Sezen Aksu: Gazetecilerle röportaj düello gibi!
Aylardır hiçbir gazeteciye röportaj vermeyen Sezen Aksu, Japon gazetesine çarpıcı açıklamalar yaptı, Türk basınına ağır eleştiri getirdi...
Röportaj verme işi düello gibi!
Yıllardır Türk basınına röportaj vermeyen sanatçı Sezen Aksu, geçen ay bir Japon gazetesine konuşmuştu. Birkaç gün önce de İsveç'in Svenska Dagbladet isimli gazetesine röportaj verdi. Sanatını değerlendiren Aksu; "Pop müzik sanat değildir bence! Günlük yaşamdaki dinamiklerden beslenir" dedi
Geçtiğimiz ay Japon gazetesi Yomiuri Shimbun'a röportaj veren Aksu, 28 Mart'ta da İsveç'in Svenska Dagbladet isimli gazetesine duygu ve düşüncelerini anlattı. Sezen Aksu, Türkiye ve Avrupa arasındaki ilişkilerin artarak geliştiğini, bu konuda Türkiye'deki sanatçılara düşen sorumluluklara değindiği röportajında; şarkılarını nasıl yazdığını ve genç sanatçılara neden destek olduğunu da ifade etti. İsveç gazetesine, basına karşı neden ölçülü davrandığını da açıklayan Aksu, Hz. İsa'nın zina yapan bir kadın için halka söylediği şu sözünü kullandı: "Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın da görelim!" İşte Sezen Aksu'nun Svenska Dagbladet gazetesine verdiği röportaj...
TEKNİK ŞARKIYA BAYILMAM
Sözleriniz heyecan verici ve düşündürücü, aynı zamanda da kıvrak. Bu özellikleri nasıl bir araya getirebiliyorsunuz?
Profesyonellikle birlikte teknik olarak deneyim sahibi olanların, zaman zaman bu yönteme başvurduğu doğrudur. Ama temel olarak yaratıcılık insanın var oluşu ile birlikte verilmiş bir armağan... Bu yüzden ben bir sözün, müziğin kendiliğinden geldiği 'an'ı tercih ederim çok zorda kalmadıkça. Ve hiç müzik bilmeyen insanlar bile, bu ikisi arasındaki farkı mutlaka hissederler...
Çocukluğunuzdan kaynaklanan bir yetenek mi?
Kendimi bildim bileli şarkı söylerim, beste yapmaya da 16 yaşımda başladım. Zaten en kendiliğinden olduğu zamanlar da, o zamanlardı. Yani bu soruyu, o zaman sorsaydınız, cevabı yoktu.
Yazarken nasıl bir metod veya kurgu kullanıyorsunuz?
Yukarıda söylediğim gibi çok sıkışmadıkça metodik yöntemlere itibar etmiyorum. Ama ham yetenek ile bir yere kadar gidilebileceğini erken öğrendiğim için, biraz da kendi kişisel öğrenme arzusu ve merakımdan, bana emanet edildiğine inandığım yeteneği geliştirme şansım oldu. Yine de profesyonel hayat içinde, ille de şarkı yapmamı gerektiren zorunlu durumlarda, bildiklerime ve deneyimlerime dayanarak, daha teknik ve şarkı formu denilen kalıplar içindeki 'olmazsa olmazlar'ı kullandığım olmuştur. Bazıları çok tutmuş olsa da, ben hiçbirine çok bayılmadım.
Geçen yıllar sanatınızı nasıl etkiliyor?
Pop müzik sanat değildir bence! Günlük yaşamın dinamikleri ile beslenir. En fazla, popüler sanat dalları içinde değerlendirebiliriz. Yaşamışlık herkesin işine ne kadar katkıda bulunuyorsa, benimkine de -biraz az, biraz fazlakatkıda bulunmuştur herhalde.
HAYAT DÜNE AKMAZ!
