Sevgili kardeşim Ahmet Hakan...

Bu kez; senin yeni çevrenin analizi de sayılabilecek bir mektup yazmak istedim… Senin için yeni olan o çevre bizim eski çevremiz…

Bu kez; senin yeni çevrenin analizi de sayılabilecek bir mektup yazmak istedim…
Senin için yeni olan o çevre bizim eski çevremiz…
Ders 1:
O çevrenin en belirgin özelliği “güce tapmak” olarak da özetlenebilir…
Güçlüysen…
Gözdeysen…
Maddi olarak rahatsan…
Ve hatta bir de nemalandırma konusunda cömertsen…
O çevre için “en büyük” sensin…
En güzel sen giyinirsin…
En güzel espriyi sen patlatırsın…
Hatta en sıradan bir şey söylesen bile öyle gülerler ki aklın durur…
En yakışıklı sensin…
En güzel sen gülersin…
Senden daha cömerdini yaşamları boyunca (sanki kurusu varmış gibi) görmemişlerdir…
En iyi makaleyi sen yazarsın…
En güzel kızı sen kaparsın (MFÖ’den ödünç alınmıştır)…
Hâsılı sevgili Ahmet…
Bunların burunlarına yellensen:
“Abi be şuna iki diş tak da konuşsun be” derler…
Yok, yok…
Yüzlerine tükürsen yağmur yağmadığını anlarlar çünkü her biri birer tükürük yeme uzmanıdır…
Ders 2:
Sevgili Ahmet…
Sakın ola irtifa kaybetme…
Senin yeni, bizim eski çevremiz var ya:
Altından çekilecekleri gibi üstüne üstlük, bedeninde top bile oynarlar…
“Yeni çevrene sırtını dön” demiyorum…
Demem de ama…
Neyse…
Ders 3:
Çok fazla, “Vefasız” imajı veriyorsun…
Eski dostlarını gereksiz yere incitiyorsun…
En önemli ikisi Zahid Akman ve Akif Beki…
Birincisi ile ilgili iddialarda soruşturma aşamasından kovuşturma sürecine geçilmiş değil henüz…
Kaldı ki yargılama sonunda suçlu da bulunabilir Zahid…
Ama bu, eski dostunu bir kalemde silmeni gerektirmez…
Unutma ki atalarımız, ”eski dost düşman olmaz” diyerek insanları yaşatanların “eski dostları” olduğuna gönderme yapmışlar…
Ve sevgili kardeşim;
“Haşmet abi ile bile barışabilirim” diyorsun…
Yok, yok…
“Yumrukçu Romantik”e uzattığın barış çubuğunu kırmaya niyetli değilim…
İyi ama Akif için neden tek söz etmiyorsun?…
Haşmet abinden yediğin yumruk günlerce konuşulmuştu ama Akif’in öyle bir girişimi olmadı, olmaz da…
Aman ha!..
“Haşmet abin ile barışma” da demiyorum...
Elbette barış…
Barış ama Akif ile yeni köprüler kurmanın yollarını aramayı da ihmal etme…
Önce, Akif’in gönlünü almayı dene hatta…
Ters tepki alırsan da o temiz üslubunla bunu kamuoyuna duyur…
Duyur ki bizler de bundan sonraki tavırlarımızı alırken ölçümüzü bilelim…
Ve elbette Zahid Akman’ı da ara…
En kolay kalbinin kazanılacağı bir dönem yaşıyor…
Evet evet kendin ara…
Kolun kırıldığında “geçmiş olsun” telefonu etmeyen Haşmet abin için nasıl bir medya mektubu gönderdiysen aynısını Akif ve Zahid için de yap…
Ders 4:
Sevgili Ahmet…
İşte dünya bu…
Cazgırların güreş meydanlarında bağırdıkları gibi…
“Üste çıktım diye övünme,
 Alta düştüm diye yerinme”…
Sana “geçmiş olsun” telefonu edenlerin isimlerine baktım da…
Eğer sen bu gün halen Kanal 7’de çalışıyor olsaydın; yeni çevrenden hiç biri seni aramazdı…
Meselâ; yeni barıştığınız Hıncal abin…
Meselâ Aydın Doğan, Vuslat Doğan Sabancı ve Ertuğrul Özkök…
Kıllarını kıpırdatmazlardı…
Unutma…
Bir zamanlar Emin Çölaşan’dı onların gülü…
Şimdi imkân bulsalar Emin’i Sibirya’ya sürdürürler…
Yine meselâ; Fikret Bilâ (Patronun seni sevdiğini ve tuttuğunu bilmese yine aramazdı… Örneğin abisi Hikmet aradı mı?)
Yine meselâ; Oray Eğin, Soner Yalçın, Uğur Dündar falan…
Ne araması?..
Bir de başına gelenle kafa bile bulurlardı…
Bu arada keza Yalçın Bayer…
Yalçın Doğan (bu gün kankasınız ama Yalçın Doğan’ın, güçlü olduğu yıllarda en yakın arkadaşı olan Deniz Baykal’a bile neler yaptığını unutma)…
Güneri Cıvaoğlu da arayıp sormazdı eğer halen Kanal 7’de olsaydın…
Ders 5:
Sevgili kardeşim:
Umarım bundan sonra mahalle değiştirmeyeceksin ama yarın bir gün değiştirirsen en büyük hakaretleri de yine bu günkü mahalle sakinlerinden işiteceksin…
Çünkü “Güce Tapma” bu insanların kişiliklerinin mütemmim cüzüdür…
Atatürk bir gün yaveri Salih Bozok ile Afyon’a gidiyordu üstü açık cipinin içinde.
Polatlı’daki Harp Okulunun önünden geçerlerken binden fazla teğmen adayı genç Harp Okulu öğrencisi yola dizilmiş, Paşa için canlarını verebileceklerini haykırıyorlardı…
Paşa eli ile öğrencileri gösterdi Salih Bozok’a:
“Bu gençlere iyi bak çocuk… Biz Afyon’dayken aleyhimizde bir gelişme olursa, aynı gençler beni linç ederler”…
İşte o senin yeni mahallen, Atatürk’ün işaret ettiklerinin torunları…
Sevgili Ahmet…
İnşallah bir daha “dönmek” zorunda kalma ama bil ki aleyhinde başka bir gelişme olursa, bu gün yanında gördüğün yeni mahallelilerinin hemen hepsi senin ipini çekerken, Zahid ile Akif ise kendilerini, ipini çekenlerin önüne atarlar…
Çünkü onlar her şeye rağmen senin eski dostların…
Ve eski dost kırılsa da…
İncinse de…
Gücense de…
Küsse de…
Darılsa da…
Asla düşman olmaz…
Nitekim; Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Hadi Özışık, Mehmet Şevki Eygi, Nuh Gönültaş, Ergun Babahan, Hakan Albayrak, Mustafa Ünal, Taha Akyol gibi eski mahallenin eskimeyen dostları seni yine yalnız bırakmamışlar…
Unutma…
Allah göstermesin ama durumun kötüleşirse yeni mahallenden kimse gelmese bile yanına, bu son saydıklarım yanında olacaklardır…
Gözlerinden öper, geçmiş olsun dileklerimi sunarım…

Adnan Berk Okan