Sevinç Yavuz: 'En derin ve en karanlık odalardan biri de cinselliğimiz'

Sayım Çınar, Türk Seri Katiller kitabı ile gündeme bomba gibi düşen Sevinç Yavuz'la gazeteciler.com için özel bir röportaj gerçekleştirdi.

GAZETECİLER.COM ÖZEL İÇERİK
SAYIM ÇINAR sayimcinar@gmail.com

"Türkiye'de seri katil yok!" tartışmaları son buluyor. Gazeteci-Yapımcı Sevinç Yavuz, "Türk Seri Katiller" kitabında tam yirmi üç seri katili mercek altına alıyor. Kitapta, bugüne kadar yakalanamamış iki seri katilin de profili var. Sayım Çınar, tecrübeli gazeteci Sevinç Yavuz'la gazeteciler.com için özel bir röportaj gerçekleştirdi.

"Türk Seri Katiller" kitabında tam yirmi üç seri katil mercek altına alınıyor. Kitapta, bugüne kadar yakalanamamış iki seri katilin profili de var. Bu kitabı hazırlama sürecinizi çok merak ettim..

Aslında hayat dediğin şeyde bazen siz hikayeyi kovalarsınız, bazen de hikaye sizi. Bu kitapta her ikisi var sanırım. Mesela Orhan Aksoy'la 1999'da tanıştık hepimiz. Sonra ailesini arayıp buldum. O kadar uzun konuşmalarımız oldu ki kardeşleriyle, ister istemez şiddetin içine düştüm. Ablası onu anlatırken, Orhan Aksoy'a üzüldüğüm anlar var mesela. Hala, adını vermek istemem ama Aksoy'un ablası okursa gücenir mi diye dikkat ederken buluyorum kendimi çoğu kez yazarken. Sonra Mobilyacı katilin çocukluğunun geçtiği evi ve sokakları gezdiğimi hatırlıyorum Fatsa'da. Tecavüz olayının yaşandığı eski dükkanı bulduğumu, küçük pencerelerinin önünde oturduğumu, gittiği ilkokulun bahçesini. Çumra'lı Abdullah Aksoy'la ilişkimizi zaten kitapta uzun uzun anlattım. Sekiz yıl sürdü neredeyse yazar-katil ilişkimiz. Ya kendileri ya yakınları ya mekanlarının içine girdim yıllardır. Kitaptaki hiçbir katilin hikayesi yalnızca dava dosyalarından yazılmadı. Nerden baksan 15 yıldan bahsediyoruz. Üstelik bir gün onları kitap yapacağımı da bilmeden. Yeterince dolunca boşaltmak lazım sanırım.

2000'li yıllara kadar Türkiye'de bilinen birkaç seri katil vardı. Bu seri katillerin artmasının nedenleri nelerdir?

Aslında bilmiyorum. 30 yıldır yaşadığımız sistemli savaş ve getirdiği şiddet mi? Şiddetin pornografisi içinde soluk alıp vermeye başlamamız mı? Ekonomik ve ahlaki çökme mi? Ki, toplumsal ahlaktan değil vicdani sorumluluktan bahsediyorum. Giderek daha kapalı ve hamaset toplumu haline gelmemiz mi? Ya da herşey hep yaşanıyordu da, daha mı çok haberdar oluyoruz son yıllarda... Öyle bir şiddet çemberinden geçiyoruz ki, seri katiller bile eskisi kadar ürkütücü gelmiyor artık bana.


Psikiyatr Prof. Dr. Gökhan Oral'ın dediği gibi: "Psikiyatrinin amacı, kötüyü açıklamaktır. Ama sanırım bunu hiçbir zaman başaramayacak. Çünkü kötülük, bazen yalnızca salt kötülüktür."Sizin kötülük tanımız nedir?

Kötülüğü net olarak tarif etmek zor. İnsan kilitli kapıları olan bir varlık. O odaların arkasında ne var, bilemiyorsunuz? Değil o kapıları açmak, o tarafa bakmak bile çok az insanın becerebildiği bir şey. En derin ve en karanlık odalardan biri de cinselliğimiz. Hele bir de yasaklı-günahlı bir toplumda yaşıyorsanız vay hailinize. Bizim gibi toplumlarda tacizle, yasakla, ayıpla kuşatılıyor ergenlik. Örselenmiş bir cinsel kimlikle de hayata devam etmeniz bekleniyor. Erkek ya da kadın olarak... Ama mutlaka bunlardan ikisi. Sonrası malum ya mutsuz oluyorsunuz ya da gizli sosyopat. Kötülük tam olarak nedir bilemem ama, nerede ve hangi odalarda yeşerebildiğini çok iyi biliyorum.

Bir dedektif gibi siz de cinayetlerin içine fazlasıyla giriyorsunuz.Bu kadar trajik olayları sorgularken, kendi sağlığınızı nasıl koruyorsunuz?

Koruyamıyorum... Bu biraz özelim sanırım. Yarattığı etkiyi en yakınımdaki bilir her zaman. Onlara sormak lazım. Bu kitap sahiden rahatça okuyup "Aa neler olmuş bu ülkede?" diyebileceğiniz bir hikayeler bütünü değil, eğer alt metinleri okursanız.

2001'deki ekonomik kriz seri katillerin sayısındaki artışta etkili oldu mu mesela? Ya da yolsuzluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik. Türkiye'nin bugünkü halini nasıl değerlendiyorsunuz?

Ekonomik krizlerin şiddete dönüşmesi, sosyolojik bir gerçek. Yani bilimsel bir veri yani tartışılabilir bir yanı yok. Ama seri katiller, anladığım kadarıyla her durumun ve her sınırın dışındalar. Onların öldürme güdüsünün, cinsiyet, toplum, medeniyet, gelişmişlik gibi kavramlarla sahiden ilgisi yok. Bu yüzden belki de, psikiyatri onlar karşısında çaresiz. Her durumda varlar çünkü. Habil'le Kabil'e kadar uzanırız istersek bu konuda kutsal kitaplara inanıyorsak. İnanmıyorsak, yine sonuç değişmiyor; Freud herzaman baş ucu kitabımız.

Seri katillere özel bir durum atfetmekte sorumluluk gerektirmiyor mu?,

Şunu söylemeye çalışıyorum. Eğer isteseydim bu kitaptan en az beş tane Hannibal Lecter, en az üç Seven filmi karakteri çıkardı. Hem de, Türkiye halklarından bazılarını anlattığım halde. Bu bir tercih. İpucu programını yaparken de, bu kitabı yazarken de ben hiç yokum. Ne kurbanları yücelttim ne katili aşağıladım. Ben dümdüz anlatmayı seviyorum. Bunun ilk nedeni okuyucu ya da izleyiciye saygım. Çünkü o kadar gerçekler ve yaşattıkları dehşet ki, bana ya da herhangi bir köpürtmeye ihtiyaç yok. İkincisi, Hollywood'un bilerek ve isteyerek düştüğü tuzağa düşmek istemiyorum. Bir insanı öldürmek, bir insanı öldürmektir. O kadar... "Bizden seri katil çıkmaz" diyenler lütfen ağızlarından çıkanı duysunlar. Tek istediğim bu...