Birçok tanınmış sanatçıyı desteklediniz ve desteklemeye devam ediyorsunuz. Bu konuda yaklaşımınız nedir?
Hayat böyle gelişen ve ilerleyen bir şey, anlamak ile ilgili... Bunun için de doğayı taklit etmeye çalışmak yeterli bence... Bütünün içinde uyumla durabildiğiniz kadar anlamlısınızdır. Buradan bir ayrıcalık, üstünlük beklentiniz varsa, doğanın dengesi ile oynamak gibi birşeydir bu. Hayat düne akmaz! Bunu anladığınızda, yarına katma değer sağlayanlardan biri olabilmenin eşsiz tadına varabilirsiniz. Bu tatla hiçbir rekabet duygusu mücadele edemez.
BASINA ENERJİ HARCAMAM
Medya ile olan ilişkilerinizi çok ölçülü sürdürüyorsunuz. Aynı zamanda bazı özel konularda kamuoyunu etkileyen çıkışlarda bulunuyorsunuz. Şu an Türkiye'de sizin için hangi konular ön planda?
Medya ile ilişkilerimi ölçülü götürme gerekçem çok basit. Popüler alanda her türlü iletişim ilişkisi, nazarımda düello gibi bir şey. İki tarafın da yüzde yüz gerçek olması mümkün değil. Haber yapmak isteyenin önceliği haberin cazibesi; haber olmak isteyen tarafın önceliği herhangi bir zarara uğramadan değerini biraz daha yükseltmek. Dolayısı ile iki taraf da gardını alarak, doğru kartları oynamak için beynini patlata patlata muazzam bir enerji harcamak zorunda. İşe de yarayabilir... Ama ben içten bir şarkının, duygunun gücünün mukayese edilmeyecek ölçüde etkili olduğuna inanırım. Bu yüzden kendi adıma -istisnai durumlar hariç- o enerjiyi böyle harcamaktan kaçınırım. Kendinizi istediğiniz kadar cilalayın, her kalp hakikati hisseder. Ya da bir haberi istediğiniz kadar parlatın, her vicdanda süzgeçten geçerken yaldızı dökülür. Sorunuza gelince, benim için esas olan, değer üretimidir. Buna ikna olursam, ne hissettiysem söylemekte mahsur görmem. Sadece Türkiye'de değil, bütün dünyada kişisel ilişkilerden ülkeler arası ilişkilere kadar, bir fikri savunurken ya da karşı çıkarken, herkes aynı şahane kelimeler, kavramlar ve değerler üzerinden beyanda bulunuyor. Ama uygulamada dünyanın haline bir bakacak olursak, yangın yeri. Yani, 'Aranızda günahsız olan ona ilk taşı atsın da, görelim' diyesi geliyor insanın, Hz. İsa'nın dediği gibi...
Sanatçılar en başta sorumluluk hissetmeli
Türkiye ve Avrupa arasındaki ilişkilerin artarak geliştiği bir dönemde Türk sanatçılara nasıl bir sorumluluk düşüyor?
İzninizle bunu da, 'Sorumluluk hisseden insanlara ne görev düşüyor?' şeklinde yorumlamak istiyorum. Çünkü hangi meslek grubunda olursa olsun, o sorumluluğu gerçekten karnının içinde hissedenler bu sorunun cevabını arayabilirler. Galiba en temel mesele kendini diğerinin yerine koyabilmekle başlıyor: Anlamaya çalışmak, hakkını teslim edebilmek... 'Hak'tan kastettiğim engelli- engelsiz, küçük-büyük, kadın- erkek her insanın, hayvanın, taşın, toprağın, ağacın, suyun, yani doğanın; her duygunun, fikrin, düşüncenin yani herkesin ve her şeyin var olma hakkı. Bunun çok zor olduğunu biliyorum. Hakikat ile yüzleşmek anlamına geliyor. Bu sorumluluğu hissedenlerin ihtiyacı olan en önemli şey cesaret!