Sorunlar hamasetle değil uhuletle ve suhuletle çözülür.
Siyasete de, millete de düşen uhuletle ve suhuletle davranmaktır.
Dış politika ile iç politikayı ayırmak şarttır.
Birini öbürü için kullanmamak asıldır.
Sonuç olarak dün kötü bir gece yaşadık.
Umarım en kötü geceyi yaşamışızdır.
Ve zannederim hepiniz benim niye canımın çok sıkıldığını anlamışsınızdır!